Suriye Ve Durziler Meselesi
Bir olayı doğru ve olması gereken vechiyle anlayabilmek son derece önemlidir. Müslümanlar olarak bize lazım olan şekliye değil de olması gereken vechiyle anlamaya çalışmamız gerekmektedir. Kişi hangi olay olursa olsun kendi bakış açısıyla, içinde bulunduğu sosyo-kültürel konumuyla, sahip olduğu ekonomik durumuyla, ırksal argumanlarıyla ve en önemlisi beklentileri ışığında bakmaya çalışırsa ya yanlış anlar olayları ya da eksik anlar.
Müslüman kişi farklıdır. Müslüman kişi inanmayan kişiler gibi davranamaz. Onlar gibi olayları değerlendiremez. Müslüman kişi Kur’an ve Sünnet’in çizdiği ve şekillendirdiği sosyo-kültürel bir çerçeveden olayları anlamaya, kavramaya ve yorumlamaya çalışır. Çünkü Müslüman kişi Allah’tan korkan kişidir. Yalan söylemedikleri gibi yalan ile de iş görmezler. Bir olayı değerlendirirlerken yalanı ayıkladıkları zaman suni bulutlar da kendiliğinden kaybolduğunu görüyorlar. Bulanık bulutları dağıtmadan evvel hiçbir olay net ve olması gereken vechiyle görünmez ve anlaşılmaz.
Suriye’de meydana gelen olaylar birkaç gündür gündemimizi meşgul ediyor. Etmelidir. Ancak her olayda olduğu gibi bu olayda da sahip olmamız gereken bir duruşumuz, bir bakışımız olmalıdır. Yalan ve dolandan arındırılmış bir filtreye sahip olmalıyız.
Argümanları toplayın, yan yana, üst üste koyun. Sağdan bakın, soldan yaklaşın coğrafi konumuna, sahip oldukları inanca göre değerlendirin. Yansız ve tarafsız davrandığınız vakit elinizde bulunan bazı argümanlar size olayın koordinatlarını tam olarak verecektir. Bu argümanlardan birisi de Dürziler; İsrail’e, “Bize Suriye hükümetine karşı yardım etmezseniz biz de Gazze’de Hamas’a karşı savaşan savaşçılarımızı geri çekeriz.” argumanıdır. Bu aynı zamanda İsrail’e yönelik söylenmiş bir tehdittir. Bu tehdit son derece manidardır. Hem Durzilerin durduğu yeri tespit etme açısından hem de İsrail’in kimleri kullandığını, kimler ile nasıl bir iş tuttuğunu tespit etme açısından gereklidir. Bizim için önemli olan nokta da burasıdır. Bugün Yahudiler ile iş tutup, onlar adına Gazze’de masum kadın, çocuk ve yaşlı insanların katliamına katılan bu insanların yarın bizim bölgemizde de neler yapacağını kestirebilmek adına son derece tahlili mucip kılan bir meseledir.
Dış güçleri kendi ülkelerinin iç işlerine müdahale etmelerini sağlamak, yönetim biçimini yeniden dizayn etmek üzere çağıran insanlar hemen her yerde vardır. Suriye’yedeki Dürzilerin, Alevilerin İsrail’i ülkelerine müdahale etmek üzere çağırdıkları gibi.
Bu durum bana çok tanıdık geliyor… Size de tanıdık geliyor mu?
Durzilerin bu yakarışları veya tehditleri boşa gitmiş değildir. Siyonist ve katil devletten bu çağrıya cevap gecikmediğini gördük. Ne yazık ki Yahudilerle içli dışlı olan, emirleri ve direktifleri doğrultusunda insanları kıyımdan geçiren Durzilere İsrail’den şaşırmayacağımız destek mesajı “Kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız” sözcüğü ile geldi. Bu cümle Durzilerin ne mal olduklarını ortaya koyan yeterli bir argümandır. Bu destek sözü, İsrail’in mazlumlara destek olma prensibinden kaynaklandığını, hamiyetperver, insancıl ve hümanist olduklarını ortaya koymaz. Başka bir neden aramaya da gerek yoktur. Yıllardır Gazze’de yaptıkları iş ortada…
Çünkü İsrail her nerede bir Müslüman görürse onu öldürmeye çalışan, her nerede kendisine hizmet eden, kapısında kul köle olan, karın tokluğuna iş gören insanlara da sahip çıkmaya ve hamisi olmaya çalışan bir terör devletidir. Bu hamilik yeter ki Müslüman kanını akıtmaya sebebiyet versin. Yahudi Terör devleti için bu durum yeter sebeptir. İster Suriye’de olsun, İster Filistin’de olsun durum fark etmiyor onlar için…
İsrail, kendisine kul köle olan Dürzileri şimdilik Suriye’ye müdahale etmek adına maşa olarak kullanmaktadır. Durzilerin kaşına, gözüne, boyuna, posuna ve sarı saçına hayran değillerdir. Tabi İsrail bunu hep yapıyor, her yerde yapıyor, bundan sonra da bu huylarını devam ettireceklerdir. Şurası unutulmamalıdır ki tarih sayfaları bize Yahudi milletinden daha fazla kaypak ve hain olan başka bir milleti tanıtmış değildir. Maşa olarak kullandıkları bu insanları işleri bittikten sonra peçete kağıdı gibi çöp kutusuna atmayı da unutmayacaklardır. Çöp kutusuna atılmayı bilerek Siyonist Yahudilere maşa olmaya devam eden Durzilerin (kim olurlarsa olsunlar) akıllarını kullanmadıklarını da bu vesileyle öğrenmiş oluyoruz.
Tüm bu olaylara bir de Suriye yönetimi açısından bakmakta fayda var diye düşünüyorum.
Birkaç ay önce Lazkiye’de bir kalkışma meydana geldi. Ortalığı velveleye verdiler Aleviler. Ramazan ayında katliam yapan kendileriydi. Dünyayı ayağa kaldırmaya çalışanlar da yine kendileri oldu. O zaman Aleviler de İsrail’i yardıma çağırmışlardı. Hatta o günlerde Türkiye’de var olduğu meçhul olan muhalefet bile Suriye konusunda sessizliğini bozarak ayağa kalkmıştı. Malumunuz olduğu üzere bugünlerde Suveyda’da da akıl almaz bir isyan meydana geldi. Esed döneminde krallar gibi yaşayan, en üst yönetimde yer alan bu kesim Aleviler gibi aynı tiyatroyu sahnelemek istiyorlar. Her iki olayın ortak noktası, isyan eden kendileri, Feryad-u figan bağıran kendileri, İsrail’i yardıma çağıranlar da kendileri.
Bu bağırışlar sayesinde arkası kesilmeyecek olan İsrail müdahalesine çanak tutmak istiyorlar. İsrail de zaten taraftarlarından böyle bir şey bekliyordu Suriye’ye müdahale etmek için. Perde arkasında sergiledikleri kuklayı oynatan, ışık sayesinde sahneleyen kendileriydi.
Tüm bu gelişmelere topluca baktığımızda, Suriye yönetiminin doğru yolda olduğunu, eksiklikleri ve hataları olmasına rağmen ferasetle iş tuttuğunu ispatlamaktadır. Suriye yönetimi Şeriat’ı tam manasıyla uygulayacağını henüz söylemiş değildir. Ancak İsrail, Durzi ve Alevilerin istediği manada Laiklik ve Demokratik bir yönetim tercihinde bulunacağını da söylemiş değildir. Eğer Laiklik ve Demokrasiyi istiyor olsalardı böyle bir isyan da ortaya çıkmayacaktı. Rahat rahat at koşturacakları bir yönetimden niye rahatsız olsunlar ki bu topluluklar? Ve yine İsrail, Suriye’de kendilerini rahatsız etmeyecek Laik ve Demokratik bir yönetim olacağını bilseydi ikide bir bombalamaya girişir miydi Suriye topraklarını?
Tüm bu gelişmelerin, Suriye yeni yönetiminden ümit var olmamı sağlayan gelişmeler olduğunu söyleyebilirim. Siz nasıl okursunuz bilmem. Sizin okumanıza da çok karışan, müdahale eden biri değilim. Ancak ben böyle okuyorum. Ben böyle görüyorum. Benim de bir bakış açım, olayları değerlendirme biçimim var, diyorum.
Suriye yeni yönetimine mesafeli davranan, her platformda eleştiren bir kesim de var Türkiye’de. Hatta bu kesim mesafeli durmakla yetinmeyip her fırsatta saldırıya geçiyorlar. Bu kesime söyleyecek bir çift sözümüz var elbet. Bunlara; “Her ne zaman İsrail’e açıkça silah, mühimmat, teknolojik aletler, askeri ve lojistik destek sağlayan ABD ve Avrupa devletleri gibi halkı Müslüman olan ülkeler de Suriye’ye açıkça silah, mühimmat, teknolojik aletler, askeri ve lojistik destek vermeye başladıkları zaman, işte o zaman Suriye yeni yönetimine İsrail ile niye savaşmıyorsunuz?” diye çıkışabillirsiniz.
Bu minvalde Suriye yeni yönetimine yönetilen her sorgu art niyet taşıdığını ve samimiyetten fersah fersah uzak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
İslam dini sadece Türkiye’ye gönderilmiş bir din değildir. Ve yine İslam dini sadece Türklere gönderilmiş bir din de değildir. İslam dini cihanşümul bir dindir. Kim bu şemsiyenin altına sığınırsa o kurtulur. Kim bu şemsiyeyi tutmaya çalışırsa o şeref kazanır. Bu şemsiyenin Suriye’den yükseleceğini, tüm ümmete gölge yapacağını umut ediyoruz.
Bu ümmet üzerlerine tam yüz yıldır çöreklenen mahmurluğu Suriye örneğinde olduğu gibi bir atarsa, evet bu ümmet, ümmet olma şuuruna bir ulaşırsa, Durzilerin üzerine yürüyen Suriye’deki kabileler gibi, işler düzene girmekle kalmayacak küffar şimdiye kadar hiç kimseden yemediği şamarı da yiyecektir Allah’ın izniyle. Çünkü bu ümmet çok süründü, bu ümmet hiç olmadığı kadar yok sayıldı, bu ümmet her türlü zorlukla karşı karşıya bırakıldı.