HZ PİR MEHMED MUHYİDDİN ÜFTADE
Erenler evliyalar diyarı Anadolu’muzun en güzel şehirlerinden biri olan Bursa’dayız. Son zamanlarda etrafta yükselen ruhsuz çok katlı binalara inat, direnen bir tarih ve manevi huzur hissediliyor Ulu Cami ve çevresinde. Tophane’den ara sokaklardan yokuş tırmanıyoruz. Pınarbaşı semtinin yamaçlarında gezinirken yokuş birden düzlüğe çıkıyor ve kocaman yaşlı bir çınar karşılıyor sizi. Kollarını açmış “Hoşgeldiniz” diyor. Bursa’nın 3 büyük evliyasından Hz. Üftade’nin misafirliğine buyurun. Bursa Kadısı Mahmut Efendi’yi, Sultanlara Sultanlık eden bir Sultana (Aziz Mahmud Hüdayi hz) dönüştüren Yokluk kapısının Pir’inden sizde nasiplenin. Efendimiz Hz Muhammed Mustafa (s.a.v)’in soyundan gelen Mürşide selam verin. Dua edin, dua alın. Rahmet ve nur yağan bu mekanda ruhlarınız nefes alsın. Bırakın dünyayı ve içindekileri, İlahi aşk ve feyz deryasına dalın. Gözyaşları ile günahlarınıza tevbe edin, bu ahir zamanda imanınızın kemale ermesi ve ayağınızın kaymaması için çokça yalvarın Rabbimize…
Ve işaret ediyor tam karşısında duran türbeyi…
İçeri girdiğimizde yoğun bir manevi atmosfer kaplıyor hepimizi, sanki zaman durmuş gibi. Hoş kokular eşliğinde ilerliyoruz… Bizi bizden alan mübareği daha yakından tanımak istiyoruz.
Adı Mehmed, lakabı Muhyiddin, mahlası Üftade’dir.
Üftade hz, 1490 yılında Bursa’da dünyaya gelmiştir. Doğumdan sonra mübarek annesi rüyasında, oğlunun süt deryasına dalıp çıktığını görmüş ve rüyayı eşine anlatınca, “inşallah oğlumuzun erbabı ilim ve kemalden olacağına işarettir” cevabını almıştı.
Hz Üftade, 10 yaşında iken tanıdığı şeyhi Hızır Dede sayesinde riyazet, mücadele ve ilim tahsili ile tasavvuf yolunun sırlarını, seyru sülukun temel esaslarını ve rüya tabirini öğrenmiştir.
Gençlik yıllarında Ulucami ve Doğanbey Mescidi’nde gönüllü müezzinlik yapan Mehmet Muhyiddin hz’nin çok güzel bir sesi vardı. Halk, güzel ahlaklı bu genci dinleyebilmek için ezandan önce camide toplanırdı. Bir gün yaptığı hizmetlere karşılık caminin mütevellisi, kendisine birkaç akçelik maaş tayin etti. O gece rüyasında “Mertebeden üftâde oldun (düştün)” ikazına maruz kalan Mehmet Muhyiddin hz, derhal maaşı terk ederek kendisine “Üftâde” lakabını taktı. (Üftade; düşmüş, düşkün, aşık, fakir anlamlarına sahiptir.)
Hz Üftade genç yaşına rağmen büyük bir teslimiyetle bağlandığı Şeyhi Hızır Dede’nin nezdinde kemale ermiş, şeyhinin vefatından sonra da Muhyiddin B. El Arabi’nin (Şeyhi Ekber) ruhaniyetinden üveysi tarik ile feyz ve ilim almıştır.
Bursa’nın kadısı Aziz Mahmud Hüdayi hz’nin manevi sıkıntılarını teskin ve kendisini yaratılış gayesine vüsul için Hz Üftade’ye koşması ve ona tam bir teslimiyetle bağlanması hz Üftade’nin büyüklüğüne en büyük delildir.
Kendisine mürid olmak için gelen Bursa Kâdısı Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerine: “Burası yokluk kapısıdır, biz de, fakirlik kapısının kuluyuz. Hâlbuki sen varlık sâhibisin. Bu hâlde ikimiz bir araya gelip bağdaşamayız. Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve mâmur bir dünyân var. Bizim gibi kulların, Allah-u Teâlâ’dan başka hiçbir şeyi yoktur.” buyurmuştur.
Hz. Üftâde, hayatı boyunca ibadet, zühd ve takvaya son derece önem vermiş, şüpheli şeylerden uzak durmuştur. Çok yumuşak huylu ve merhametli olan Üftade hz, halk tarafından çok sevilmiştir, kerametleri bugün bile dilden dile anlatılmaktadır.
Hz. Üftâde anlatıyor; Seyrû sûlukumuzun başlarında idi. Dağ yolunda ormanların arasında Çekirge’ye gider. Eski Kaplıca’daki şifalı sulara girerdik. Yolda yanından geçtiğimiz ağaçların ve bitkilerin tespihlerini duyardık. Bu halde iken vecde gelir, feyz ve aşkdan çoğu kere kaplıcaya girmezdik. Geri döner, ağaçların ve bitkilerin tespihlerini dinlemeye devam ederdik.
Benzer durumu kıymetli talebesi ve manevi evladı Aziz Mahmut Hüdayi hz’nin hayatında da görüyoruz. Bir gün Üftade hz, talebeleri ile tefekkür için nehir kenarına giderler. Dervişler, hocalarına hediye etmek üzere her biri birer demet çiçek toplar. Hz Hüdayi ise eline bir adet sapı kırılmış çiçek alarak geri döner. Herkes hediyelerini takdim edip Şeyhlerinin duasını alır. Hz Hüdayi hediyesini verince, Hz Üftade:
Oğlum arkadaşlarınız demet demet çiçek getirdiler, siz bize bir tek sapı kırık çiçeği mi layık gördünüz? buyurur. Hz Hüdayi’de;
Efendimize ne takdim etsek azdır; fakat hangi çiçeği koparmak için el uzattıysam onun tespihini işiterek elimi çektim. Ancak sapının kırılmasından dolayı bu çiçeği tespihinden kalmış gördüm, der. Bunun üzerine Hz Üftade muhabbet ve memnuniyetini ifade ederek, “Oğlum üzülmeyesin buradaki imtihanı bir tek sen kazandın” diye mukabelede bulunur.
Üftâde Hazretleri, bir gece rüyasında Mevlâna Celâleddin Rumi hz’ni gördü. Mevlâna Celâleddin Rumi hz buyurdu ki “Talebelerine bizim Mesnevi’den de okutun.” Üftade hz’ de ; “Farsça’yı bilemiyorum” deyince, Mevlâna Hazretleri “Sen başla bir kere Allah’u Teâla yardım eder.” buyurdu. Ertesi sabah, hiç Farsça bilmediği halde, kırk yıldır Farsça tahsili görmüş gibi Mesnevi’den vaaz ve nasihat vermeye başladı.
Üftâde Hazretleri, çok büyük bir veli ve alim olmasının yanında aynı zamanda çok yetenekli bir şairdi. Arapça ve Farsça kelimeleri sıkça kullandığı şiirleri ile saf ve halkın anlayacağı yalınlıkta bir dil kullanarak yazdığı/ söylediği şiirleri mevcuttur.
Hakka âşık olanlar,
Zikrullahtan kaçar mı?
Ârif olan cevheri,
Boş yerlere saçar mı?
Gelsin mârifet olan,
Yoktur sözümde yalan,
Emmâreye kul olan,
Hayr ü şerri seçer mi?
Gerçek bu söz yârenler,
Gördüm demez görenler,
Kerâmete erenler,
Gizli sırrın açar mı?
Üftâde yanıp tüter,
Bülbüller gibi öter,
Dervişlere taş atan,
Îmân ile göçer mi?
Vermiş olduğu vaazlarda başta Hz Mevlana’nın Mesnevi’si olmak üzere birçok eserden bilgiler aktararak, kendi maneviyatıyla yoğurduğu konuları tatlı üslubu ile halkın rahat anlayabileceği tarzda izah etmiştir.
Talebelerine, hiç kimseyi kırmamalarını, daima cömert olmalarını öğütlemiştir. O daima halk içerisinde Hakk’ı aramış, uzlet yerine ‘celvet’i tercih etmiştir.
Celvetiyye tarikatı, kendi zamanında “kamer” durumunda bulunduğu rivayet edilen Hz Üftade, devrin devlet ricalinin de dikkatini çekmiş, hatta Sultan III. Murad kendisini ziyaret ederek sohbetinde bulunmuştur.
Üftade hz, 1580 yılında Bursa da Hakk’a yürümüştür. Allah şefaatlerine nail eylesin. Aminn .
Emine Aydemir
Kaynak: Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz/ Aziz Mahmud Hüdayi