MÜSLÜMANLAR, KUR’AN’DA BULUŞMADIKÇA ZAFER KAZANAMAZLAR!
Kur’an-ı Kerim; ameliyat olacaklara veya baş, diş, diz ağrıları olan hastaların iyileşmesine şifa olarak okunarak üfürmek için gönderilen bir kitap değil, kalplerdeki küfür, şirk, kin, nefret, ikiyüzlülük, haset, inkar ve zulüm gibi hastalıkların giderilmesine şifa olup, kuralları ve emirleriyle insanlığın en büyük maddi ve manevi hastalıkların tedavisi için şifadır.
Kur’an-ı Kerim diyor ki:
Hakikati gözler önüne serdirdikten sonra, “Niçin aklınızı kullanmıyorsunuz!?”
“Bu kitabı indirmemiz insanlara yetmedi mi!?”
“Başka hakem yoktur ve sadece bu kitaptan sorulacaksınız!?”
“İnsan için çalışmasından/emeğinden başka bir karşılık yoktur!”
“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!?”
“Hesap sorucu sadece Allah’tır!”
Uydurulmuş din, suyun üzerindeki köpük gibidir. “Dine karşı din” üretenler, kendi bağlılarını çeşitli yöntemlerle büyülerler. Onların büyüsünü “bir Musa Asa’sı” bozmaya yeter! Her türlü büyüyü, sihir bozmak için mü’minlerin eline verilmiş Asa Kur’an’dır! Ve kıyamete kadar bu böyle devam edecektir.
Kur’an; uyuşmuş beyinleri yeniden faaliyete geçirir ve yeniden çalıştırmaya başlar. Aklın en büyük reberidir ve aklı harekete geçirmek de Kur’an’ın emridir!
Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı yahut onunla ölüler konuşturulsaydı, o Kitap yine bu Kur’an olurdu.
“Allah’ın kitabı olan Kur’an’da; sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri, kendi aranızda olanların hükümleri vardır. O, doğruyu eğriden ayıran bir kitaptır. O, hiçbir zaman anlamsız konuşmaz. O, Allah’ın sağlam ipidir. O, zikri hakimdir. O, dosdoğru yoldur, kötü arzular O’nu asla hedefinden saptıramaz. Diller O’nu karıştırıp bozamaz. Alimler O’na doyamaz. Muttakiler O’ndan usanmaz. O, tekrar tekrar okumakla eskimez. O, cinlerin, işitir işitmez, “Biz acayip bir Kur’an işittik ki, O, doğru yola iletiyor. Derhal ona inandık” dedikleri kitaptır. O’nun ölçülerine göre konuşan doğruyu söyler, O’na göre davranan ecrini alır. O’nunla hükmeden adil olur. O’na çağıran doğru yola çağırmış olur. Çünkü O, insanlık için bir hayat kitabıdır.
“İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa, zulmetten nura, batıl anlayışlardan hakikata ulaştırmak için gönderilmiş olan ana kaynaktır.”
“Biz Müslümanlar okunsun, anlaşılsın ve yaşansın diye gönderilmiş olan bir kitabı, yıllarca anlamadan okuruz. O’na duyduğumuz sevgi ve saygıyı anlatmakla bitiremeyiz. Abdest almadan ona elimizi sürmeyiz, yüksek yerlerde muhafaza ederiz, kısacası ona saygı adına yapılması gereken ne varsa hepsini yapmaya çalışırız, ama O’nu anlamak için hiçbir gayret göstermeyiz. Anlamadığımız için de O’nun bizden istediği nedir hiç öğrenmeden sayfalarına bakarız!?”
“Kur’an’ı, anlamadan, anlama gayreti göstermeden, hatta bunun gerekliliğine bile inanmadan, sadece ecir kazanmak üzere ve hatim indirmek amacıyla okur dururuz. Bu durum, dünyada herhalde Kur’an’dan başka bir kitap için yapılmamıştır. Çünkü dünyanın her yerinde insanlar bir kitabı öğrenmek için okurlar ve onun vermeye çalıştığı mesajdan istifade ederler. Müslümanlar ise Kur’an’ı sadece okumak için öğrenir ve bir ömür boyunca da okurlar, fakat asla O’nu anlamak ve ne istediğini öğrenmek için anladıkları dilden okumazlar.
Niçin?
Çünkü böylesi sevap değildir!.. Bu yanlış yaklaşımın bir başka şekli ise Kur’an’ı, kendisi için değil de ölüler için ya da ölülere hediye etmek amacıyla okumaktır. Bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, artık mezarlıklarda, “taze okunmuş Yasin” ya da “hatim”ler, alınır satılır bir meta haline getirilmiştir. Daha gülünç olanı ise, içine Yasin üflenmiş, İhlas ve Fatiha üflenmiş balonların satışa arzedilmiş olmasıdır. Bayram arifelerinde mezarlık çevrelerinde zabıta bunlarla uğraşıyor. Dinini bilmeyen insanların duyguları böyle istismar edildiğini görüyor ve üzülüyoruz.”
Kur’an’a en büyük kötülük ve onun evrensilliğine en büyük engel nedir!?
Kur’an’ın içeriğini ve söylemek istediklerini anlamadan, ona bağlı kalmak adına, onu anlamadan sadece Arapça’sını okumanın yeterli olduğunu söylemektir.
İlerleyen ve kalkınan toplumlar, okuduğunu algılayan ve anlayan bilgi toplumlarıdır. Geri kalan toplumlar ise okuduğunu anlamadan geçmişi tekrar edenlerdır.
Doğru bilgiye ve doğal ahlak kurallarına dayanamayan dindarlik; dini de dindarları da batırır.
İslam ümmeti; doğru bildiği ancak yanlış olan binlerce Bid’at ve Hurafe’yı depolamış!
Acı olan ise doğruyu da öğrenmek istemiyor!
“Kur’an, başka deliller veya mucizeler getirme taleplerinin hepsini gereksiz kılacak değerde ve özelliktedir. Eğer birilerine delil veya mucize olarak Kur’an yetmiyorsa ona hiçbir şey fayda vermez. Bilindiği gibi her Peygamberin kendi hayatında ve kendi çağdaş ümmetleri için geçerli olan birer mucizesi olagelmiştir. Ancak o Peygamberler vefat edince mucizeleri de geçerliliğini yitirmiştir. Buna karşılık Hz. Muhammed (s.a.v)’e verilen Kur’an mucizesi ebedidir ve meydan okuyucu yapısıyla insanları ve toplumları dönüştürücü işlevi Son Saat’e kadar devam edecektir.”
“Kur’an’a gaybi olayların şifrelerini bulmak maksadıyla okumak; O’nun harflerinden, ifade biçimlerinden bir takım anlamlar çıkarmaya çalışmak ya da O’nu bir şifre kitabı olarak görmek ve bu amaçla Kur’an’a yaklaşmak da önemli bir diğer sapmayı oluşturmaktadır. Halbuki Kur’an, sadece öğüt vermek ve ihtiva ettiği, ölçü, değer ve hükümlerle hayatımızı yeniden Tevhit dini ekseninde inşa etmek amacıyla indirildiğini yine kendisi açıklamaktadır.”
Merhum Mehmet Akif de, toplumda yaygın olan bu tür yanlış yaklaşımlara isyanını aşağıdaki mısralarında ifade etmiştir:
İnmemiştir arza Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için,
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.
Birileri Kur’an’ı okurken neden ağlayamadıklarını düşünüyorlarmış!
Bence, Kur’an’ı okurken neden düşünemediğinize ağlayınız! İşte o zaman sağlam ve sağlıklı bir imana sahipsiniz demektir. Anlamadığın bir şeyi okumak, Allah’ın bize emri değildir. Allah okumamızı, anlamamızı, düşünmemizi ve uygulamamızı istiyor. Kur’an’ın parolası budur!
Kur’an-ı Kerim’ın Arapça harflerini bir araya getirerek okumak, Kur’an’ı okumak değildir. O’nu anlamak ve uygulamak gerekir. Tam 50 yıldır Kur’an’ı okuyor, anlamaya ve düşünmeye çalışıyorum. Mahşer meydanında bize ne anladığımızı soracak Allah!?
Herkes, birilerinden din adına bir şey öğrenmiş ve binlerce din ortaya çıkmış! İşte Müslümanım diyen bu din sahipleri, bugün birbirini katlediyor. Müslümanım diyor ve bu işi de İslam adına yaptığını söylüyor! Eğer hepimiz dinimizi Kur’an’dan öğrenmiş olsaydık ve Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v)’i örnek alsaydık, Tevhid’de buluşan bir ümmet olurduk!
İslam dünyası bugün neden zillet yaşıyor?
Anladınız mı?
… Ve
Diyorum ki:
İnsanın hayatta elde ettiği başarılardan, kazandığı zaferlerden dolayı daima Allah’a şükretmeli, onları Allah’ın bir lütfu sayarak hiç şimarmamalı ve Allah’ı unutmamalıdır.
Allah’ı unutarak bütün başarıyı kendisine mal etmek, ilahi kudretle beşeri aczı bilmemekten ileri gelir ki, bu bir büyük gaflettir.
Zaferi zalimler de kazanabilir, fakat ahlaklı zaferi ancak zafer ahlakına sahip olanlar kazanır. Eğer böyle yaparlarsa Allah onlarla birlikte olacaktır!
… Ve
Tarih şahittir ki, hiç bir zalim zafer kazanmamıştır!
Kabil kazanmadı…
Fravun kazanmadı…
Nemrud kazanmadı…
Lud kavmi kazanmadı…
Hud kavmi kazanmadı…
İsrailoğulları kazanmadı…
Ebrehe kazanmadı…
Ebu Cehil, Ebu Leheb kazanmadı…
Hasan Sabbah kazanmadı…
Haçli orduları kazanmadı…
Stalin kazanmadı…
Hitler kazanmadı…
Benito Mussolini kazanmadı…
Sırp kasabı Ratko Miladiç kazanmadı…
Ve ne de katil diktatör Beşar Esed…
21. yüzyılın en büyük zulmüne imza atan, dünyanın gözüne bakarak soykırım yapan, savaş suçu ve insanlık suçu işleyen terör devleti İsrail de kazanmayacak inşaallah!
Allah’ın laneti ve gazabı Siyonist zalimlerin üzerine olsun!