ÖLÜYORUZ VE ÖLECEĞİZ
Ölüyoruz, ölüyoruz ve çok değil 2124 yılında hepimiz ölmüş olacağız yani yüz yıl sonra. Ölmemek için çaresi olan var mı? Her gün ölüyoruz mezarlıklara yeni mezarlar ekleniyor. Mal biriktirme servet edinme, kariyer hırsımız bize öleceğimizi unutturuyor. Borç batağına servet edinmek için her gün daha fazla saplanıyoruz.
Vefatımızdan birkaç yıl sonra isimlerimiz unutulacak. Adımız kim olduğumuz en sevdiklerimizce unutulacak. Öldükten sonra kıyafetlerimizi bile çöpe atacaklar. Fotoğraflarımız tavan arasına yada kömürlüklere kaldırılacak. Musalla taşına tabutumuz konulduğunda o havalı ismimiz bile değişecek yani “cenaze” ,“ölü” olarak anılacağız. Hani adımız bir markaydı? Hani isimler ölümsüzdü? Güzellik salonlarında yapılan o cilt bakımları, burun estetikleri, havalı kıyafetler, dünya markası parfümler, en lüks lokantalarda yenilmiş o pahalı yemekler çöp olacak. Almak için yıllarca çalıştığımız arabamız, marka cep telefonumuz, evimiz çöp olacak ve bir başkası kullanacak. Sevgilimiz, eşimiz biz öldükten sonra yeni birilerini bulacak. Biriktirdiğimiz mallar yüzünden çocuklarımız bile bir birlerine düşman olacaklar ve bize dua yerine küfür edecekler.
Günümüzü mahveden sorunları ve olumsuz düşünceleri beş yıl sonra hatırlamayacaksak, önemi kalmayacaksa ona beş dakikadan fazla zaman harcamayın. Değer görmediğimiz kişilerden uzak durun, unutun gitsin, kafamıza takarsak bize verilmiş bu kısıtlı zamanı boşa harcamış oluruz. Bir kişi kendisine nasıl davranılmak istiyorsa size öyle davranır. Sizden bir tane var sekiz milyar insanız ama parmak izimiz, dil izimiz, göz retinamız, kişiliğimiz bize özel başka kimsede yok ve olmayacak. Zaman her saniye bizi ölüme yaklaştırırken bu hava atmalar, lüks yaşamlar, filtreli fotoğraflar da neyin nesi. Vallahi mezarda bedenimiz toprak olacak, böcekler, çıyanlar etimizi yiyecekler. Adımız mezar taşına yazılacak oda bakımsızlıktan bir zaman sonra kırılıp yok olacak. Çok değil yüz yıl önceki insanları düşünün onlarda yer, içerdi, bu topraklarda gezerdi şimdi neredeler?
Öleceğini bile bile ölmeyecekmiş gibi yaşayan tek canlı insanoğlu, mezar kazanlar bile her gün mezar kazmalarına rağmen kendilerini ölümsüz zannederlermiş. Hastanelerin yoğun bakımlarında, onkoloji servislerinde, acil servislerde ölümle burun buruna olanları da mı görmüyoruz? Yeni bilimsel bir metafor keşfetmedim sadece olanı hatırlatıyorum ki! Bu köşe yazı mı okuduktan sonra biraz etkilenecek ve sonra tekrar ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam edeceksiniz.
Yüce Allah önce Hz. Adem’i yarattı, insani değerleri yükledi, sonra Hz. Adem’den Hz. Havva anamızı yarattı sonra insani değerleri verdi. En sonunda din ve ırkları verdi. Yani ilk başta insani değerleri verdiğine göre yaşantımızda insan gibi olmak lazım değil mi? Hızla geçen zamana muhalefet ederek insani his ve duygularla yaşamak lazım değil mi? Mesela vicdanlı olmak, yardım sever olmak, adaletli olmak, sevecen olmak, çalışkan ve ahlaklı olmak. Anne ve babaya of bile dememek, kardeşleri çıkarsız sevmek, insan kullanmamak asıl olan değil mi? Din, dil, ırk ayırmadan insan olmak önemli olan bu değil mi? Yoksa ölmeyeceğiz ölümsüzüz ve bu dünyada sonsuza kadar yaşayacak mıyız da kibirliyiz? Şeytanı helak eden kibri değil miydi? Ey insan bu kibrin niye, egon niye?
Kıymetli dostlar “bir saniyesine bile hükmedemediğimiz şu dünyada fırıldak olmanın anlamı yok” (Şehit Muhsin Yazıcıoğlu) İlerde anlam ifade etmeyecek kişi ve konulara kafa yorup strese girmeye gerek yok. Hayat size yüce Allah’ın bir hediyesi bu hediyeyi kendiniz için yaşayın.
“KANLI AY” Polisiye Romanımı en çok satanlara taşıdığınız için teşekkür ederim. Okumayanlar İnternette, seçkin kitapçılarda ve kütüphanelerde bula bilir. 12-16 Şubat Tarihleri arasında Konya Cihanbeyli Halk Eğitim Spor Salonunda. Kitap farına sizleri de bekliyorum.
14 Şubat Sevgililer gününde Siz Sevgili okurlarımla Cihanbeyli’de söyleşi ve imza günü için buluşalım. Allah’a ısmarladık, hoşça kalın…