Umudunu Kaybetme
Yaşamdan, ölüme ince bir çizgi vardır ve ölümün de ne zaman, nerede geleceği hiç belli olmaz. Bazen bir yemek masasında, bazen uykuda ve bazen de yolda ama şöyle bir gerçek var ki ölüme kadar olan süreçte iyi, mutlu ve huzurlu yaşamak her insanın isteğidir. Bazıları güzelce bir hayat yaşar ve bazıları da sıkıntılı, dertli.
İnsanlar, huzuru ve mutluluğu çevrelerinin ilgisinden beklemektedir çoğu zaman ama çevreleri, arkadaşları ve gönül bağı kurduğu kişilerden ilgi ve sevgi görmeyince de kalbine kilit vurur ve karamsarlık elbisesini giyer. Ne kadar yanlış bir durum olduğuna kısaca değinelim. Kişiler tek başına dünyaya gelir, herkesin ayrı kalbi, beyni ve organları vardır, durum böyle olunca da kimseye de muhtaç olmayacak bir şekilde meydana gelmiştir. Bir insanın yetişkinlik veya gençlik döneminden bahsediyorum tabii ki yoksa çocuk olduğu zamanlarda muhakkak muhtaç duyar birilerine en azından anne ve babasına.
Gerçekten bazı insanlar da huzur, mutluluk ve saadet getirir ama bazen de getirdiklerinden daha fazla götürürler, işte bu durumu göre düşünmeliyiz. Kalpten kalbe açılan bir ses ve yol olduğunu bilerek hareket etmeliyiz ama şu var ki hayatımızı onlara bağlayamayız çünkü her doğan güneşin batışı gibi onların da bir gün kayıp gideceklerini bilmemiz lazım, bazen ölümle ve bazen de gönül birliğinin bitmesiyle. Yetişkin ve olgun bir kişinin öncelikle yapması gerekenler çoktur, kendini iyi yetiştirmeyi bilmeli, yarının ne getireceğini düşünmeli. Kalbini açarken, bazı konularda duvar örmeyi bilmeli, mesela saygı konusunda. Saygının bittiği yerde, ne sevgi kalır ve ne de insan. Sevgiler biter, aşk biter ama saygı bitmemesi lazım, saygı kaybedilince her şey çürür.
İnsanlar tabii ki birbiriyle kaynaşıp, sohbet edip ve birlikte bu yolu yürüyecekler ama önemli olan yoldaki tuzakları ve zorlukları fazla yaradan almadan bitirmektir. Bunu başarmak için de aklıyla ve kalbi arasında kalmayacak, insanların tecrübelerinden yararlanıp ve sonra da o öğrendiklerinden bir hamur yapmayı bilecek. Bunu yapmak zor dediğinizi duyar gibiyim ama şöyle bir şey var, tecrübe etmek dünyanın en iyi öğrenme durumudur. Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer misali. Siz önce kendinizle mutlu olmanın formülünü bulmak zorundasınız, ister sosyal aktiviteler ve isterse de kültür, sanat ve toplum içindeki yararlı şeylerle uğraşacaksınız çünkü tecrübe etmek için insanlarla iletişim en önemli aygıttır.
Hayat herkese adil davranmıyor, herkesin yakınları iyi olacak diye bir mesele de yok ve hatta sevdiği ve evlendiği eşi bile yarı yolda bırakabilir bazı insanları, bu gerçekliği bilerek hareket etmeli insan. Üzüntüler, dertlerin hepsi geçici, sevgiler ve mutluluklar da öyle. Bakın yüz yıl önce doğan insanlardan hangisinin şu an kalbi atıyor, hemen hemen hepsi toprağın altında. Unutmayın ki geçici bir hayat yaşıyoruz ve dertlenmek, ağlamak için dünya yaşamı çok kısa, sürekli pozitif düşünmeye sevk edeceğiz kendimizi ve olmuşsa da vardır bir hayır diyeceğiz, olmamışsa da vardır elbet bir hayır diyeceğiz tekrardan.