Haşiyeli İzahların Zarureti ve Bediüzzaman’ın Müsadesi
-Mehmet Nuri BİNGÖL-
Risale-i Nur Külliyatı, asrımızda Kur’an hakikatlerinin en berrak, en derin ve en ilmî tarzda izah edildiği bir tefsirdir. Bu eserler, iman hakikatlerini akıl, mantık ve kalp birlikteliğiyle temellendirirken; aynı zamanda çağımızın fikrî, felsefî ve ilmî meselelerine Kur’an’ın nuruyla cevap verir. Ancak bu derinlik, tabiatı gereği bazı yerlerde izah ve haşiye tarzı açıklamaları zaruri kılar.
Zira Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur’u yalnız bir fikir kitabı olarak değil, bir iman hizmet metodu olarak telakki etmiştir. Bu hizmet, sadece okumakla değil, anlamak ve anlatmakla kemalini bulur. Nitekim Üstad’ın kendisi de “Risale-i Nur’un her bir meselesi birer denizdir, derinliğine dalmak için izah lazımdır” meâlinde ifadelerde de bulunmuştur. Dolayısıyla, Risale-i Nur’un sade bir metin olarak okunması elbette bir feyiz kaynağıdır; ancak bu feyzin manen inkişafı, metinlerin haşiye, şerh ve izah tarzında ele alınmasıyla mümkün olur.
Bediüzzaman Said Nursî, hayatı boyunca Risale-i Nur’un tahrif edilmemesi, kelimelerinin değiştirilmemesi hususunda son derece titiz davranmıştır. Ancak bu titizlik, izah ve haşiye yapılmasına karşı bir yasak değildir. Bilakis, Risalelerin daha iyi anlaşılması için yapılan izahları teşvik etmiştir. Emirdağ Lâhikası’nda geçen “Risale-i Nur’un hakikatlerini izah edenler, o nurların talebeleridir” tarzındaki ifadeleri, bu müsaadenin en açık delilidir.
Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden de izah çalışmalarına müsaade ettiği bilinmektedir. Zübeyir Gündüzalp’in, Tahiri Mutlu’nun, Sungur Ağabey’in ve Mehmet Fırıncı’nın ders halkalarında haşiyeli okumalar yapılmış, bazı mektuplarda Üstad, “izahla ders yapmak” tarzını takdirle karşılamıştır. Çünkü Risale-i Nur, sadece bir döneme değil, gelecek asırlara da hitap eden bir iman deryasıdır. Bu deryadan istifade edecek her yeni neslin dili, kültürü ve idrak seviyesi farklıdır. Dolayısıyla bu farklılıklara uygun bir “izah dili” zaruret arz eder.
Risale-i Nur’un haşiyelerle neşri, metne müdahale anlamına gelmez; bilakis onun şerh edilmesi manasındadır. Nasıl ki klasik tefsirlerde ayetlerin manalarını açmak için haşiyeler yazılmışsa, Risale-i Nur da bir Kur’an tefsiri olduğu için, onun açıklanması bu geleneğin tabiî bir devamıdır. Hatta haşiye ve izahlar, Risale’nin özünü daha iyi koruma gayretidir; çünkü yanlış anlamalara, yüzeysel okumaya ve şahsî yorumlara set çeker.
Risale-i Nur’un neşrinde haşiyeli izahlar, metnin ruhuna ve hizmetin maksadına uygun bir zarurettir.
“Sizlerin vazifesi devam ediyor. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve izahla, tekmil ve tahşiye ile, neşir ve tâlim ile, belki 25. ve 32. Mektub’ları te’lif ile…” ( Barla Lah. 375) buyururak Üstad Bediüzzaman, bu tarz izahlara kapı aralamış, hatta hizmetin selameti için teşvik etmiştir.
Elbette bu izahlar, metnin asliyetini bozmayacak, Üstad’ın maksadını koruyacak, tevazu ve sadakat içinde yapılmalıdır. Çünkü izahın gayesi, Üstad’ı açıklamak değil, Risale’nin hakikatlerini daha anlaşılır kılmaktır.
Bu sebeple, bugün Risale-i Nur’un haşiyeli neşri; hem zamanın ihtiyaçlarına cevap vermek, hem de Kur’an hakikatlerini yeni nesillere doğru ve derin bir şekilde ulaştırmak için zaruri bir hizmettir.