BU GİDİŞ NEREYE?
Bütün ölçülerin alt üst olduğu bir çağı yaşıyoruz.
Samimiyet, sahicilik yok artık. Her geçen gün İnsanlık kendine yabancılaşıyor, yalnızlaşıyor ve hakikatinden uzaklaşıyor. İnsanoğlu, kendine sunulan her teklife razı; yeter ki, bu teklif insanlığını unuttursun. Bir düzeysizlik ve bir sıradanlık var. İspanyol yazar Ortega’nın; “Bir tesviye mevsiminde yaşıyoruz. Kültürler eşitlenmekte, kıtalar eşitlenmekte, cinsiyetler eşitlenmekte.”
tesbitiyle karşı karşıyayız. İnsanlık hiç bir dönemde bu kadar yozlaşmamış ve bu kadar seviye kaybına uğramamıştı.
modernizm ve küresel emperyalizm hiç bir sınır tanımıyor. Ya kendisine benzetip sizi ıslah! ediyor, veyahut ötekileştirip yok ediyor. Müthiş bir ikilem. Medenileşmenin doruk noktasını yaşıyorken; insanlığın yerle yeksan olduğunu seyrediyoruz.
Özgürlüğü, inançları, bütün insani değerleri elinden alınmış insanoğlun.
Evet arabalarımız konforlu, evlerimiz son derece modern, süratli iletişim ağlarımız, korunaklı sitelerimiz oldu; baş döndürücü bir ilerleme! içerisindeyiz; ancak bu ilerleme insana karşı bir ilerleme, kutsala karşı bir ilerleme.
Artık insan, “insanın kurdu” olma aşamasını geçti. İnsan, insanın cehennemi, insan insanı yok eden ölüm makinasına dönüştü.
Kitle imha silahları ölüm yağdırıyor. Hiç bir insan güvende değil. Hiç bir insanın özeli yok; mahrem taraflarımız bile kayıt altında. Metropol kentler, suç ve suçlu üretim merkezlerine haline geldi. Horlanan dışlanan, ötekileştirilen insanlar, çaresiz, kimsesiz ve bir başına…
Hanı sömürü ortadan kalkacak, insan özgürleşecekti? Eşitlik, özgürlük, insan hakları, bunlar sömürünün aracı paravan kelimeler. Her çağ kendi yalanlarını söyletiyor kelimeye. Yığınlar onun için yaşıyor, onun için başkaldırıyor ve onun için ölüyor. Uğruna ölünen özgürlük, hakiki özgürlüğün prangası haline geliyor. Bir yalan diğer bir yalanı kovalıyor.
Geçmiş asırlarda insan daha az sömürülüyordu ve daha fazla özgür ve daha az kıyıcıydı. Elde edilen özgürlük ise artık lekeli bir özgürlük.
Bir gecede ülkeler işgal ediliyor, insanlar bombaların altında can veriyor, Bombaların kaçıp kurtulmayı başaranların bedenleri ise denizin kıyısına vuruyor.
Dünyamız bir herc u merci yaşıyor. İnsanlık meçhul mabetlerde yönünü bulmaya çalışan şaşkınlar topluluğu. Kendini unutmak için, modernizmin bir mabedinden diğerine koşuyor. Her koştuğu modern mabet, biraz daha hüznünü artırıyor ve biraz daha kendi hakikatinden uzaklaştırıyor.
Alan daralması ile karşı karşıyayız. Küresel güçler alanımızı daraltıyor, devletler alanımızı daraltıyor, guruplar, cemaatler alanımızı daraltıyor.
Algı ve sözde düşünce bombardımanına tabi tutuluyoruz. Herşey dayatılıyor. Gündelik gerçeklere teslim olmamız isteniyor. Düşünceler dayatılıyor, fikirler dayatılıyor, sistemler dayatılıyor; Allah’ın dini yerine sahte dinler dayatılıyor.
Birileri, hangi kutsalın peşınden gideceğimizi, hangi yazarı ve kitabı okuyacağımızı, hangi filimi seyredeceğimizi, hangi menüyü takip edeceğimizi ve neyi ne kadar hangi saatte düşüneceğimizi bize telkin ediyor.
Tartışacağımız gündemleri ve ne kadar sürede tartışacağımızı, bıyığımızı, sakalımızı, saçımızı nasıl keseceğimizi birileri bize öğretiyor.
Neleri üreteceğimizi ve ürettiklerimizi nasıl tüketeceğimizi dikte ediyor.
Bir yol ayrımındayız. Bu böyle gitmeyecek ve gidemez; ancak yol ayrımında yolu doğru koymak gerek.
Hayatımızı, siyasetimizi, ticaretimizi, şehirlerimizi, mahallemizi, sosyal ilişkilerimizi, eğitimimizi, inandığımız hakikat doğrultusunda yeniden kurgulamalıyız.
Elimizde yegane sermayemiz çocuklarımız. Onları kaybediyoruz. Bizim neslin İslama bağlılığı aşk derecesindedir. Ama herşeyin değiştiğini görüyor ve hissediyor. Bütün fırtınalara rağmen kendisini koruyor; fakat kendinden sonraki nesiller elden gidiyor. Bu nesiller, bir ailede yaşıyor, aynı sofrada yemek yiyiyor; ancak birbirleriyle iki kelime konuşmuyor. Dilleri birbirlerinden yavaş yavaş uzaklaşıyor. Hayata bakışları, sevgileri, ilgileri, düşünceleri, beklentileri, ızdırapları birbirinden ayrılıyor ve uzaklaşıyor.
“Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyunuz(66 Tahrım Süresi 4) Bu hüküm şimdi daha yakıcı değil mi?
“Bizim bütün sermayemiz bu çocuklardır; özellikle bu cephede olan ve kendilerini sorumlu hissedenlerdir. Eğer bu nesil elden giderse, artık başka hiçbir şeyimiz yoktur ve kıyameti beklememiz gerekir. Hepsi budur ve geriye kalanın tamamı arkeolojinin bir parçasıdır.”
İnananlar , değişmez fikir diye batıdan ithal ettikleri çeri çöpü bırakmalı ve vahyin ışığında yeniden, daha insani ve daha yaşanabilir bir dünyanın kurulabilmesi için harekete gelmelidirler
Zinnur ŞİMŞEK