ÖLÜMSÜZLÜK
Ölümsüzlük insanların tarihler boyunca araştırıp, çare aradığı bir konudur. Eski mitolojilerde ölümsüzlükler ile ilgili birçok iksirler ve formüller denenmiştir. Bir gün ahali Lokman Hekim’e gitmiş. ”Yaşamayı çok seviyoruz ve hiç ölmek istemiyoruz. Tek derdimiz bu. Sen ünlü Lokman Hekim’sin, bizim bu derdimize, yani ölüme çare bul.” demişler. Ölümü kim ister, bu dilek Lokman Hekim’in de hoşuna gitmiş. Başlamış dağ, dere, tepe dolaşıp, ölümsüzlüğü sağlayacak otu aramaya. Sonunda Nur dağında ölümsüzlük onu bulmuş ve o iksiri yapmış, lakin Hekimin çare bulduğu söylenilse de formülü Lokman Hekim kaybetmiş.
Günümüzde de Yakutistan’da özel olarak yaptırılan kırmızı cıva iğneleri milyar dolarlara zenginlere sunuluyor. Lakin bu cıva iğnelerinin hücre yaşlanmasını yavaşlattığı söylense de insanı ölümsüzleştirmiyormuş.
Ölüm ilk olarak Habil’in kardeşi Kâbil tarafından öldürülmesiyle keşfedilmiş oldu Şuana kadar İslam inancına göre Hz. İsa, Hz. Hızır ve Hz. İlyâs’ın ölmediği hayatta olduğu kabul edilmektedir. Öleceğini bilerek yaşayan ama kendini ölümsüz zanneden canlıdır insan.
İnsan öldüğünde neler olur? Bunu biyolojik olarak değil de sosyolojik olarak ele alalım. Eceliyle ölmüş birisi ilk başta ismini kaybeder, artık ismi “cenaze”, “mevta”, “ölü”,, “merhum” isimleriyle anılmaya başlar. Halbuki hayattayken çok havalı bir ismi vardı ve o ismini marka yapa bilmek için yıllarca uğraşmıştı, adı cenaze oldu. “cenazeyi getirin” gibi hitaplar başlar. Yıkanıp kefenlendikten sonra musalla taşına cenaze namazı için yatırılır. Doğduğunda ezanı okunan merhumun öldüğünde cenaze namazı kılınır, sonra hoca “merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusunu sorunca insanlar bir an düşünür. Asıl can alıcı nokta burası hayatınızı iyi yaşayın, iyi insan olun ki bizde yalan söylemek zorunda kalmayalım, gerçekten “iyi bilirdik” diyelim. Merhum gömüldükten sonra herkes mezarlıktan ayrılır ve merhum tek başına orada kalır. Ailesi, taziyeye gelen misafirlere yemek vermek ve ağıt yakmakla meşguldür. İki saat daha ağlarlar sonra en çok sevenleri bir iki gün daha ağlar ve bir haftada unutulur gider. Ölüm yıl dönümleri hatırlanır sonra oda unutulur gider. Rahmetli çok seviliyorsa sevenleri tarafından ara sıra anılır sonra tekrar unutulur.
Ankebût Suresi 57. Ayete; “(Unutmayınız ki) Her nefis ölümü tadıcıdır (dünya hayatı gelip geçicidir); sonra da Bize döndürüleceksiniz.” Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar eninde sonunda ölecekler bu kaçınılmaz bir sondur.
Ölümsüzlüğün sırları tamda burada başlıyor, insanı ölümsüz yapan insanın hayattayken yaptığı eserleridir. Beden ölür ve gömülür, ruh berzah âlemine çekilir, mevtadan geriye kalan ise eserleridir. İnsanın yetiştirdiği insanlığa faydalı evlatları, okuttuğu burs verdiği öğrenciler, evlendirdiği, düğününü yaptığı gençler, okullar, hastaneler, çeşmeler. Dahası var bitmedi yazdığı kitaplar, makaleler, tezler, icat ettiği makine ve aletler insanı ölümsüz yapar. Prof Dr. Aziz Sancar, Prof. Dr. Ömer Özkan ve kıymetli eşi hanım efendinin tıp konusunda sunduğu sayısız çalışmaları ile kıyamete kadar hayır ile yâd edileceklerdir. Bunları yapanlar toplum yararına hayır ile anılır, saygı ve sevgi görür, tıpkı hayattaymış gibi değerlidir. Birde bunun tam tersi vardır. İnsanlık için kötülük yapmış, ürettiği eserlerle kötü olarak isimleri ölümsüzleşmiş birçok insan var ve olmaya devam edecek. Ölümsüzlüğün sırları bu konular.
İyi olmak, iyilik yapmak lazım. Bazen kardeş olmakta etmiyor, Habil mi? Kâbil mi? Tarafını seçmek lazım. Kâbil’i ölümsüzleştiren işlediği kalleş cinayetti, yezidi yezit yapan masumları katlettirmesiydi. Sultan Alparslan’ı ölümsüz yapan 1071 de Anadolu’yu fethe ederek bizlere vermesiydi. Dedim ya musallaya yattığınızda “iyi bilirdik” demek için iyilerden olun.
Kıymetli dostlar okullar açılıyor, üniversite öğrencilerimiz yokluklar içinde farklı şehirlere ailelerinden uzaklara göç etmeye başladı, bu çocuklara burs vere bilen burs versin burs veremeyen evini kiraya uygun fiyata versin, unutmayın o çocuklar bizim geleceğimiz ve kardeşlerimiz. Allah’a ısmarladık hoşça kalın.