TARİHİMİZDEN MANZARALAR!
İstanbul’un en güzel yerine ismi verilen Pierre Loti!
65 yaşında iken, “Osmanlı’yı öldürmek istiyorum” diye savaşa katılmış, Osmanlı’nın kaybetmesinden sonra İstanbul’a yerleşen bu hain, Osmanlı eserlerini talan ederek Fransa’ya kaçıran sapık bir casustur!
Ne kadar acı değil mi?
Bu tepenin asıl ismi İdris-i Bitlisi iken, Pierre Loti olarak değiştiriyoruz! Bunu Pierre Loti olarak değiştiren zihniyetten gerçekten utanıyorum. 99 yıldır bu ismi değiştirmeyenleri de kınıyorum!
Var gücümle bağırararak ülkemin bütün yetkililerine sesleniyorum!
Bu hain adamın ismini o güzel vatan toprağından silin!
Mahşer’de bu soruya cevap veremezsiniz?
… Ve
Lozan konferansında bir hain daha… Haham Haim Naum:
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını ve yetkilerini belirleyen 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan konferansında Türk heyeti ile müttefik devlet heyetleri arasında ikili ve gizli görüşmeleri ayarlayan, kritik davalarda fikirleri ile İsmet Paşa’yı etkileyen Haim Naum denilen Yahudi başhaham kimdir?
Kimler hangi amaçlarla onu Lozan’a giden Türk heyetinin içine yerleştirdi? Neydi heyet içindeki görevi?
Üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen neden hala Lozan’a giden Türk ekibi içinde bir Yahudi olan İstanbul Başhahamı Haim Naum’un varlığından hiç söz edilmez!?
Lozan konferansına Türkiye adına katılan temsil heyetinin listesi incelendiğinde Haim Naum adına rastlıyoruz. Adının karşısında “Yüksek Mühendis Mektebi Fransızca Muallimi” yazılıdır. Yahudi asıllı bir kişidir. Türk vatandaşı mı? Belli değildir. Ancak bilinen bir durum var, bu kişinin Türk milletine ve Türk Devletine en küçük bir bağlılığı yoktur. Geleceğe ait bir takım hesaplar peşinde olduğu ve fanatik bir Yahudi’dir. Asıl mesleği Haham’lıktır. Galiba ayıp olmasın diye meslek hanesine Haham’lık yerine öğretmenlik yazdılar.
İkinci Başkan Dr. Rıza Nur hatıralarında şöyle diyor:
“… Biz bu adamı daha önce Lozan’dan kovmuştuk. Utanmıyor, bunu yazıyor. Bize ne diyor? Gazetelere göre karşı tarafa, telgraflara göre ise bize hizmet ediyor. Münir, ben ve daha birkaç kişi İsmet’in odasında oturuyoruz. Bir asker geldi. “Haim Naim efendi gelmiş sizi görmek istiyor.” dedi.
Haim Naum, İngilizlerle gizli halifelik pazarlığı yapmıştı. Bu durum bazı kaynaklardan dışarı sızmıştı. İngilizler, Türkiye’den ve bütün İslam dünyasından halifeliğin kaldırılmasını istiyorlardı. Nedensiz gibi görünen işleri yokuşa sürmenin en önemli nedenlerinden biri bu idi. İngilizler bunu açıkça söylemiyorlardı. Çünkü hakimiyetleri altındaki topraklarda milyonlarca Müslüman yaşıyordu. Ve bu Müslümanlara karşı halifenizi ortadan kaldırmak istiyoruz diyemiyorlardı.
Herkese Türk heyetinin başkanı ile iyi dost olduğunu göstermek istiyordu. Hahambaşı Haim Naim, Türk tarafı ile İngilizler arasında kuryelik yapıyordu. Konu ise tekti!
“Halifeliği Türkiye’den ve her yerden ebediyen kaldırmak…”
Ve İslam dünyasının kafasını koparmak!
Lozan görüşmelerinin yapıldığı sıralarda İngilizlerle dünya Yahudi Cemaati, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmanın hesaplarını yapıyorlardı. Bu devletin kurulabilmesi için doğal olarak, bu topraklardaki Müslüman nüfusun Filistin topraklarından sürülmesi, gönderilmesi ve itiraz edenlerin ise toplu katliamlarla yıldırılması gerekiyordu. Bu ise Ortadoğu’da çok büyük bir karmaşaya neden olacaktı. Bu nedenle Müslümanların karşı koyma gücünün tümüyle ortadan kaldırılması gerekiyordu. Halifelik ise Müslümanların toparlanmasında bir manevi güç olabilirdi. Buna meydan vermemek için gerek Lozan’da Türkiye’yi temsil eden Yahudi Hahambaşı Haim Naum, gerekse İngilizler Lozan’da her türlü baskı ve tehdidi denemişlerdi.
Kaynak:
Hüseyin Avni Çavdaroğlu, “Lozan Öncesi ve Sonrası” s. 77-80
Ahmet Kabaklı, “Temellerin Duruşması” s. 153-154
Dr. Rıza Nur’un hatıraları…
Lozan’da bizi temsil eden Yahudi Haham Haim Naum,
İngiliz diplomat Loord Gurzon’a:
“Siz Türkiye’nin mülki tamamiyetini kabul edin, ben onlara İslamiyet’i ve İslam temsilciliklerini (Halifeliği) ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.” demiştir.
Kaynak: Tarih Ansiklopedisi, c. 3, s. 62
… Ve
Moiz Kohen (Munis Tekinalp) kimdir!?
Türk Dil Kurumu üyesi bir Yahudi’dir!
5000 yıllık tarihi mazi ve 623 yıllık Osmanlı mirası bir Yahudi’ye teslim edilmiş!
Takdir sizin?
Moiz Kohen (Munis Tekinalp-1883-1961)
Selanik’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası bir Hahamdı ve kendisi de Haham eğitimi almış!
Masonluğa girdi. Kamalizm’i tanıtan çeşitli kitaplar yazdı.
Türkiye’deki Yahudileri Türkleştirmeye ikna etmek amaçlı yazılar yazdı.
Munis Tekinalp takma adlı Moiz Kohen, sürekli Kamalizm’e vurgu yapan, İslam’ın emri olan Şeriat’a “Kahrolsun Şeriat!” diyen, Halifeliğin ve Padişahlığın kaldırılmasını savunmuştur.
“Kohen” Yahudi din adamı, yani “Haham” anlamına gelmektedir.
“Kamalizm” adlı kitabıyla “Kamalizm’in” kurucusu ve ideologu kabul edilir.
Mustafa Kemal’in kurduğu Türk Dil Kurumu üyeliğine seçildi. 1928 tarihinde, kendisi gibi “Yahudi” olan Nissim Masliyah ve Dr. Samuel Abrevaya ile birlikte “Milli Hars Birliği”ni (Ulusal Kültür Birliği) kurdu. 1934 tarihinde ise yine kendi gibi “Yahudi” olan Hanri Soriano ve Marcel Franco ile birlikte “Türk Kültür Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer aldı.
Yahudiler, “Türk Kültür Cemiyeti” kuruyorlar?!
1961 yılında tedavi olmak için gittiği Fransa’nın Nice kentinde öldü.
Fransa’da Yahudi mezarlığına gömüldü!
… Ve
Bir ihanetin bilinmeyen belgesi!?
Türk Dil Kurumu’nun başında 45 yıl Ermeni olan Agop Martayan!
Cumhuriyet’in dil politikalarının baş uygulayıcısıydı Agop Martayan! Bunun için çok uğraştı. Kendisine ve mesleğine uygun Dilaçar soyadı verildi. Önce Agop Dilaçar olmuş, sonra adını A. Dilaçar olarak kullanmıştır. 1979 tarihinde ölüm haberini veren TRT kendisini Adil Açar diye sunmuştur!
22 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen Türk Dili Konferansı’na Agop Martayan davet edilir. Ve 1934 yılında Türk Dil Kurumu’nun Baş uzmanı olarak atanır. Yabancı sözcüklerin kökünü açmada uzman olduğu için kendisine “Dilaçar” soyadı verilir!
Agop Dilaçar, Türk Dil Kurumu Baş Uzmanı, yani Başkanı olarak 45 yıl görev yaptı. Türk diline en büyük ihaneti yaparak görevini tamamladı.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek bu uyduruk kelimeler için diyor ki:
“Ya bunlar Türkçe değil, ya da ben Türk değilim!
… Ve
Tarihimizde yaşatılan bir diğer utanç!
10 Şubat 1925 tarihinde TBMM koridorlarında silahla yaralanan Halid Paşa, Hastahane’ye kaldırılmadı ve adeta ölüme terkedildi. 14 Şubat 1925 tarihinde Meclis revirinde hayatını kaybetmişti.
Mudanya’dan, Kocaeli’ne, Kars’a, Artvin’den Gümüşhane’ye, Erzurum’dan İzmir’e, Tunceli’den İstanbul’a, Yemen’den Trablusgarp’a, cephe cephe koşuşturmuş bir komutandı Halit Paşa!
Vatanı için savaşan yiğit askerlere karşı baba gibi şefkatli, vatan hainlerine karşı ise son derece acımasız bir insandı Halit Paşa!
Düşmanlarını sağ tarafında taşıdığı “Namuslu” diye adlandırdığı tabancasıyla, cepheden kaçan askerleri ise sol tarafında taşıdığı “Namussuz” diye adlandırdığı tabancasıyla vurabilecek kadar kararlı bir askerdi Halit Paşa!
Cephede düşmanla savaşırken askerlerine “Oğlum vatan bizimdir, kaçan haindir!” diye haykıran cesur bir yürekti Halit Paşa!
Allah sana rahmet eylesin Halit Paşam!
Seni katledenler Allah huzurunda zelil ve rezil olsunlar!
… Ve
Tarihte bir ihanet, bilin istedim!
İngilizler’e tarihinin en büyük yenilgilerinden birini yaşatan ve 35.000 civarında İngiliz askerini öldürüp 15 bin subay ve askerini esir alan Kut’ul-Amare kahramanı Halil Paşa’ya, Türkiye’ye girme yasağı ve Türk dış elçiliklerinde yemek yeme yasağı konuldu.
Gelecek olursa derhal sınırdışı edilmesi talimatı verilmesine rağmen Halil Kut Paşa Batum üzerinden Trabzon’a geldi ve yönetimin emriyle sınır dışı edildi ve yurt dışında öldü. Yazıklar olsun!
Kaynak: Murat Bardakçı, Tarihçi Yazar
Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar