HEP SONRADAN AKLIMIZ BAŞIMIZA GELİR, HEP SONRADAN
On binlerce yitip giden canı, on binlerce umudu, milyonlarca gözyaşını, on tane şehri darmadağın edip ve ardında da kocaman bir enkaz bırakıp gitti bu deprem.
Dile kolay on üç milyon insan direkt ve geriye kalan milyonlarca insan ise dolaylı yoldan etkilendi bu zelzeleden.
Kimisi ailesini, kimisi yuvasını ve kimisi de akrabalarını kaybetti. Bazı aileler de vardı ki enkazın altından hiçbir ferdi sağ olarak çıkarılamadı maalesef.
Depremden sonra haliyle bütün televizyonlar, gazeteler ve sosyal medya depremden bahsediyor, yaşanan büyük felaketi tartışıp, önlem alınmamasından bahsediyorlardı.
Uzmanların depremle ilgili daha önceki makaleleri ve görsel medyadaki videoları ekranda dönüp duruyordu.
Deprem bölgesinde tam bir trajedi ve karmaşa hakimdi, depremde vefat edenlerin sayısı yükseldiğinde nasıl üzülüyor ve ağlıyorsak, enkazdan sağ çıkanlara da bir o kadar sevinç çığlıkları atıyorduk.
Uyku gözümüze girmiyor ve boğazımızdan bir şey geçmiyordu, sanki kıyameti yaşıyor gibiydik. İşte iki hafta hep böyle geçti toplumumuz için.
Uzmanların anlattıklarından anlıyoruz ki depremin göz göre göre geldiğidir. Yeterli tedbirin olmamasına örnek olarak; binaların depreme dayanıksız, fay hattı üzerine yüksek binaların inşa edilmesi, zemini kuvvetli olmayan bölgelerin yerleşim alanına açılması, sırf binaların altındaki dükkanlara engel oluyor diye kesilen kolonların vb. sebepler gösteriliyordu ama en önemlisi imar planlarının depreme ve doğa olaylarına değil de ranta göre belirlendiği konunun uzmanlarınca ortaya atılıyordu.
Para ve makam hırsı, insanların kalbini köreltip, vicdanlarını öldürmüştü belli ki!
Depremle ilgili araştırmaları okuduğumuzda, uzmanların görsel medyadaki konuşmalarını da dinleyince, deprem geleceğini belli etmişti aslında ama ne yerel yöneticiler ve ne de meclis bunun tam önlemini alamamıştı belli ki.
Depremle birlikte diğer doğa olaylarına hazırlıksız bir ülke olduğumuz ortaya çıktı bu afetle birlikte ve yine aklımız sonradan başımıza geliyor. İnsan kaybı yaşamadan önce önlem alınması gerektiğini artık herkes dile getiriyor ama yine önlem almakta geç kalmıştık.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hep geç kalınıyor ve bu hem ülkemize, hem insanımıza pahalıya patlıyor.
Japonya’daki depremler artık klasik örnek olmakla birlikte, gerçekçi önlemler alındığında ve toplum bilinci artırıldığında büyük depremlerin can almadığı ve kimsenin enkaz altında kalmadığı açık bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
Kimi insanlar ise Japonya’daki depremlerin yüzeye uzak olmasından dolayı oradaki depremlerin bizdeki kadar yıkıcı olmadığını ifade edebilirler ama bu tam anlamıyla doğru bir bilgi değildir çünkü bin dokuz yüz doksan beş yılında
Japonya’da yaşanan ve büyük insan kaybına neden olan depremden sonra, Japonlar depreme dayanıklı yapılar için uğraştılar ve sonunda da dokuz şiddetinde depremleri bile can kaybı yaşamadan atlattılar.
Bizim ülkemizde ise tedbirlerin alınmaması, yeterli malzemenin kullanılmaması, para ve makam hırsından dolayı depreme dayanıklı olmayan yapılar ortaya çıktı. Ayrıca dört ve üstündeki depremlerde bile dayanamayacak yapılar yapıldı ve izin verildi.
Afetlere karşı önlem almadığımız her an daha büyükleriyle ve yıkıcı olanlarla karşılaşacağız ve “Hep sonradan aklım başıma gelir, hep sonradan.” sözleri kulağımızda yankılanacak.
En önemlisi şu sözü unutmamalıyız
“Tedbir (önlem) bizden, takdir (olayın şekli) Allah’tan.”
Anadolu insanı da bu sözü sürekli kullanır. Sonradan başımızı taşlara vurup, ağlamamak için önce önlem, sonra da kader demeliyiz.
Ayrıca deprem bölgesindeki insanların psikolojisini iyi anlayıp, onlara maddi destekle birlikte, manevi destekte vermeliyiz.
Deprem bölgesinden, diğer bölgelere göç eden insanlara iyi niyetin en güzeli gösterilmeli, ev kiralarını fahiş fiyatlarla yükselten insanlıktan nasibini almamış fırsatçıların ise devlet tarafından tespit edilip en ağır şekilde cezalandırılması gerekmektedir.
Allah depremde ölenlere rahmet eylesin, yakınlarına sabır versin…. Allah bölgedeki bütün vatandaşlarımızın yardımcısı olsun.
Savaş Yılmaz