Yıllar evvel, Eskişehir Bursa güzergahlı bir yolculuğa çıkmıştık. Yunus Emre kültür merkezi ve mezarlığının olduğu rota için dağlık, bol yeşillikli bir güzergahtan epeyce gittikten sonra menzile vardık. Öncesinde hayatını araştırıp, sonra yaşadığı şehri ziyaret etmek inanılmaz kıymetliydi. Medrese okumuş, kadılık makamına oturmuş birinin, dini emirlerin icrası makamından kalkıpta, bir gönül erbabının eşiğinde aradığı ne olaydı ki? “Adalet: suçu ve suçluyu ortaya çıkarmaktan evvel, masumiyeti ispattır” düsturu muydu onu kendine getiren; yoksa “Bu yola akılla çıkılır, gönülle devam edilir. Bu yol sırattan ince kılıçtan keskincedir.” hakikati miydi?Okuduklarını bir cebinde tutup, içindeki boşluğu dolduracak mana ikliminin latif ikramlarıyla tanışmış olabilir miydi?
Bu ikramlara ulaşmak için katedilmesi gereken mesafeler, hayata hayat kılınması elzem olan durumlar Yunus Emre gibi pek tabii ki bizleri de beklemektedir. Bu toplumun mayasını oluşturan medrese, tekke, ahilik teşkilatı vb yapılar aynı kalbin ritmine uyum sağladıkça imarın öncüsü olmuştur. Toplumun birliğini ve dirliğini sağlayan harç görevi görmüşlerdir. Günümüz sivil toplum kuruluşlarının bu hassasiyetle faaliyetleri icra etmesi, liyakata ve hakkı ayakta tutmadaki dirayete sadık kalması elzem olduğu kadar, kadroların kalitesi açısından beklenen bir tutumdur…. Hangi tornadan geçerse geçsin insanoğlu, kendisini tanımadıkça beyhude çabalar.
Rabbinin lütuf ve keremi ile kendisini tanıdıkça Rabbine karşı muhabbeti ve kurbiyeti artacaktır. Rabbinin ikramıyla yoluna devam edecek ve güzel bir akibet ile emaneti hakiki sahibine teslim edecektir. Mücadelesinde sürekli hatırda tuttuğu, kendisini kül’den kul’a yükselten temel dinamikleri hayatının mihenk taşı yapmıştır. Bu dinamiklerden bazıları şunlardır:
Bilmek, kişiyi ilmin sahibine yaklaştırmıyorsa omuzlarda yüktür.. Bilgi sadece yazılan çizilen değildir. Mânâ ilmi ile tanışanın Rabbine hayranlığı daha da artar. Kitabi bilgi, dünyada makam kazandırabilir; lakin ilmin hakiki manasından mahrum olan ötelerde eli boş kalabilir.Aynı kaynaktan beslendiği halde diken olanı da görürüz, gül açanı da. Oysa, toprak aynı su aynı güneş aynıdır.. Her öğrenci, talipli olmayabilir. Kiminin istidatı sadece okuyup makama yerleşmeye kadirken, kiminin istidatı da gönüllere taht kuracak safiliğe taşır kendisini. Kiminin işini sen takip edersin, kimi de işini o kadar samimi yapar ki senin yükünü de rahatlıkla alır. Suhuletle çözer işleri.
İnsanlardan bir insan olma sadeliği ile hayatın olağan akışında kaliteli bir kulluk için mücadele edenler kazanma kuşağının en birinci adaylarıdır.. Mücadelenin, yolculuğun esprisi de bu olsa gerektir…. ‘İnsanın nefsani yönü neyle kabarır, melekî yönü nasıl gıdalanır da güçlü olur’ bunu düşünmek ve hayatına aldıklarını daha hassas süzgeçten geçirmek…
Son bir kaç hakikat incisiyle bitirelim o vakit yazımızı.. Meydanlardaki cenk ne ki, insanın içinde verdiği savaşın yanında… Şu âlemde her ne var ise Hak’tandır. Hakk’tan gayri de bir şey yoktur. Şu taş, şu ağaçlar, kuşlar, her şey bir surete bürünmüş, insan da insan suretine… Aşk ile yürüyen, sırtında dünyayı taşır. Aşksız yürüyen, beden diye bir ceset taşır. Selâm ve muhabbetle kalın
Cevâhir AYDIN / Küçük Dünyam
14 Ekim 2022
0 Yorum
160 Görüntülenme
Olanlar ve Ölenler
tarafından Cevahir Aydın
Yıllar evvel, Eskişehir Bursa güzergahlı bir yolculuğa çıkmıştık. Yunus Emre kültür merkezi ve mezarlığının olduğu rota için dağlık, bol yeşillikli bir güzergahtan epeyce gittikten sonra menzile vardık. Öncesinde hayatını araştırıp, sonra yaşadığı şehri ziyaret etmek inanılmaz kıymetliydi. Medrese okumuş, kadılık makamına oturmuş birinin, dini emirlerin icrası makamından kalkıpta, bir gönül erbabının eşiğinde aradığı ne olaydı... Devamı