BİZ HANGİ DÜNYADA YAŞIYORUZ?
Dünya bir abesler cıngılı. Acılar katlanarak büyüyor. Her taraf da umutsuzluk çığlıkları… Kuvvet zalimin elinde; mazlumlar biçare… Yaşadığımız hayat bizim hangi dünyada yaşadığımızım sınırlarını da belirliyor.
Gazzede, Ramallahda uçaklar durmadan ölüm sortileri yapıyor. İnsanlar bombaların altında can veriyor. Bir feryadı figan hali. Çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor, yaşlılar ölüyor velhasılı insanlık ölüyor. Gökten rahmet yağmurları yerine, öldürücü bomba yağmurları yağıyor. Ölümler bir istatistik. Bir soykırım hali. Vicdanlar ölü, diller suskun, kulaklar sağır, kalpler et parçası her tarafta bir mezar sessizliği. Ya Müslümanların duyarsızlığı. Asıl kahredici olan da bu.
Batının hümanizmi insanlığın yükseliş hülyasıydı. Fakat günümüzde anlaşıldı ki, batının hümanizmi geçmiş ve günümüzdeki günahlarının üstünü örten bir şalmış. Hümanizmle tenvir olmuş batı medeniyetinin nasıl da insaftan, merhametten yoksun olduğunu gördük, görüyoruz. Hakikaten görüyor muyuz? Hayır, hayır. Aksine her geçen gün, kendi dünyamızdan uzaklaşıyor, Hristiyan batı dünyasının içine, içine doğuyoruz. Kendi kendimizden nefretimizin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyadan, bizim olmayan bir dünyaya sığınıyoruz. Kendimizden kaçıyoruz, tarihimizden kaçıyoruz, değerlerimizden kaçıyoruz. Batan bir gemideyiz. Ufukta rüyaların en muhteşemi: Avrupa. Cellatlarımız. Servetin, şöhretin, şehvetin daveti. Azgın iştihalarımız var. Masal hazineleri bizi bekliyor. Cellatlarımız lütufkar. Karşılık olarak biraz “ihanet” istiyorlar bizden. Diğer bir üzüntümüz ise, bir buçuk milyar nüfuslü Müslüman olan ulke yöneticilerinin (diktatörlerinin demeliydim) duyarsızlığı ve ölûm sessizliği. Duyarsızlık ne kelime ihanetleri, gizli ve açıktan ABD ve İsrail’e destek vermeleri. İşin en kahredici yanı ise tam da burası. Bu batının doğuya bitmemiş bir kini ve hakikate açtığı bir savaştır. Batı bütün ideolojisini bu düşmanlık üzerine kurmuştur. Olanlar yetmiyormuş gibi kimileri ise yapılanları az bularak, öldür öldür diye nağralar atıyor.
O zaman kendimize şu soruyu sormamız lazım. Biz hangi dünyada yaşıyoruz? Zalimlerin dünyasında mı, mazlumların dünyasında mı? Filistinli çocuklara bomba yağdıranların dünyasında mı, bu bombaların altında can veren Filistinli masum insanların dünyasında mı? Hangi dünyadayız ve hangi dünyayı yaşıyoruz? Bizler Müslüman olarak Filistinli masumların yanında olduğumuzu yarım ağız söylesek de, eylemlerimizle bomba yağdıran ABD nin ve İsrail’in dünyasında yaşıyoruz.
Yaşadığınız hayat sizin dünyanızı belirler. Bir düşünme biçimi, bir yaşama biçimini, bir yaşama biçimi de bir düşünme biçimini doğurur. Ne yazık ki, bizim düşünme biçimimiz, yaşadığımız dünyayı belirlemiyor, aksine yasadığımız dünya düşünce dünyamızı belirliyor. Müslüman gibi düşünüp, Hıristiyan gibi yaşamak ne hazin bir şey. Bütün değerler sistemimizi, bütün ilişkilerimizi, kanunlarımızı, sevgilerimizi, nefretlerimizi, ticaretimizi Hıristiyan değerlerine göre tanzim ettik. Bizim dünyamız batının dünyası. Yaşadığımız hayat batılı bir hayat. Her insanın kendince duyuş, düşünüş ve algılama dünyası vardır. Bizim algı dünyamızı batılı değerler oluşturuyor. Her insanın sayısı kadar dünya vardır. Ufkumuzun genişliği ve darlığı dünyamızın genişliği ve darlığı kadardır. Her insanın dünyasının sınırları yaşayabildiği yere kadardır. Filistin’de katliam oluyor da, bu katliamlar bizim hayatımızı etkilemiyorsa bu olanların bizim dünyamızda bir karşılığı yok demektir. Biz Filistin’de katledilen çocukların ve evleri başlarına yıkılan insanların dünyasında yaşamıyoruz. Yaşadığımız dünya bencilliğimizin, bireyselliğimizin, çıkarcılığımızın, kazanma iştihamızın, egoizmimizin, kariyer hesaplarımızın dünyasıdır. Bu dünya, Allah’a ve Resulüne inanan insanların dünyası olamaz. Bu dünya, zalimin, mazluma galebe çaldığı bir dünya.
kendi sınırlarımızı, zevklerimizin sınırlarını aşamıyor. Bu katliamlar bizi zevkimizden alıkoymuyor, batıya öykünmekten Yahudilere yaranmaktan, alıkoymuyor. Neşenin çığlıklari halinde yükselen alkış sesleri arasında Filistinli masumların acılarını duyamaz, hissedemez olduk. Tarağın dişleri paramparça. Zevk panayırına dönüştürdüğümüz bir dünya. Biz işte böyle bir dünyada yaşıyoruz. Evren sayısı insanların sayısıncadır. Hepimizin bir evreni vardır. Ufkumuzun genişliği bu evrene göre değerlenir. Her insanın evreninin sınırları yaşayabildiği yere kadardır. İnsanın ufkunun sınırları ne kadarsa, yaşadığı dünyanın da sınırları o kadardır. Yeryüzü’nün bir noktasında bir olay oluyor da bizim hayatımızda etkisi görülmüyorsa bu olayın bizim evrenimizde vuku bulduğunu ileri süremeyiz.
Müslümanlar olarak düşünüp taşınıp Müslümanca bir hayat yaşayacağımız dünyayı kurmak için harekete geçmeliyiz. Önce zihinlerimizi temizleyerek işe başlamalıyız. Asırlardır yaşadığımız gurbetten evimize dönmeliyiz. Evrenimizin eksenini yeniden belirlemeliyiz. Ne için tasalanıp uğraştığımızı, neyin peşinde dönüp dolaştığımızı, himmetimizin ne olduğunu belirlemeye, öğrenip anlamaya bakmalıyız. Bireysel takılmaları bırakıp birlik olmalıyız ve Müslümanca yaşanacak bir dünyayı hedeflemeliyiz. ”Damla denizle birlikte olunca denizden sayılır. “Müminin adeta İslam kokmasını öğütler; “Kaynaktan geliyorsan nasıl oluyor da kup kurusun. Miske bulanmış isen, nerede misk kokusu” Biz müminler dünya oyununda maalesef yalnızca seyirci konumundayız. Oysaki biz oyuncunun ta kendisi olmalıyız.
Filistin’de ki Müslümanlar kıyamda. Elbette şehit verilecektir. Biz katılsak da katılmasak da, bu katliamlar bizim dünyamızda karşılığını bulsa da, bulmasa da, her şehide karşılık Filistinli Müslümanların saflarına bir melek ordusu katılacaktır. Her şehidin yere düşmesi ortalığı bir şimşek gibi aydınlatacak ve o şimşeğin şiddetinden katil İsrail kahrolacaktır. Bir İsmail Haniye şehit edilirse doğacak binlerce çocuğa İsmail Haniye ismi verilecektir .” İsmail Haniye’yi şehid ettik kurtulduk” diyen katil İsrail bilmelidir ki, en kısa zamanda bin İsmail Haniye ile karşılaşacaktır. Çünkü “şehitler diridirler” “Şehit toprağa düşmüş öyle bir tohumdur ki, verdiği başakta bin mümin kalbi çarpar. Bir şehit kanı kara toprağa düşmesin, en kısa zamanda, o kandan bin Müslüman dirilmedikçe o toprak rahat etmeyecektir.”
Son sözü hep şehit söyler. Çünkü o kanıyla konuşur. O susar ve kâinat susar; onun biçimine giren ölüm konuşur. Ve şehidin mirası ZAFERDİR. İnşallah zafer yakındır. “”Liderleri şehit olan bir millet asla yenilmez. Büyük şehitler, büyük zaferlerin müjdecisidir.”
Rabbim üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit tut. Şu zalim güruha karşı Filistinli Müslümanlara yardım et. Zalimlerin hilelerini boz, hesaplarını boşa çıkar ve bizi yanına sabredenler, yolundan dönmeyenler olarak al ve bize Müslümanca bir dünyayı nasip et.