ÇARESİZLİK
Öyle anlar vardır ki insan bazen gerçeklere kör, sağır ve hatta dilsiz olabiliyor; işte bunun adıdır “çaresizlik”, arayıp da bulamadığının adıdır, utanıp çekindiğiniz ne varsa söyleyemeyip de kaybettiğinizdir. Ne garip bir hayat değil mi? Zamanında yapamadığınız ne varsa, pişman olduklarınız hep çaresizlik denen çatı altında toplanır oluyor. Özlediklerinizde bile çaresizlik gizli olabiliyor. Çok sevip de bir türlü açılamadığınız biri var diyelim, O’na açılamadığınız için O’nu bir başkasına kaptırma korkusu yaşarsınız bu defa. İşte çaresizliğe çare olan şey aslında cesarettir. Cesur olmayan da çaresizliğe her daim mahkûm kalmaya devam eder.
Bir türlü geçemediğiniz bir dersin sınavını düşünün, her başarısızlık sonucu kat ve kat gelen o çaresizlik hissi, ah ne kadar da anlatılması güç! Ama bunu cesaret, sabır ve çalışma azminizle başarmanız da an meselesi. Her şey sizde başlayıp sizde bitiyor. Kimi insanlar, hatayı da kaybetmenin sebebini de kendisinde aramaz, hep başkasına atar suçu, tabiri caizse kendisine toz kondurmaz. E bunun adı da ‘Narsistlik’ değil de nedir peki? Hiç kimse yaptığı bir hatanın bedelini bir başkasından çıkaramaz, çünkü her insan kendinden sorumludur. Kimse kimsenin yerine iyilik de edemez kötülük de, bir laf vardır ya hani “Ne yaparsan kendine yaparsın.” diye…
Çaresizlik, çorak ve verimsiz bir toprak gibidir, o toprağı ise ancak ve ancak umut yeşertebilir. Umudun olmadığı hiçbir yer ve hiç kimse düşünülemez. Hayat, acı kayıplarla dolu olmamalı, buna izin vermemeliyiz. Üreten biz, tanıtan da biz olmalıyız karakterimizi. Çünkü herkes kendi karakterini icat eder. Ne yaparsak yapalım, kimi gerçekleri değiştiremesek bile yeni gerçekleri, yeniden açılacak olan her hayırlı kapıyı görmezden gelmeyelim.