MAZİYİ İSTİKBALE BAĞLAYAN ÖĞRETMEN
Üstad Sezai Karakoç; ” O çocuğu bekliyoruz. Dünyayı değiştirecek, yenileyecek, meşhur kelimemizle söyleyelim, diriltecek çocuğu. O çocuk ki, görüntüye değil, öze, dışa değil, içe baksın. O çocuk ki, ön planı değil arka planı görsün. O çocuk ki, reklâm edilenleri değil, edilmeyenleri bilsin.
Kendine verileni aşan bir çocuk olsun o çocuk…. Gizliyi, sır olanı kurcalayan, tarihin şifrelerini çözen bir genç.” Diyordu ve o çocuğun gelmesini bekliyordu. Bu çocuğun temsil ettiği diriliş neslini yetiştirmek için ömrünü verdi. Yazdı, anlattı, feryat edip durdu.
Her defasında, yola çıkıp da, yolda dağılıp kaybolmak ne acı bir akıbet. Başlayıp bitirememek,; yola çıkıp yolda kalmak. Bütün bu yolda kalmalara ve savrulmalara, tökezlemelere, sendelemelere rağmen, bu ümidimizi, beklentimizi nesilden nesile hep kovaladık.
Bu da bizim inancımızın bir gereğidir; çünkü ümitsizlik, imansızlığa işaret eder.
Asırlardır bekliyoruz bu çocuğu ve bu çocukla sembolize edilen bir nesli.
Peki bu çocukla sembolize edilen neslin yetişmesini kim sağlayacak?
Elbette ki, bu neslin yetiştirilmesini, bir marangozdan, bir doktordan, bir mühendisten beklemiyoruz.
Bu sorumluluğu biz, bir mabed işçisi olan öğretmenden bekliyor ve bu sebeple öğretmenlik mesleğini bütün mesleklerin önünde görüyoruz.
Bir doktorun görevi, hastaları iyileştirmek, bir marangozun görevi güzel mobilyalar yapmak. Bu mesleklerin her biri hayati öneme sahip olsa da, nesll yetiştirmek gibi bir görevleri yoktur.
Sadece meslek gruplarından öğretmenin böyle bir görevi vardır.
Öğretmenim, sorumluluğun büyük, yükün dünyalar kadardır.
Öğretmen gül yetiştiren adamdır; binlerce dikene inat. Muştulayan ve muştu getirendir. Sayısız çiçeklerden topladığı usareleri öğrencilerin kovanına taşır. Nesiller, Onun Bilgi ve hikmet pınarlarından kana kana içerek cehaletin karanlık dünyasını fecrin pırıltılarıyla aydınlığa kavuştururlar.
O hergun bedavadan ünlenen ve itibar gören adamlara aldırma öğretmenim; onlar baca otuna benzerler ve bir mevsimlik ömürleri vardır.
Sen ise, yetiştirdiğin nesillerin hafızasında asırlar geçse de yaşamaya devam edeceksin.
Onların şu an çıkardıkları gürültüye bakma; en fazla gürültü çıkaranlar, en erken unutulanlardır. Medeniyetler gürültü ve patıŕtıyla değil; sesizce ve derinden eser oluşturanların idealizminden doğar, gelişir ve yükselir.
Yetişmesine vesile olduklarının bazıları seni arayıp sormayabilir ve belkide seni tanımayabilir.
Ne gam! varsın seni tanımasınlar, arayıp sormasınlar, hatta dudak büksünler. Senin işin bahçeyi sulamak ve gül yetiştirmektir. Yetişen güllerin arasından dikenler de boy atabilir. Hani ne derler;”Gül dikensiz olmaz”
Gülün yetişmesi adına, dikene de katlanmak, gülün hatırı içindir. Gül peşinde koşanların dikenle karşılaşması kaderin hoşlandığı oyunlardan biridir.
Öğretmen, hizmetlerinin karsılığıni, yetistirdiklerinden değil; alemlerin Rabbi olan Allah dan bekleyendir. .
Öğretmenim sen, Süleymaniyenin kubbeleri gibi ihtişamlı bir maziden geliyorsun.
Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istkbale bağlayan köprü olmalısın. Sen nesilleri mayalamaya devam et. Adanmış ruhlar; ancak adanmış bir nesil oluşturabilirler. Hz. İbrahim ve bütün Kutlu Nebiler gibi.
Öğretmenim, senin baş öğretmenin Peygamberimiz Hz Muhammeddir( S.A.V) . O, başöğretmen ki, Bir nesli nasıl da mayaladı, şekillendirdi. Çürümüş bir toplumdan tufanlar meydana getirdi? Hayatı, dünyayı, insanı yeniledi. İnsanlıktan uzaklaşmış insan, yeniden aslına döndü, insan tamam oldu. Onun nefesiyle dünya, anlam kazandı ve dünyaya baş eğdiren Kisralar, krallar birer birer yok olup gitti. O bataklığa dönüşmüş dünya, nasıl da bir gül ve güzellikler bahçesine dönüşüverdi.
Sende bütün ilhamını, bütün, diritici ruhunu, O kutlu nebiden almalısın. O, senin için, herzaman bir yol gösterici bir kılavuzdur.
Sen, Aliya İzzet Begoviç’in,” yeryüzünün öğretmeni olmak için, gök yüzünün öğrencisi olman gerek.” Dediği gibi, iyibir öğretmen olabilmek için, gökyüzünün öğrencisi olmalısın.
Öğretmenim, insanın kendine, hakikatine yabancılastiği ve yalnızlastığı bu modern zamanlarda, insanı ve yeni nesili kendi hakikatine çağirmalısın; onları, yabancılaşma ve yalnızlık girdabından çekip çıkarmalısın.
Görmüyor musun; inançsız, nihilist, melenkolik, deist, ateist nesiller bir çığ gibi çoğalmakta ve her mukaddese düşman olarak yetişmektedirler. Sen iman ve ideal ateşinle yanlış kurgulanmış bu sistemin zaaflarını gayretinle tersine çevirmelisin.
Bu durum bir milletin mahvına sebep olabilir.
Herşey görüntüden ibaret. Nesiller bir tuzaktan bir tuzağa; bir yalandan, diğet bir yalana savrulup duruyor.
Görüntüsü bol, derinliği olmayan, eşyaya mahkum, eşyalaşan insana ve nesillere yeniden bir derinlik ve varoluş bilinci kazandırmalısın ve insanlığı gül mevsimine taşımalısın.
Öğretmenlik salt bir bilgi değildir. Bilgiden daha ziyade bir duruştur, bir vakardır, ihlastır, basiretdir, ferasettir. Bir gönüle girmeyen, gönülleri etkileyemez.
Şunu bil ki, sevmesini bilmeyen sevilmez. Sevilmeyen ise etkileyemez.
Öğretmen, öğrencinin gözünden damlayan sıcak bir göz yaşıdır. Öğrenciyle hemhal olmaktır; onun derdiyle dertlenen, çilesine ortak olandır. Bir dokunuş, bir kelime, bir tebessüm öğrencilerin hayatını değiştirebilir ve onlara yeni dünyaların kapılarını açabilir. Öğretmenler gençliğin ruh doktoru, kitlesel hareketlerin başlatıcılarıdır.
Mısırda, Hasan el Benna, Seyyid Kutup, Libyada Ömer Muhtar bir öğretmendi. Fatihe Cansuyu veren Akşemseddin’di. İmam Gazali, Nurettin Topçu, Mehmet Akif İnan bir öğretmendi.
Dijital dünya, nesillerin beyinlerini iğdiş ederek esir alıyor, uyuşturuyor ve onları dijitalizmin kölesi haline getiriyor. Bu nesillerin elimizden kayıp gitmesine müsaade etme öğretmenim.
Onlar bizim belkide son şansımız. Yeni bir sapma ve dalgalanmayla karşı karşıyayız. Bu sapma ve dalgalanmanın İslam’a ve inançlarımıza zarar verdiği bir vakıadır. gaflet halinde olursak, bizi yarınlara taşıyacak kimse kalmayacak.
Öğretmenim, dünyanın bu ikindi vaktinde, büyük bir sorumluluk senin omuzlarındadır. Yeni nesiller senden aldıkları bu iman ve ideal ateşini gönülden gönüle yayarak modernizmin, kirlettiği zihinleri rahmet yağmurlarında yıkayarak temizleyecektir.
Küresel güçler, üstümüze üstümüze geliyorlar. Bizi tarihimizden, kutsallarımızdan, irfanımızdan, mazimizden, vatanımızdan, hakikatımızdan uzaklaştırarak, günluk yaşayan, günlük düşünen varlıklar haline getirip, emperyalizmin kölesi yapmak istiyorlar. Bizi tıkmaya çalıştıkları bu kafesi parçalamalısın.
Öğretmenin vazifesi bütün ateşten denizleri gül bahçesine çevirmek, gerekirse yanarak çevirmek.
Öğretmenim, “tarihin sonu” “”medeniyetler çatısması” tezleriyle, bizim direncimizi kırmaya çalışıyorlar.
Kıyasıya bir savaş var. “Imanla inkarın, haçla hilalin, doğuyla batının”.savaşı. Zannetme ki bu savaş yeni çıktı. Bu savaş Habil ve Kabil’le başlayan ve devam edegelen bir savaştır.
Öğretmenim sen, gelip geçici olanların, sana telkin edilen “cagdas” yalanların ve ezberlerin değil; çağlarüstü bir hakikatin, batmayan güneşin, kesilmeyen çizginin, solmayan rengin ve Muhammedi iklimin sesi ve ifadesi olmalısın.
Biliyorum işin çok zor. Bağlı bulunduğun sistem elini ve kolunu bağlıyor. Bu sistem tavus kuşu yumurtasından karga çıkarıyor. Bozan ve bozucu bir sistem. Pırıl pırıl yavrularımızı totemlere kurban ediyor ve onları ıskartaya çıkarıyor. Doğuyu anlayamıyor, batıyı anlayamıyor; ne batıyı derinlikli bir biçimde kavrayabiliyor ve ne de, tarihine, köklerine mensubiyet duygusu kazandırıyor.
Nurettin Topçu’ya göre: Türkiye de hayli basmakalıp, şahsiyetçiliği öldüren, insan ruhunun derinliklerini hiçe sayan bir eğitim sistemi yürürlüktedir. 20. Asır skolastiği diye nitelendirdiği eğitim sisteminde, ilkokuldan liseye dek, 12 yıl boyunca, okulun: aynı fabrikadan çıkan klişeleri zihinlerde canlandırmaktan öte fonksiyon elde edemediğini ifade eder.
Nurettin Topçu, ne kadar da haklıdır. Eğitim sistemi, körün karanlık mağarasıdır. Güneşi elleriyle taşıyarak, Nesilleri mağaranın karanlığından çekip çıkarmak ise öğretmene düşmektedir.
Öğretmenim, sen hakikat bilinciyle yeni nesli emzirerek, bu bozucu sistemin ön yargılarından, ciddiye alınmayacak kabullerinden, çağdaş putlarından yeni nesli kurtarabilir ve onları hakikatin fethiyle zenginleştirebilirsin. Bu yetişen yeni nesil, ortam temizlemesinden sonra, hakikat sitesinin kapalı kapılarını açacak ve bir sonraki nesle, hakikat ağacının top top meyvelerini sunacaktır.
Öğretmenim, sen bir kavgaya doğdun, sen daha göçüp gitmeden, bu kavganın kıyameti kopacak gibidir. Senden sonra gelenler zafer şarkılarını söyleyenler olmalıdır. Senin ruh soluğunla yetisenler, dünyayı daha yaşanabilir bir eksene döndürebilirler.
Öğretmenim, sen bir cepheye doğdun. Bu cephe inkara karşı imanın, ırfanın, hakikatın, adaletin, insan olabilmenin ve insan kalabilmenin cephesidir.
Sen bu cepheden dönmemek içinsin.
Tarih seni, kopuk bir geçmişten, gelecek büyük zamanlara uzanmış bir köprü diye görmeli, sen var olduğun için, bütün istikballer korkusuz olmalıdır.
Şehid edilen heri biri bir bayrak olan, öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, Ailelerine başsağlığı diliyorum. Şehidin mirası zaferdir.
Bu duygu ve düşüncelerle öğretmenler gününüzü kutluyor ve bu yolda başarılar diliyorum.