İŞİNİ LÂYIKIYLA YAPMAYANI AFFETMEYİN!!!
Hz. Peygamber (s.a.v), işi ehline verme noktasında çok hassas davranır, vazife taksiminde “liyâkat, istidat ve kabiliyeti” esas alırdı. Tebük Seferinde Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Ali (r.a) gibi büyük sahabelerin bulunduğu orduya azadlı köle Zeyd’in oğlu Üsâme’yi kumandan tây etmesi bunun açık delilidir. Çünkü idari işlerde mal-mülk, soy-sop-nesep değil, liyakat ve vasıf esastır.
“Allah size emanetleri mutlaka ehline vermeyi ve insanlar arsında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.”
(1Nisa Suresi 4/58)
Bunları niçin yazdık.
Elbette hamili kart yakınımdır zihniyeti, ahbab çavuş münasebeti ile işlerini görenlere, gördükten sonra da bankamatik memurlar gibi sadece maaş alıp hizmeti unutanlara.
Oysa; bize derlerdiler ki, MEMURİYET HİZMET YERİDİR. Oysa gelinen noktada devlete kapağı attık mı, bir de amcamın oğlu Abuziddin Şipşak varsa yedi ceddi gelse de sırtımızı yere getirmez.
Doğru.
Değil yedi ceddi alem gelse emekliliğe kadar sırtı yere gelmez.
İşte o zaman kıyametin sonunu bekleyiniz.
Körfez kokmuş…
Yollar köstebek yuvası gibi olmuş.
Devasa bir hizmet olan şehir Hastanesi’nde engelli bireylerin tedavi göreceği yatak olmaz olmadığı gibi vatandaş NİÇİN KAPALI diye bir soru sorsa ona da tenezzül edip cevap vermezler.
Eğitimci değildir ama bir eğitim kurumunun başında müdür olur.
Kısacası hiçbir ehliyeti, bilgi, beceri ve yeteneği olmayan muhteremler (!)ile iş yapmaya kalkarsanız hem yaşadığınız vatana, bulunduğunuz beldeye bu beldenin insanlarına da ihanet etmiş olursunuz.
İşin özü hangi meslekten olursa olsun şahısların siyasi kimliklerine, etnik kökenlerine bakmadan bakılması gereken bu işin ehli mi? bu işin liyakati var mı sorularına bakıp işi asıl sahibine teslim edilmesi gerekir.
Ümitsiz değilim. Elbette bu konularda hassas olan bu vatanın aslan yürekli evlatları vardır, lâkin elimizde büyüteç ile aramak istemiyoruz.