Suskun Yıldızların Gizemli Bakışı
Çocukken gökyüzüne bakmayı seviyor ve her gece damda yatarken yıldızların o şaşırtıcı, eğlendirici güzel görüntüsüne çocuksu bakışlarımı gönderirdim…
Yıldızlar da sarı kanatlı kuşlar gibi titrek çırpınışlarla bilinmeyenden başkaldırıp bana bakar ve parıltılı gülümseyişleri ile yüzümü okşarlardı…
Yıllar geçti…
Çocuksu bakışlar yerini dert ve düşünce dolu bir ruha bıraktı…
Benim için artık en güzel şey, dertli yorgun gönlümü sessizliğin gaibi yağmurları altına tutmak, tutsak bakışlarımı düşünce ruhlu mavi kelebeğin kanadına takıp özgürlüğün ve hayretin göksel derinliğine uçurmaktı…
Bu göksel derinlik benim için dert ve düşünce dolu ruhlar ile meleklerin gezinim alanı, iyi insan olmanın buluşma yeriydi artık…
Umutsuzca sönük biçimde boyun eğen bu gizemli sonsuzluğun büyüklüğü karşısında gökyüzüne uçmak, yıldızların gizemli sarı kanatlarına dokunmak ve onları anlamak isterdim.
Yıldızlar titrek sarı kanatlarıyla tıpkı bir melek gibiydiler…
Göğün bu parlak yıldızları, sanki bilinmeyen ayetlerin susuz, suskun elçileri…
Umudun duru pınarı, kurtuluşun sarı umudu…
Bütün anlamlar ve sözlerin doruğunda gaipten getirdiği mesajlar ile bilinmeyen zamandan beri kanat çırpıp durmaktalar…
Göğün altında bu anlamları yüreğinin omzuna sırtlayacak kim var? Bazen sorarlar…
O zaman derin bir sessizliğe bürünür evren… Sorular cevapsız… Sessizlik… Ve bekleyiş…
Aslında gecenin suskun sessizliğinde biri var ve zamansız uyanık…
Yüreğini açmış vahyin dokunuşuna hazır bekler…
Yıldızların titrek bakışları altında o, günlerce gizli söyleşmelerde bulunur… Sessizce…
Derin bir sessizlik… Bekleyiş…
Bekleyiş, insanın kararsız ve firari ruhunun en güzel ve en derin tezahürü…
Yıldız saçan göğün durgun bağrından ay ışıksız bir gecenin ortasında beklerken, sessizce ağır, ağır inen bir melek, mesaj dolu vahyi Hira dağının ıssızlık ve yalnızlığında düşünce yağmurlarının altında oturmuş, sessiz, bitkin bekleyiş içinde olanın ümmi gönlüne indirir ve sonra göğün bağrında kaybolup gider…
O an, insandan umudun ve ümidin kesilmediği, insanın umudun vahyine, ümidin Rabbine kavuştuğu an…
Kalbimi yerden koparıp bütün gövdemi göz yapıp göğün gözüne diktim, bütün canımı bakış yapıp göğün o köşesine astım…
Bu göksel denizin maviliğinde aşkla can buluyor, kendinden geçmişlikle gökle hemhal oluyor, gözyaşı aman vermiyor…
Bakmayı sürdürüyor, vahyin mavi sessizliği, dertli ruhum ile düşünce dolu gönlüme Resul’ün şu sözünü hatırlatıyor, ben de varlığımın bütün zerrelerinin derinliğinde o sözü özlemle gereksinerek mırıldanıyorum…
“İnsanlara karışıp halkın içinde yaşamak buyrulmamış olsaydı bana, iki gözümü bu göğe diker, Allah canımı alıncaya dek öylece bakakalırdım”
Bu söz üzerine aklıma Aydınlama Çağı filozoflarında Kant geldi. O da tıpkı benim gibi çocuksu bakışlarını göğün sonsuzluğuna dikmiş mezarından öylece göğe bakıyor… Sessiz ve suskun…
Mezar taşındaki birkaç cümle onun sessizliğini bozar gibiydi…
“İki şey var ki, ruhumu hep yeni, hep artan bir hayranlık ve müthiş bir saygıyla dolduruyor: Üzerimde yıldızlı gök, içerimde ahlak yasası…”
Antik Çağ doğa filozoflarından Thales’e ne demeli?
Göğün gizemli sonsuzluğuna hayranlığı az kalsın onu canından ediyordu…
O, bir gün gökyüzüne ve yıldızlara bakarken önündeki çukuru göremez ve içine düşer. O sırada orada bulunanlar onun bu durumuna alaycı biçimde gülmüşler…
Acaba, suskun yıldızların gizemli bakışında saklı ne anlamlar var?
Ünlü fizikçi Gerald L. Shroeder bu anlamın farkına varmış, “Tanrı’nın Gizli Yüzü: Bilim Nihai Hakikati Açığa Çıkarıyor”, adlı eserinde şunları söyler:
” Dünyamızda gözlemlediğimiz her şey bir yerdedir. İnsan bir şey yaptığı zaman onu bir yere yapar ve sağlam olması için de mümkün olduğunca yere sabitler. Bu, insanın bir işi yapma tarzıdır. Tanrı’nın yaratması bunun tam tersidir. Hiç kimsenin kendisi gibi bir yaratma iddiasında bulunamayacağı tarzda Tanrı evreni boşlukta yaratmıştır. Evrenin milyarlarca parçası boşlukta dönmektedir. Dünyamız boşlukta, güneş sistemleri ve uyduları boşlukta… Bunları düşüp parçalanmaktan koruyan ise aralarına yerleştirilen çekim gücü… Bu yaratma tarzı, evrenin kendi dışında planlamalar yapan, kudretini yarattıklarıyla herkese açık bir şekilde gösteren bir Yaratıcısının bulunduğunu gösterir…”
Suskun yıldızların gizemli bakışında kim bilir bunun gibi daha başka ne anlamlar var?