Ateist ve Deist Bilmecesi (3)
İlmi, kudreti olmayan cansız sebepler (putlar) sayesinde, ihtiyaçlarının karşılandığına inanan, ileri derece Müslüman düşmanı olan İkrime, nasıl Müslüman olmuştu?
İkrime, Ölümden kaçmak için Yemen’e gitmek üzere bindiği gemide bir tehlike yaşamıştı. Yaratıcıya dua etmesiyle, tehlikeden kurtulmuş olması gibi önemli bir nimete kavuştu. Böylece karada, denizde, gökte, yerde ve her yerde nimet vericinin yalnız bir olan Rabbin olduğuna inandı. Hak olan din nimetini verecek olanın da, hayata müdahil olan Yaratıcının olabileceğini kabul etti.
Her türlü ihtiyacımızı karşılayacak olan nimetleri Yaratanın bir olduğunu, defaatle bahsetmiş olan peygamberimizi (a.s) ve Kitabullah’ı kabul ederek hak olan dine girmiş oldu. Kendisini yakaladığında öldürecek olan kimselerin ve yakınlarını öldürenlerin dinine, iman gibi güçlü gerekçeyle girmiş oldu. Müslümanlara olan büyük kininin asıl müsebbibi olan küfür, iman vesilesiyle ortadan kalkmış oldu.
Günahlara ve kibre dalarak kalbi kararmış kimsenin nefsi, İslamı inkar için pek çok sebep kendince bulabiliyor. İkrime’de görüldüğü üzere, tevhidin içerisinde yer alan imanın şartları, kalbe girmeye başladığında, kalpteki küfrü dağıtır. Kalpteki küfür dağıtıldığında, küfrün kendini meşrulaştırmaya çalıştırması sonucu zamanla oluşturduğu pek çok kusurlu zannı gibi, Müslümanlarla ve İslamla ilgili zanlarıda dağıtılmış oluyor.
Ateistler, Deistler ve müşriklerin zihninde, hayata karışan bir Yaratıcıyı inkar etmek gibi bir ortak nokta var. Kendi zanlarınca sebep diye gördüklerine bel bağlıyorlar. Müşrikler Allah’a inanmalarına rağmen, ihtiyaçlarına kavuşmak ve sıkıntılardan kurtuluş için cansız putları birer sebep olarak görüyor. Ateistler, her konuda maddeyi sebep olarak görüyor. Deistler ise, evrenin ve insanın yaratıldığına inanıyor ama Yaratıcının evreni ve insanı yaratıp, başıboş bıraktığına inanıyorlar. Bundan dolayı Deistler, ihtiyacı oldukları nimetlere kavuşmayı, sebeplere bağlıyor.
Anlaşıldığı üzere, hayata muktedir bir Allah inancı oluşmadığında, bu batıl inançlar ortaya çıkıyor. Bunun için Ateist ve Deistlere, sebeplerin yalnızca Yaratıcının kudret elinde olduğunu kanıtlamalıyız. Ateist ve Deistler, evrene ve insana müdahil bir Yaratıcıya inanmıyorlar. Kafalarındaki şüpheleri, soruları izale edecek şekilde, evrende bir düzen olduğu ve şu anda evrene, insana ve hayata müdahil olunduğu, Allah’ın varlığı ve birliği delilleriyle anlatılmalıdır.
Kuran-ı Kerim’deki ayetlerden anladığımız üzere Rasulullah, Allah’ın birliğine imanı kabul etmemiş olan her çeşit kâfire hitaben, tevhidin içerisinde yer alan nübüvvete, Kitabullah’a ve ahirete imanın delilleriyle de Hak olan tevhidi kanıtlamış oldu.
Her an evrene ve insana muktedir olan Allah’ın varlığı ve birliği, delilleriyle uzunca süre bahsedilmesine rağmen, Ateist veya Deistin iman etmediğini varsayalım. O zaman tevhidin içinde yer alan ve imanın şartlardan olan, Muhammeden Rasulullah hakikati ve Kitabullah’ın vahiy olduğu hakikati, ahiretin varlığı hakikati delilleriyle bahsedilmelidir.
Ateist veya Deiste, her an evrene ve insana müdahil bir Yaratıcının varlığı (tevhid) anlatıldıktan sonra , yüzde 50 (iki ihtimalden biri olarak) mantıklı geldiği halde iman etmeyebilir. Eğer akabinde tevhidin içindeki diğer imanın şartlarına ait deliller anlatılırsa, bu yüzde 50 inancı, yüzde 70’e veya daha fazla bir orana çıkabiliyor. Böylece bu bilgiler onun zihninde kaldığı müddetçe zihnini kurcalayıp, kişiyi her an evrene ve insana müdahil bir Yaratıcıya (tevhide) iman etmeye sevkedebiliyor.
İman etmese bile biz bu imanın şartlarını delilleriyle açıklayarak, davetimizi ulaştırma görevini yapmış oluruz.
Kuran’ın tebliğ yapış tarzından anlıyoruz ki, Tevhidin içindeki yer alan bu imani hakikatler, evren ve insan ayetleri (fıtrat, akıl, kalp, psikoloji, sosyoloji, biyoloji vb. ) üzerinden her çeşit kâfire tebliğ yapılmalıdır.
Bilimin içine sokuşturulmuş naturalist felsefe inancıyla evrene ve insana bakıp, bilimi hatalı yorumlayarak, dini inançsızlığı seçen bu gibi kimseler, bilimsel deliller üzerinden bazı açıklamalar beklediklerinde, bu beklentileri dikkate alınarak anlatımlar yapılmalıdır. Çünkü Allah Rasulü, muhatabın durumunu ve seviyesini dikkate alarak tebliğ yapıyordu.
Kuran-ı Kerim günümüzde, bilimi hatalı yorumlayıp Ateist ve Deist olanları, adeta kendi silahlarıyla onları hizaya getirebilmek adına, bilimsel olarak ispatlanmış, kesinleşmiş konularla ilgili ayetlerini tebliğ ediyor. Mucizesini apaçık gösteriyor. Mantıki ve Bilimsel delillerin olduğu Kuran-ı Kerim, Mantıki veya bilimsel delillerle belli başlı imanın şartlarını kanıtlayarak, tebliğ yapmamıza olanak sağlıyor. Aşağıda, bu tür ayetlerden bazılarını konu konu paylaşacağız.
Allah’ın varlığı ve birliğinin mantıki ve bilimsel delilleri
Ateist ve Deistlere, Enbiya suresi 22. ayet, Rahman suresi 29. ayet, Zariyat suresi 47. ayet gibi hakikatler üzerinden evren ve insan bağlamında bir düzenin olduğunu ve hayata müdahil olunduğunu, bilimsel bilgilerin desteğiyle izah edilebilir.
Hz. Muhammed’in (a.s) peygamber olduğunun mantıki delilleri
Muhatapların, peygamberimizin nübüvvetine inanmasını sağlamak için insan ayetinden (akıl, mantık, kalp, fıtrat, ahlak, psikoloji) yararlanarak açıklanan delillerden şimdi bahsedeceğiz.
“Şüphesiz sen Yüce bir ahlak üzerinesin” (Kalem 4) ayetinin tefsiri, Nebimizin (a.s) hiçbir mucizesi olmasaydı dahi bizzat kendisi, kendisinin doğruluğuna, eminliğine ve peygamberliğine büyük bir işaret olduğunu gözler önüne seriyor. Kendisine her türlü zulüm yapmış düşmanlarını bile affetmiş. Kendisine inanmayan müşrikler bile onun yalan söylemediğini, Muhammed-ül emin olduğunu kabul etmiş. Tarih buna şahittir.
Müşrikler tarafından defalarca yapılan makam ve servet teklifini kabul etmeyerek, hedefinin peygamberlik görevini yapmak olduğuna dair sözlerinin, yalan olmadığını günümüzdeki insanlara da göstermiş oldu.
Araf suresi 157. ayette ümmi olduğu vurgulanan bir peygamberin, bir bedevi toplumu vahiyle eğitmesi sonrası, Nur suresi 55. ayet ile cihanın hakimi olacakları müjdelenmiştir ve bu gerçekleşmiştir. Tarih buna şahittir. Bir bedevi toplumken, gelişimleri sonrası 90 yılda pek çok yer fethedebilmeleri tarihçileri şaşırtıyor.
Her türlü gayri insani şeylerin yaşandığı, ön yargılı böyle bir bedevi toplumun medeni bir toplum yapılabilmesi için, günümüzdeki yüzlerce psikoloğu ve sosyoloğu toplayıp, çalışmasını sağlasak bile başarabilmeleri çok zordur. Ama ümmi peygamberimizin eğitimi sonrası bunun başarılabilmesi, Hz. Muhammed’in (a.s) nübüvvet delilidir.
“Allah, seni insanlardan korur” (Maide 67) ayetinde belirtildiği gibi düşmanların yanına kadar yaklaşıp, onu öldürememeleri de peygamberliğinin delilidir. Siyer ilminde bununla ilgili örnekler yer almaktadır. Bir insan olarak, başkalarının duymasını istemediği şeylerin, insanlara takdim ettiği Kur’an-ı Kerim’de yer alması, peygamberliğinin bir başka kanıtıdır.
(Ahzab 37’e bakılabilir)
Kendisine Mekke’nin fethedileceği ve Kabe’ye emniyet içinde girileceği Fetih suresi 27. ayetle haber verildi. Bu haberin gerçekleşmesi, bu haberi verebilecek olanın ancak Yaratıcının gönderdiği bir peygamber olabileceğini kanıtlar. Hud suresi 13. ayetteki meydan okumaya rağmen kafirler, insan ayetini (fıtrattaki meziyetleri) aşması nedeniyle, surelerin bir benzerini yapamadıklarından, Kitabullah’ın insan sözü olmadığı ve böylece nübüvvetin hak olduğu kanıtlanmış oldu.
Kuran-ı Kerim’in Yaratıcıdan gelen vahiy olduğunu gösteren mantıki ve bilimsel deliller
14 asır boyunca Kitabullah’ın düşmanları tarafından dahi değiştirilememesinin sebebini açıklayan Hicr suresi 9. ayet, Kitabullah’ın hak bir kitap olduğuna delildir. 14 asır önce dünyanın yuvarlak olduğu söyleyen Naziat suresi 30. ayet, yer kabuğunun adeta yüzer gibi hareket ettiğini söyleyen Neml suresi 88. ayet bilimsel olarak kesinleşmiş birer ispattır. Bakara suresi 23. ayet, İsra suresi 88. ayet başka açıdan birer delildir.
Ahirete imanla ilgili, mantıki ve bilimsel olarak izah edilebilecek deliller
Allah’a ve Rasulüne, Kitabullah’a iman anlatıldığı halde inanmayan birinin akibetinin ne olacağı bildirilmelidir ki, caydırıcı olsun. Kuran, kâfirlerin akibetlerini anlamaları açısından, bu caydırıcı yöntemi uygulamıştır. Ahirete inanmayan birine, kendisiyle ortak noktamız olan kainatın ve/veya insanın varlığı üzerinden ahiretin yaratılacağına dair deliller getirilir. Rum suresi 50. ayette, Rum 27. ayette, Mümin suresi 57. ayette, Ankebut suresi 19-20 ayetlerinde olduğu gibi…