Türkiye’deki Arap Düşmanlığının Sebebi Nedir?
Batılı emperyalist ülkelerin, Türkiye’de Araplara düşmanlık yapılması ve Arap ülkelerinde de Türk düşmanlığı için çaba göstermesi, bilinen en önemli acı gerçeklerden bir tanesidir. Maalesef bu konuda oldukça başarılı olmuşlardır. Bu makalemizde nedenlerinin bir kısmına değinerek bazı güncel tartışmalara cevap arayacağız.
Türk ve Arapların toplam nüfusu 500 milyondan fazla olup Ortadoğu’nun en önemli iki unsurudurlar. Müslümanlık her iki toplumda yaygın olup neredeyse % 95 seviyesindedir. Bu iki toplumun birlikte hareket etmesi, bütün dünyada güç dengelerini sarsacağı için özellikle Batılı ülkeler tarafından son birkaç yüzyıldan beri araya nifak tohumları atılmaktadır.
Ne acıdır ki; 1960’lı yıllara kadar Batılı ülkelerin sömürgesi olan Müslüman toplumlar bağımsızlığına kavuştukları anda tepelerinde Batılı ülkelere köle olmuş zalim diktatörleri bulmuşlardır. Son 50 yıl; vatanını emperyalist devletlere peşkeş çeken hain yöneticilerle Müslüman halkın mücadelesi içinde geçmiştir.
Nihayetinde hürriyet ve özgürlüklerinden nasibini alan Türk ve Arap toplumları Batılı toplumlara köle olmuş kral ve diktatörlerden kurtulmaya başladılar. “Arap Baharı” adı verilen özgürlük mücadelesinin temelinde yatan neden budur. İnsanca ve özgürce yaşama çabaları önemli olmakla birlikte bu yazıda fazlaca girmeyeceğiz zira maksadımız “Arap düşmanlığı” altında yatan nedenleri tespit etmektir.
Türkiye’de Arap düşmanlığı yapan kişileri mercek altına alıp incelediğimizde karşımıza çıkan en önemli gerçek; bunların çok büyük çoğunluğunun Yahudi, Ermeni ve Rum dönmesi olduğudur. Gerçekten de son 350 senede Selanik, İzmir ve İstanbul Yahudileri, Sabetay Sevi önderliğinde Türk toplumunun içine sızmış başta Osmanlı ordusu olmak üzere devletin en önemli kurumlarının başına geçmeye muvaffak olmuşlardır.
Allah’a şükürler olsun ki; bu Sabetaycılar arasındaki kan davaları devam ettiği için Türklerin bir kısmı, içine düşürüldüğümüz tuzağın farkına varmışlardır. Yakubi-Karakaşi-Kapani grupları arasında birbirlerini idam ettirecek kadar düşmanlıklar olmasa idi durumumuz çok daha fena olurdu.
Son yüzyılda Sabetay Yahudilerinin arasına Ermeni ve Rum dönmeleri de katılmıştır. Soyadı kanunu sayesinde geçmiş kimliklerini gizleyerek Türk isimleri almışlardır. Bunların içinde gerçekten de Türkleşenler olduğu gibi hala eski inançlarını yani Yahudi ve Hristiyanlık ibadetlerini yapanlara da rastlayabilmekteyiz. Hatta gerçek kimliklerini gizlemek için Cuma namazlarına gitmeye çalışanlar vardır. “Benzet fakat benzeme” prensibi, Sabetay Sevi’nin öğretmiş olduğu en önemli işlerden bir tanesidir. Alevilerdeki “takıyyecilik” benzeri hallere bunlarda çokça rastlayabilirsiniz.
İşte bu dönmeler, Türk toplumunu İslam dışına çıkarmak için her türlü desiseyi kullanmışlardır. Direkt olarak İslam’a saldırmayı göze alamadıkları için “Arap düşmanlığı” yapmaya başlamışlardır. Nihayet, sahte düşmanlıklar üreterek bin yıldan beri birlikte yaşayan Türk ve Arapları birbirine düşman etmeyi de başarmışlardır. Bunlara sözüm yoktur. Çünkü samimi Müslüman değillerdir. İslam kılığına girmiş sinsi soytarılara sadece acımak gerekiyor…
Fakat asıl üzülecek husus Müslüman bir anne babadan doğduğu halde diğer Müslümanlara düşman olan kişilerin yaptığı davranışlardır. Hucurat Suresi 10. Ayetteki “İnnemel mu’minune ihvetun fe aslihu beyne ehaveykum vettekullahe leallekum turhamun” yani “Mü’minler-inananlar ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece merhamet olunursunuz” açık emrine aykırı hareket ettiklerinin farkında değillerdir.
Güncel bir örneği buna en güzel delillerden bir tanesi olarak sunabiliriz. Bir Türk firması Katar ile ortak olarak savunma sanayimiz için önemli olan “Altay” tanklarının üretimine soyunmuştur. Bu maksatla 4 Mart 2019’da alınan bir kararla fabrikanın mülkiyeti Milli Savunma Bakanlığında kalmak üzere işletmesi ASFAT ve BMC isimli fabrikalara verilmiştir.
İşin ucunda dost ve müttefik Katar devleti olduğu için görünüşte Arap fakat aslında İslam düşmanı kişiler hep birlikte bu projeye karşı çıkmaya başlamışlardır. Gören de diyecek ki bu fabrikada bir kısım parçaları üretilecek Altay tankları; Yunanistan veya İsrail’e verilecek. Öyle ya sonra bu tanklar Türkiye’ye karşı kullanılırsa!
İşte neresinden bakarsanız bakın çok büyük bir ahmaklık söz konusudur. Alman ve ABD’nin külüstür tanklarını dahi alamıyor iken kendi tanklarımızı üretmemize dahi karşı çıkacak kadar kafasız insanlarla karşı karşıya kalmış durumdayız…
Özellikle CHP içinden çıkan ve bütün güçleri ile her ne pahasına olursa olsun gerekirse ülkemizin zararına dahi olsa hükümeti yıkmayı amaç edinmiş bu güruha cevap vermek dahi zuldür, ayıptır. Bunları ciddiye almak dahi insanı küçük düşürür. Fakat medyayı ellerine geçiren ve halkımızı kandırmış oldukları için bir kısım insanımıza şunları söylemek gerekiyor:
Ülkemizin savunma sanayini kurmak ve bunları ihraç eder hale getirmek için yabancı sermayeye ihtiyacımız vardır. Çünkü yeterli miktarda kaynağımız yoktur. Ya yabancı ülkelerden yüksek faizle borç alacaksınız veya tasarruf miktarlarınızı arttırıp dişinizden arttırdığınız sermaye ile bu tesisleri kuracaksınız. Başka bir çare ise yabancı sermayeyi ülkemize davet etmektir.
Sermayenin ülkesi, dini ve milliyeti yoktur. Önemli olan sanayi tesislerini kurmaya yetecek kadar kaynağı temin etmektir. Sonunda ülkemizde kurulacak tesislerde başta kendi ihtiyacımız olan silah araç ve gereçleri üretilecektir. Üstelik binlerce insanımızı istihdam edip ülkemize vergi geliri kazandırılacaktır.
Bu sermaye, Katar’dan değil de örneğin Almanya’dan gelse bu koro halinde “istemezüük” diyen yobazlar karşı çıkmazlar. Nitekim büyük bir Alman Otomotiv firmasının Türkiye’de yatırım yapması için her türlü teşvik verildiği halde hala ikna edemedik. Manisa’da kurulması beklenen fabrika ne yazık ki ertelendi.
Demek ki maksat iyi niyetli değil. Türkiye’nin savunma sanayisinde atmış olduğu önemli adımlar, bazılarını çok rahatsız etmiş olmalıdır. Batıya hayran ve alçaklık kompleksi içindeki zavallı insanlara ne denir ki? Allah akıl ve izan nasip etsin.
Bu arada Hükümetin devamlı surette dile getirdiği “Biz Arifiye’deki Tank Palet Fabrikasını satmadık, 25 yıllığına işletme hakkı verdik” sözü üzerinde de durmak istiyorum.
Yahu! bir kamu tesisini satmak veya özelleştirmek suç mudur? Hantal ve beceriksiz devlet firmalarının özelleştirilmesi için yıllarca dil döken akademisyenlerin eserlerinden hiç bir şey öğrenemeyecek misiniz? Özel sektörün önemini anlamak için Avrupa’ya gitmek mi lazım.
Devletçiliğin bir çeşit yağmacılık ve rantiyecilik olduğunu anlayabilmek için daha ne kadar bekleyeceğiz? Yıllardır en büyük işveren devlet olduğu için gerekli kalkınmayı gerçekleştiremediğimizi anlamak için daha neler söylemek gerekiyor? Orta gelir tuzağından 10 yıldan beri kurtulamıyoruz. Bunun temel sebebi, devletçi anlayış olmasın sakın!
Hayatının merkezine düşmanlığı yerleştiren ve sevgiden nasipsiz insanlara dert anlatmak zordur. Özellikle de İslam’a olan düşmanlıklarını gizleyerek “Arap nefreti” yayanlara karşı da ciddi olarak cevap vermek; hakikate karşı bir cinayet olacağından bu zavallıları muhatap almamaya gayret ediyorum.
Fakat burada dile getirdiğim hususlar vatanperver ve hamiyetli insanlar için çok önemlidir. Yahudi dönmelerinin tuzaklarına düşerek memleketimizin menfaatlerini görmeyen insanlara bu konuları izah etmeye çalışıyorum. Keşke güncel siyasi mevzular dışına çıkarak temel iktisadi kavramları anlatacak fırsatları bulabilsek. Şimdilik bu kadarı ile yetinelim, vesselam…