ZELZELE VE HİSSİYATIMIZ
” – Bugünlere nasıl da geldik, diyordu adam. Olan bitenin ‘bilincinde olunca’ saçlarını yolası geliyordu. Biz, bunun için mi onca ter döküp türlü entrikalarla önümüze Alplar misali dikilen yokuşları indik?
Davet edildiği mekâna ulaştığını anlayınca otomobilini ihtişamlı gökdelenin önünde durup, etrafa kendince caka satan valeye bırakıp bakımlı sahaya indi.
Şakıyan güneşten rahatsız olan gözleri rezidansın döner kapısındaki camlardan yansıyan ışıkla daha beter bulandı. Beyler beni bekliyorlardır ama ne konuşursak konuşalım, hangi kumpası kurarsak kuralım, bir yolunu bulup girdik dediğimiz kale girişinde perişan ediyorlar bizi…”
*
**
Deprem münasebetiyle evlere giremediğimizden, önceden memleketimin köyü, büyükşehir yasasından sonra ise mahallesi olan Çiftlik Mahallesinde misafireten kaldığımız akraba evinde aklıma düştü bu satırlar. Üç yıldır elimde olan otobiyografik romanı artık hitama erdirmeliyim, şeklinde düşünürken çiziktirdiğim satırlar.
İtiraf etmeliyim ki romanımı “hitama erdirme” fikrini, deprem akşamı sığındığımız akraba evinde, yatsıyı kılıp duadan sonra cevap verdiğim dostum ve kalem refikim Mehmet Nuri YARDIM’ın sohbetinden sonra kararlaştırdım.
Romanda, ayrı bir bölüm açacağım depremde yaşadıklarımı mı soruyorsunuz?
Malum, ailecek uykuda idik. Odamdaki muhabbet kuşunun canhıraş feryattarıyla uyandım. Sallantı önce hafifti nisbeten, arada sırada Maraş-Adıyaman-Elazığ fay haytına verilen emirle ufak tefek zelzelelere alıştığım için “Şimdi bu şiddette geçer.” diye düşünüp yine de selavat getirdim içimden. Ama gitgide şiddelenip dairemiz dışından düşme sesleri gelmeye başlayınca, hayat serencamımın bitebileceği idrakıyla “Kelime-i şehadet” getirmeye başladım.
Daireden çıkmak aklıma geldi de, sarsıntının şiddetinin azalmasından sonra, eğer merdiven yıkılmadıysa inmek gerektiğini, şu anda telaşla inilirse basamakların başımıza döküleceğinden şüpheliydim.
*
**
Hamdolsun, depremin ilk dalgası sakinleşmişti. Hemen yerimden fırlayıp üzerimi giydim aceleyle; el çantamı, yakın ve uzak gözlüğumü, telefonumu ve beremi alıp aşağıya koştum; daire kapısını ben çektiğimden biliyorum, sadece çekebildim, kilitlemeyi sonraya bıraktım. Hanım ve iki ay sonra düğününü planladığımız kızım önceden inerken denemişler, depremin sarsıntısından kapı kilitlenmemiş.
Otomobille annemi ve babamı evlerinden alıp altının kayalık olduğunu bildiğim bir noktaya, Şanlıurfa yolundaki güvenlik şeridinde birkaç saat bekleyip bir yerde kahvaltı yaptıktan sonra, önceden haber verdiğimizin akraba evine doğru yola çıktık.
Düşünüyordum bir yandan da. Eviyle, otomobil markası ve modeliyle, evinin semti ve oda sayısıyla övünüp bunları, insanları hor görme vesilesi yapanlar kalkıp da bundan sonra, kiracısına astronomik fiyat istediğinden “horozlansın” bakalım.