HAKİKATİN YOLCULARI
Müsadenizle yazıma “Daniel De Foe”dan bir alıntıyla başlamak istiyorum.
“Hakikati bulan başkaları farklı düşünüyorlar diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budala, hem de alçaktır. Bir adamın “benden başka herkes aldanıyor” demesi güç şüphesiz; sahiden herkes aldanıyorsa o ne yapsın?
İnsanlığın süregelen hayatında, aldatış ve aldanışlar büyük bir yer tutar. Bir bakıma insanlığın tarihi aldanış ve aldatışların tarihidir. Uğursuz eller hakikati nasıl da, bin bir yanlışa dönüştürdüler.
Kaskatı kesilmiş gayri insani sistemler, putlaştırılmış kişiler, zulüm saltanatları, Şeddatlar, Nemrutlar, Firavunlar, kuvvetin hakkı yok etmeye çalışması.
Kalabalıklar, dörtyol ortasında şaşkın bir şekilde, nereye gideceğini bilmiyorlar. Azgın iştihaların, karanlık mahfillerin, şımarıklığın, eşyaya köleliğin, hedonizmin azgın davetine, cazip tekliflerine kanmak üzeredir. Yollar çoğaldı, gözler karardı. “Acaba sonu gelmeyecek karanlık bir gecenin kucağına mı düştük? Sıkıntı her yanımızı sarıyor. Kuvvet şirretin, hak güçlü olanın, hüküm zalimin elinde. Hepimiz, hakkın yetimleri olarak yaşamaya mahkûm gibiyiz. Hakikati arıyoruz. Bizi hakikate götürecek yol hangisidir?”
Her hareketten sonra insanlık, bir yok oluş duygusuna kapılır. Korkulacak, umutlar kaybolacak, sinirler sağlamsa gülünecek. Sanki bir sondur, her şey sona ermiştir düşüncesi bütün yüreklerde yer tutmaya başlar. Ama kaygılanmayın en ummadığınız bir anda, alanın bir yerinden, gök görevlisi bir el kalkar, sonra, bir baş doğrulur, sonra o görevli, ne olup bittiğini anlar, sonra ayağa kalkar. O bir kişinin ayağa kalkması önemlidir; sonra o bir başkasını ayağa kaldırır, sonra o bir başkasını. Sonra ağaçlar, ormana dönüşür.
Tarihteki, büyük hareketler hep böyle bir kişiyle başlamıştır.
Bu hakikat bayrağı, Hz. Ademle başlayıp, elden ele devrederek, en son Hz. Peygamber Efendimize teslim edilmiştir.
Her peygamber, O’ndan bir ses ve O’nun bir cephesiydi. Bütün cepheler O’nda bütünlendi ve “din O’nda tamam oldu.”
O’nunla yeniden anlam buldu insan. O, “inanan”lar milletini yeniden yer yüzüne getirdi. İnananlar toplumunu ve inananlar devletini kurdu. Yaprak O’nunla çiçek açtı, meyve olgunlaştı, ağaç O’nunla kemâle erdi. Putları kırdı ve Allah’ın tekliğini, benzersizliğini ilan etti. “Korkuttu ve müjdeledi.”
Hakikatin izini sürenler hep böyledir; bütün bir dünya onlara karşı olsa da, onlar hakikat davasından asla vazgeçmezler.
Hz. Ademden günümüze kadar, ilâhi hakikatin sesini boğmak, onun sesi olan insanları ortadan kaldırmak isteyenler hep var olmuştur ve var olmaya da devam edecektir. İslam’a bağlı bir iman, bir kültür bir medeniyet ve bir hayat tarzı batırılmak ve yok edilmek istenmiştir ve isteniyor. Şu an hala, gizli ve açık olarak küresel güçler ve onların yerli işbirlikçileri, materyalistler, sosyalistler, liberaller, modernistler ve post modernistler imanımızı, kültürümüzü ve islama bağlı hayat tarzımızı yıkmaya çalışıyorlar.
Artık mesele, ne şu ne bu şartın, ne şu, ne bu zamanın meselesidir. Mesele insanın tarihi problemlerinden biri olmaktan çıkmış, “gerçek” problemi olmuştur. Varoluş söz konusudur artık. İnsan niçin var olduğunu anlamak zorundadır. Ya bunu anlayacak, ya bu hayatın saçmalığına karar vererek, “topyekûn intihara” gidecek. Her ikisinin de belirtisi var. İnsan gerçek problemine bir cevap bulamamıştır. “Ben neyim” sorusu, filozofların sorusu olmaktan çıkmış, sıradan insanın bir sorusu haline gelmiştir. Bütün bir çılgınlık aslında bu ölüm kalım sorusunu unutmak içindir. Seçme günü yaklaşmıştır. Bakalım insanoğlu hangisini seçecek.
İfsad edici modern zamanları yaşıyoruz, eğer bu zamanları sarsılmadan aşabilirsek, kendimizi, islami bilincimizi kavileştirirsek, önümüz aydınlıktır…
Bir çağ ki, ne inandığına ve ne de inanmadığına inanıyor. Bütün kutsalların paranteze alındığı, insani ve ahlaki yenilgilerin tavan yaptığı bir çağdır.
Bu çağda, ne orta çağın o huzurlu imanı, ne de, 19. asrın o kendine güvenen inkârı var. Böyle bir çağda, hakikati dillendirmek affedilmez bir günahtır.
Yaşadığımız zamanın özelliği hakikate cephe almış kalabalığın zulmünü her yerde ve her durumda dayatmasıdır. Modern zamanlarda farklı olmak yakışıksızdır. Farklı olan, modernizme ve onun çağdaş hurafelerine karşı duran herkes ezilmelidir, yok edilmelidir.
“Her zaman yol menzilden daha iyidir.” Arzusuna, idealine erişmiş olan bir çağ, artık başka bir şey istemez olmuş demektir; yani içinde hakikat arzusunun pınarı kurumuştur, kurutulmuştur.
Hakikatin yolcuları, bu bunalmış, yolunu şaşırıp kaybetmiş çağa ve insanlığa, diriltici ilahi muştuları ulaştırarak, insanlığın dirilişine vesile olacaktır.
Çölleşen insan kalbine ilahi bulutlardan rahmet yağmurlarını taşıyarak, hakikatin güllerini yeniden yeşertecek, kalpler islama ısındırılarak, varoluşumuz yeniden anlam kazanacaktır.
Bir idealin gerçekleşmesi, o ideale inanan az sayıdaki insanın büyük mücadelesi yanında, zaman zaman hakikat yolcularının sabırlarına, davanın mihverinden çıkmamaktaki dayanıklılığına da, örnek bir topluluğun doğmasının şartlarını hazırlamakta ki başarısına da bağlıdır.
Geçmişten arta kalan “arkeolojik malzeme”ye dönüşmüş veya dönüştürülmüş kitlelerde, bazan iyileşme gibi görülenler sizi aldatmamalıdır. Kitleler, dünyanın şer güçlerince buna inandırılıp manipüle edilmekte ve yalancı bir baharın geldiğine inandırılmaktadırlar. Buna asla inanma ve teslim olma. Böyle yaparak seni yanıltıp, daha olgunlaşmadan ve bir güç olmadan seni başkaldırıya zorlayıp yok etmek istiyorlar. Veya herşey tamam diyerek, toparlanmış olan hakikat yolcuları “gelişmeler çok iyi” düşüncesi ile, dağılsınlar, uzun vadeli amaçlarından vazgeçsinler.
Bu tür yalancı baharlara inanmamalı ve yol muhkem tutulmalıdır. Çünkü yol tuzaklarla doludur ve yolda kurulacak tuzakları ve hileleri, hakikat yolcuları, ferasetleri ve basiretleri ile fark ederek bozabilmelidirler.
Hakikatin yolcuları, kendilerine propaganda edilenleri değil, propaganda edilmeyenleri görecek; dağılanları toparlayacak, toparlananları yeniden dağıtacaklardır.
Tarihin şifrelerini çözerek, kendilerine ezberletilenleri değil, arkasındaki gerçekleri, görüntüleri değil, görüntülerin ötesindeki sırlı hikmetleri, bir kuyumcu hassasiyeti ile ölçüp biçip tartacaklardır.
Hakikatin yolcuları, güçlü bir imana ve bu imanın pratiğine sahip olacak, İslamı, bir coğrafyayla, bir tarihle ve bir ırkla asla sınırlandırma gafletine düşmeyeceklerdir.
Hakikatin yolcuları, islamı, hiçbir sistemle uzlaştırma çılgınlığına düşmeyerek; İslam’ı, tevhidi bir yaklaşımla ele alıp, bütüncül bir dünya görüşüne sahip olacaklardır. Gelenekten beslenerek, çağın getirmiş olduğu yeni suallere, yeni cevaplar vererek; hizipler üstü, mezhepler üstü bir bakış açısı kazanacaklardır.
Uluslararası sömürü dilini terk ederek, islamın evrensel mesajını sunacaklar ve edilgen olmaktan uzaklaşıp, tarihin en güçlü özneleri haline geleceklerdir.
Gayret sizden, tevfik Allah dan.
Zinnur Şimşek