UMUDA DAİR
İstekler, arzular ve arkasından gelen umutlar…Bazen akşamı beklemek ve kurumuş toprağın, yağmuru beklemesi gibiydi. Yağmurum ile yüzleşmek… Islanana kadar umut etmek ve sonrası… Biz insonoğluyuz, umutsuzken bile umut kapılarını aralamayı bekleriz. Bizi, yaşamda diri tutan gizemli bir kapı orası.
Umut, hoş durumları getirir serer önüne. Peki nedir bu hoş durumlar? Her biri bambaşka bir sevinç, her biri birbirinden farkli bir çiçek bahçesi… Beslenmiş, gübrelenmiş, emek verilmiş bir bahçe. Kokusu da ne hoş, umut kokuyordu her yer. Kalplerin içinde taşınmış resimler, gün yüzüne sıçramış sanki. Emek emek, ilmek ilmek işlenen umutlar…Birer sembol tabi bunlar; içlerine bir girsen ne hikayeler var. Aslında tüm bu hikayelerin kahramanı var. Um’ maktan doğmuş ve umut olmuş. Ama şimdi umut sadece bir sanrı değildir bilirsiniz. Ölmemiş bir çiçek, bir kırlangıç, uçmayı bekleyen beyaz bir güvercin…
Umut sizce öznel midir, yoksa nesnel mi diye soracak olursak. Bir sosyolog edası ile sahaya inelim ve anket uygulayalım. Kimi umut kavramına nesnel bakacak kimisi ise öznel…Ben olayı toplumsal olguda ele alacağım. Yaşadığımız çevre ve kültür ile evrilirse öznel yargı ile bakabiliriz. Fakat değişen ve gelişen dünya içerisinde umut kavramına dair konuştuğumuzda aklımıza hayallerimiz, ideallerimiz geldiğine göre ortak bir noktada kesişerek bir nesnellikten bahsedebiliriz diye düşünüyorum.
Elimiz ile gösterebileceğimiz bir nesne değildir tabi umut, ama içimizde bir yerleri bir yoklarsak en çıkılmaz sokaklardan umudunuza tutunarak çıktığınızı anımsarsınız. Buradan da anlaşılacağı üzere umut bir süreçtir. Sürece yaşantılarımız ile dahil oluruz. Elbette bu süreçten çıktığımız, depresifleştiğimiz de olacaktır hayatta. Ama siz de farkedersiniz ki kadim dostlarım, o zaman ölü bir ruha dönüşürüz. Son zamanlarda sosyal medyalarda dolanan bir replik var, eminim ki birçoğunuz gördünüz. “Depresyona giremiyorum diyor ve ekliyor rolü üstlenen. Girsem çamaşırlar ütüsüz kalacak, bulaşıklar öylece duracak diyor.” Depresif halde bile günün kaygısı taşınmış. Yani konuyu şuraya bağlayacağım. Umut şu an da vardır. Ama geleceğin izlerini taşır. Kendimizi de geleceğe taşımamızın anahtarı ve hatta karanlık odaların bir ışığıdır. “ Ne yani umudumuz olmazsa, geleceğe gidemiyor muyuz?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette geçeriz. Yaşam bizi dalgalar ile birlikte sürükler, Umudunu taşıyorsan derinlerde bir yerlerde o senin sürüklenmene karşı koyar.” Dur bakalım, yolcu. Nereye gidiyorsun, istediğin bu muydu?” der. Yoklar derinleri, hayatının alarmıdır bir nevi.
Diyeceksiniz ki umut da yorulur ama. Elbette yorulur. Ama onu dinlendirecek olan da sizlersiniz. Biraz matematiksel girelim olaya. Örneğin; 1 noktasından 5’ e gideceksinizdir. Ama uçamayıp yere takılıyorsunuzdur. 5’ e varamadım diye üzülüyorsunuzdur. Ama dönüp bir bakmalı peki hala 1’ de miyim? Cevabınız “hayır” ise umut sıçramıştır. Uçmanıza gerek yok. Zıplayın, hoplayın yeter. Fazla da yormayın umudunuzu. Sakin kalın, nefes alın. Dinlenin, kalkın sonra yine devam edin. Bugün 1’ desin yarın 2’ de. Belki bir hafta sonra 4’ te ve çok az kaldı 5’ e. Umudun süreci,kiminde hızlı ilerler kimin de yavaş. Ama umut hep yerini bulur. Yeter ki sen durma daha doğrusu sürekli sabit kalma. Yorulduğun zaman onu söndürme, o ışık hep açık kalsın. O ışığı her defasında tekrar yak. Karanlıkta kalmakta ısrar etme. Sürekli karanlıkta kalınmak istenseydi, kainata güneşi koymak istemezdi yaradan. Tabi sürekli umutlu da kalamazsın, gündüzü de her an yaşayamazsın. Bu sebepledir gece ve gündüz. Az uyu dinlen ama orada kalma.
Umut ışığını kapattığın gün de olacak, açıp işlemeli mendilden özene bözene çıkardığında; çokça coşacak, heyecanına kapılacak ve yorulup oturacaksın. Ama o ışığı taze tutmazsan, “ben de yapardım ben de yazardım.” Diyecek ve cümlenin sonuna üzülerek “ heves olarak kaldı” yı ekleyeceksin. Ben bu öğrenilmişlik çaresizlik cümlesini alıp yapıştırıp kapatmak istemiyorum. Yazmak, okumak ve yaymak ateşi ile kavruluyorum. Bir ayçiçeğinin güneşi bekleyişi gibi bekliyorum. Yazarlar insanların ellerinden tutup kaldıramıyor ama kalbini tutup yaşatıyor. Ben de yaşamlara şahit olup, yaşamdan umudunu yitirmiş kapılardan içeri girip pas tutan evleri çiçeklendirmek istiyorum.
Umudu güçlü olan insanlar hep güçlü karakterlerdir. Sarsılırlar, ama yıkılmazlar. Tıpkı bir ağaç gibi dimdik olmak lazım. Baltamla yüzleşene kadar dimdik… Yalnız iyi bir amaca hizmet edecekse ; insanlığa, kültürüme, toplumuma yarar sağlayacaksa baltamla yüzleşmek… Ağaç gibi… Baltayla ters düşmüyor, fedakarca baltaya teslim oluyor. İnsanlara kitap, defter, kalem, masa olmak için.
İnsanların hep planları olacaktır, senin çantanda umudun olsun yeter. Allah umudun içerisine güzellik tazelik koymuş. Ne olursa olsun nerde olursa olsun umudun hep çantanda, aklında ve kalbinde olsun.Yarınlar, yarınlar bizim için diyen İlhan İREM umutlarımıza işaret etmiş. Biz de yarınlarımızın ışığını açık bırakalım. Sevgi ile kalın. 🙂
6 Mayıs 2023
0 Yorum
161 Görüntülenme
UMUDA DAİR
tarafından EYLÜL SEYHAN
UMUDA DAİR İstekler, arzular ve arkasından gelen umutlar…Bazen akşamı beklemek ve kurumuş toprağın, yağmuru beklemesi gibiydi. Yağmurum ile yüzleşmek… Islanana kadar umut etmek ve sonrası… Biz insonoğluyuz, umutsuzken bile umut kapılarını aralamayı bekleriz. Bizi, yaşamda diri tutan gizemli bir kapı orası. Umut, hoş durumları getirir serer önüne. Peki nedir bu hoş durumlar? Her biri bambaşka... Devamı