KİM BİZİ BU HALE GETİRDİ!?
Sevgi, saygı, hoşgörü, dayanışma, kaynaşma, kucaklaşma, paylaşma ve selamlaşma; yerini menfaate terketti!
İslam, kardeş olmayı emrederken; biz tarikat, cemaat, parti ve mezhep kardeşliğini öne çıkardık!
Zekat vermeyi unuttuk, sadaka vermek için de bozuk paranın olmayışına sığındık. Oysa Kur’an, ihtiyaç fazlasını infak etmeyi emrederken, müslümanların hiç ihtiyaçları da bitmediği için Zekat ve Sadaka kurumu çöktü!
Kur’an; Hz. Peygamber (s.a.v)’i rehber, önder ve örnek ilan ederken, biz başka örnek ve önderler edindik. Onları “İnsanüstü” görerek/göstererek şirke bulaştık!
İffetli yaşamak ejdadımızdan bize miras iken, iffetsizliği, çağdaşlık olarak tarif ettik. Televizyonlarımızda açıkça, kadın-erkek proğramları ile ar ve namusu çarşı pazarlarda teşhir ettik!
Milli, manevi, insanı ve ahlaki değerlerimize sırt çevirirken, ahlaksızlığı moda kabul ettik. Kültür değişimi yaşanıyor ve yaşatılıyor, bunu aleni seyrettik!
Dostumuzu ve düşmanımızı tanımayacak kadar kör olduk. Birliğimizi zedeledik. Irkçı bir zihniyetle gözlerimiz, mü’min kardeşlerimizi göremez oldu!
Kur’an, dinimizin kitabı iken, biz okumuyor ve anlamıyoruz, ancak ölünce Kur’an bize okunuyor!
Sabretmek yerine küfretmeyi benimsedik!
Allah’a inanırız, ama O’ndan başka yardım dileriz, çaput bağlayarak…
Riya ve gösteriş adeta karekterimizi şekillendirmiş, ihtirasımızla harama selam durduk!
Rüşvet, iltimas ve adam kayırmanın tavan yaptığı bir zamandayız. Bilgi, beceri isti’dat ve kabiliyetin boş işler kabul edildiği, adalet, ehliyet ve liyakatın el etek öpenlere kurban edildiği günleri yaşattık!
Biz, millet olarak mensubu olduğumuz ama bilmediğimiz bir medeniyetten dolayı komplex yaşıyoruz! Sözde aydınlarımızın bilinçaltında bir utanma duygusu var!
Tarih boyunca, “Kendin gibi olma, benim dediğim gibi ol!” özümüzü unutturma emirlerini uyguladık!
Yalanların ve ön yargılarının uykusuna yatmış bir toplumun diriliş göstermesi mümkün değildir. Uyanmak ve uyandırmak için zaman lazım.
Bu ülkenin gerçek aydınları; millete yüksek sesle, “Uyanın! kendinize gelin, siz Adem’den geldiniz, İblis’ten değil!” diye haykırması gerekir!
Kendisiyle tanışma şerefine sahip olduğum Üstad Cemil Meriç’in ifadesiyle, “Kendisini peynir tulumundaki fare gibi, bir avuç batı efendisi, çok hızlı yaşıyor, acaba bir yere mi yetişecek!” diye sırtını milletine çevirmiş, benzemek istediği medeniyet ve millete koşuyor!
Medeniyetimiz ve millet olarak bize ait olan değerlerimizden bihaber, birilerinin bizi uyandırmasını bekliyoruz. Bir milletin merakını uyandıranlar aydınlardır. Şerefli medeniyetimizin uyanması için merak gerekiyor! Ama milletin sözde aydınları “entel-dantel” görünmek adına, milletin hafızasını silmek isterse, doğrudan soysuzlaşma başlar. Beli bükülmüş hasta adam! 85 milyon nüfusu olan ülkemizde bilinçli olma oranı %4 olunca, ne kadar aydınımız olabilir ki? Bu tablo çok acıdır!
Kendisini tanıma ve dinleme şerefine sahip olduğum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesiyle, “300 kelime ile konuşan bazı kendini aydın zannedenleri konuşmaktan değil, dinlemekten yoruluyorum.” diyerek bir gerçeğe işaret etmektedir!
Bugün ejdadımızın yaptıklarını hayranlıkla seyrederken, sokaklarda dolaşanları hayretle görüyorum. Yine Üstad Cemil Meriç’in ifadesiyle, “Yavaş yavaş acele edelim!” diyerek başka bir medeniyet arayanlar var!
Niçin?
Niçin sorusunu Allah sorar!?
Ne acıdır ki, hayatımızda Allah yok! Ve Allah rızasını kazanma gibi bir dert de yok!
Allah, bu zalimlerin şerrinden bizleri emin eylesin!
…Ve bir üstad diyor ki:
“Artık bir davamız, bir kavgamız olsun!
Uğrunda bedel ödeyebileceğimiz…
Bir çizgimiz, bir şahsiyetimiz olsun!
Her kaba göre şekillenmeyeceğimiz…
Bir sloganımız olsun!
Zalimlerin yüzüne haykırabileceğimiz…
Bir merhametimiz olsun!
Yetimin başını okşayabileceğimiz…
Bir mücadelemiz olsun!
Çocuklarımıza bırakabileceğimiz…
Bir sözümüz olsun tüm insanlara söyleyebileceğimiz…
Duruşumuzu İslam ile sabitleyelim!
Çünkü İslam, direği Namaz, zirvesi Cihad, merkezi de Mescid olan bir dindir.
Duruşumuz zalime korku, mazluma umut olsun! Cesaretimiz tüm hayatınızı kuşatsın!
Çünkü bugün bize kazanımlarımızı kaybetmekten korkmayı değil, kaybettiklerimizi geri kazanacak kadar cesur olmayı öğütleyecek alimlere, aydınlara ve liderlere ihtiyacımız var!”
Çok önemli bir konuya temas etmişsiniz üstad. Ancak gelin görün ki bugün bunu idrak edecek beyinler, dünyalık işler uğruna kendilerini heder etmektedirler. Bizler az çok demeden biraz kendi kendimizin farkına varırsak tahminimce güzel şeylerin ortaya çıkması zor olmayacaktır.