Kuran’da Düşünce Yanılgıları 3
“Tepkisel ve Duygusal Davranma”
İnsanın eğilimleri, dürtüleri tepki ve duyguları, düşüncesinde etkili olmakta ve onu doğru veya yanlış davranışlara itmektedir. Duyguları tahrik eden etkenlerin en önemlisi nefsin heva yönüdür. Râgıb el-İsfahâni’ye göre hevanın tanımı şudur: “Nefsin, akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzulara karşı olan eğilimine heva deniyor.”
Kur’an, insanın düşüncelerini olumsuz etkileyen ve olayları yanlış anlamasına ve yanlış karar vermesine neden olan hevaya dikkat çekmektedir. İnsanın hak ile batılı, hidayet ile dalalet arasını görmemesine ve sağlıklı düşünmeye engel olmasına işaret etmektedir: “Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah’tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez.” (Kasas-50)
Hevasına uyarak doğru yoldan sapanların örneklerini Kuran’da çok fazla görmekteyiz. Mesela insanların yönetimi olan hakimiyet konularında Kur’an kılavuzunu inkar tepkisini gösterenlere Firavun ve Nemrut gibi şahsiyetler, bilgi de tepkisel davrananlara Bel’am şahsiyeti, mal-mülk konularında tepkisel davrananlara Karun şahsiyeti örnek gösterilebilir. Arzu ve hevasını İlah (gönülden bağlanılıp sığınılan, itaat edilen) edinenlerin kalpleri ve kulakları hakikate kör ve sağır kesilir: “Arzu ve heveslerini ilâh edinmiş, bilgisine rağmen (Allah’ı bırakıp da o hevâsına kul olmasından dolayı)* Allah’ın da kendisini sapıklıkta bıraktığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiş olduğu kimseyi gördün mü? Şimdi (bana söyle) artık Allah’tan başka, onu doğru yola kim getirebilir? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?” (Casiye-23)
Tepkisel ve duygusal olan bu tutum inanç, ibadet, ahlak ve muamelat konularında ortaya çıkabilir. Bu tavrın ortaya çıkmasının nedeni zaafımız olan konuda hakikate teslim olmak yerine keyfi davranarak hevanın kontrolüne geçmemizdir. Allah’tan bir kılavuz olarak gönderilen Kur’an’a uyarsak hevanın etkisinden kurtulabiliriz. İnsan bu kılavuza dikkat etmediğinde zaafı olduğu konularda hevasına itaat edip keyfi davranabilir. Kur’an bu konuda bizleri uyarmakta ve bizleri sağ duyuya davet etmektedir: “… Öyle ise keyfinize uyarak doğruluktan sapmayın…” (Nisa-135)
Kur’an, dünya nimetleri konusunda tepkisel ve duygusal davranmanın arka planında heva gibi nefsi bir zaafa dikkat çekmektedir. Bu zaaf hakikati bir sis bulutu gibi kapatmaktadır, görüş alanı kapanan kişinin görecek ve anlayacak bir şeyi kalmayınca olaylara ve kişilere, tepkisel ve duygusal karşılık vermeye başlar. Kur’an bu yanlış tutuma sağ duyuyla yaklaşılması gerektiğine dikkat çekmektedir. Hevanın hakikate bir perde olduğunu, hevaya uymanın insanı hakikatten uzaklaştırdığını bizlere hatırlatmaktadır.
Olaylara ve kişilere sağ duyulu yaklaşmak duygunun esaretinden, hevanın çekim alanından bizleri kurtarır. Konuya hevanın etkisiyle değil de, Rahmân’ın nazarıyla bakınca hakikat karşısında duygusal patlamalar (öfke, kin, nefret, hakikati inkar) yerine hakikati gören ve hakikate teslim olan bireylere dönüşürüz. Bu tavır olayları doğru düşünmeyi ve doğru analiz etmeyi öğretir.
Duygu tatmin olmayı, akıl ikna olmayı ister. Nefsi kusurunu kontrol etmeyen kendini tatmin etmek için tepkisel ve duygusal davranır. Kur’an ise problemleri nesnel akıl yöntemleriyle insanı ikna ederek çözmeye davet eder. Bundan dolayı Kur’an’ın yolu doğru yoldur, keyfi (hevanın arzusuna uymak) davranmak insanı doğru yoldan saptırır.
İnsan nefsinin bataklığına düşünce hakikate karşı kör, sağır ve dilsiz olur. Kur’an, hakikate kapalı insanların düştükleri düşünce yanılgılarına dikkat çekerek bir gerçeği bizlere göstermektedir. İçine düştükleri bu yanılgılar kendilerine hakikat gibi gelmekte ve bu düşüncelerin etrafında dönüp durmaktadırlar. Bu tarz insanlarla iletişime geçtiğimizde Kur’an’ın yöntemiyle yaklaşarak onları hakikate davet etmeliyiz. İçinde bulundukları durumun bataklık olduğunu göstermek için Kur’an’ın ortaya koydukları delilleriyle ve Hz. Muhammed’in (sav) davranışlarıyla kendilerine yaklaşmalıyız. Bu düşünce yanılgısına düşen insanların kalpleri ancak bu şekilde yumuşayabilir.
Bu konuda kendimize de bir pay ayırmayı unutmayalım. Olayları değerlendirirken Kur’an’ın düşünsel yöntemlerini mi dikkate alıyoruz, yoksa düşünce yanılgılarına düşen insanlar gibi mi davranıyoruz? Önce kendimizi sorgulamalıyız. Kendini hakikate götüremeyen bir başkasını götürebilir mi?
Akıl ve kalp kabımızın temiz olmasını istiyorsak Kur’an’ın düşünce yöntemleri ile hakikati araştırmalıyız, bu araştırmayı sürdürürken de düşünce yanılgılarına düşmeden hareket etmeliyiz. Bu metodu hayatımıza oturttuğumuz miktarda Yüce Allah’ın hikmetine ve hakikatine ulaşmış olacağız. Rabbim konuyu hakkıyla anlayanlardan eylesin.
Mücahit Güler