SENDİKALARIN “SINAV” LA İMTİHANI ve İŞ BİLMEZ BAKANLIK..
14 Ekim tarihinde, 12 Eğitim sendikası biraraya gelerek, istekleri yerine getirilmediği takdirde 2 Kasım’da bir günlük iş bırakma eylemi yapacaklarını kamuoyuyla paylaştılar.
Altı tane isteğin yer aldığı bu paylaşımda, kariyer basamakları sınavı yalnız bunlardan bir tanesi.
Kariyer basamakları sınavının iptal edilnesi için eylem kararı aldıklarını ifade edenler, bu istekleriyle, hiç de samimi olmadıklarını ortaya koymuş oluyorlar. “Eğitim öğretim ödeneğinin bütün kamu çalışanlarına bir maaş tutarında ödenmesi” ve diğer dört istek, bu eylem kararının gerekçesi olabilir mi?
Yoksa bu eylemin arkasında başka bir amaç mı var?
Sanki bu istekler bize, gezi eylemlerindeki istek amaçları hatırlatıyor. Hani “ağaçların kesilmesine” itiraz ettiklerini söyleyip, eyleme başlayan eylemciler, daha sonra ne gerekçelerle karşımıza çıkmışlardı. Sonra anlaşıldı ki, “mesele ağaç meselesi” değilmiş.
Şu anda da bu sendikalar, aynı oyunun peşindeler. Ülkeyi karıştırmaktan, bunalım çıkarmaktan iktidarı alaşağı etme düşüncesinden, kaostan asla vazgeçmediler ve vazgeçmeyecekler.
Bunlar Türkiye sahnesinde oynanan oyunun politize olmuş eğitim kostümlü oyuncularıdır.
Sendikalar kanun gereği, 2 yılda bir toplu sözleşme masasına oturur ve o masada isteklerinin karşılanması için hükümeti, dışarıdaki eylemleriyle baskı altına almaya çalışırlar.
Bu Eylemler meşrudur ve desteklenmelidir. Bu bir hak talebidir ve yapılmalıdır da. Bu süreci gerektiği gibi kullanamayanlar, “Kariyer basamakları sınavını” bahane ederek iş bırakma eylemi kararı alıyorlar. “Kamuda mülakat uygulamasına son verilmesi” “vergi dilimi adaletsizliğine son verilmesi” gibi isteklerle sınavın ne ilgisi var?
Eğitim sendikalarının “öğretmenlik meslek kanunu”na karşı çıkmaları ve buna itiraz etmeleri makuldür ve mantıklıdır.
Çıkan bu kanunun beklentileri karşılamadığı ve düzeltilmesi gerektiği herkesin ortak kanaatidir. Sendikaların yanlışı, sınavı araç haline getirip iktidara karşı muhalif cephenin değirmenine su taşıma isteğidir.
Yahu sizin derdiniz nedir? Derdinizin sınav olmadığını biliyoruz. Derdiniz eğer sınavsa, bu sınava girmezsiniz olur biter. Sınava girip girmeme kararı ise öğretmene aittir. İstiyorsa girer istemiyorsa girmez.
Hiçbir sendika öğretmeni baskı altına alıp, onun özgür iradesine ipotek koyamaz. Yoksa sınavdan mı korkuyorsunuz. Hergün sınavla haşir neşir olan öğretmen bu sınavdan korkmaz. Ben öğretmenlerin bu sınavdan başarılı çıkacağına inanıyorum.
Hayır biz sınav istemiyoruz. “Uzmanlık başöğretmenlik her öğretmene verilsin” diyorsanız, daha çok emek veren öğretmenle, emek vermeyen öğretmeni nasıl ayıracağız.
Her öğretmene verilsin demek, çalışıp çabalayan, gayret eden öğretmenlere bu bir haksızlık değil midir? Her öğretmene uzmanlık verilecekse, o zaman uzman olmanın anlamı nedir? Sizin daha mantıklı, daha işe yarayacak bir teklifiniz yok mu?
Bu eylem yarışında bende varım diyen sendikaların “bir derse girmeme” utangaç eylem kararı ise insanı güldürüyor.
“Her eylem yeniden diriltir beni” dizesini MOTTO laştıranlar, bilsinler ki, bu eylemcikle “dirilemezler.”
Sendikalar, bir amaç uğruna bu ” sınavı” kullanırken, peki Milli Eğitim Bakanlığı ne yapıyor? Ne yapsın? Bakanlık da yangına benzin döküp ateşi harlıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, eğitim ve öğretime, öğretmenlere bir faydası olmayacak bu sınavı böyle bir zamanda ve zeminde dayatması ise bir akıl tutulmasıdır.
Ey Milli Eğitim Bakanlığı şunu artık anlamalısın, bu sınavı kazanan öğretmen iyi bir öğretmen anlamına gelmez.
Öğretmenlik bir duruş ve sevgi işidir, fedakarlık mesleğidir, emektir. Bilmek elbette güzeldir; fakat herşey değildir.
Gayeniz iyi bir öğretmense, önce eğitim fakültelerinden işe başlamalısınız; sonra da öğtetmeni maddi ve manevi olarak desteklemelisiniz., muhtaç hale düşürmemelisiniz.
Sözleşmeli, ücretli öğretmenliği ortadan kaldırmalısınız. Öğretmenin hayat standardını yükseltmelisiniz, zırt pırt yönetmelikleri değiştirip, onların kazanılmış haklarını tarumar etmemelisiniz. Köklerimize uygun bir müfredat çıkarmalısınız..
Her dönem bir yalanın peşinden koşmamalısınız. Teslim ettiğimiz çocuklarımızı ıskartaya çıkarıp sokağa atmamalısınız. Amacınız öğretmene daha fazla ücret vermekse, bu ücreti bütün eğitim çalışanlarına yansıtırsınız olur biter.
Bu sınavı diretmekle eğitimin kalitesini mi yükselteceksiniz? Aksine kargaşa çıkarmak için siperlerde bekleyen kesimlerin eline gerekçe vererek fitili ateşliyorsunuz. Yapacak başka bir işiniz mi kalmadı? Milli eğitimi “Millileştirmek” için işe başlayabilirsiniz. Görmüyor musunuz kargaşa çıkarmak için pusuda bekleyenler kendilerine gerekçe arıyorlar.
Faydası olmayacak bu sınavda ısrarınızın anlamı ne?
Kargaşa çıkarmaya alışmış kesimler, her seferinde, yeni oyunlar peşindeler.
Her şeye karşı olmak, mutlu olamamak patolojik bir hastalıktır.
Sendikalar birer meslek örgütlenmesidir. Eğitim hakkında bir teklifleri ve söyleyecek bir sözleri olmayan sendikaların alameti farikaları, sadece inandıkları ideolojilerinin tetikçiliğini yapmaktır.
“İdeolojiler, insan idrakine giydirilmiş deli gömlekleridir. İtibarları menşelerinden gelir. Hepsi de Avrupalı.
Özellikle Eğitim İş ve Eğitim Sen, modası geçmiş, çöken sosyalist ideolojinin kabulleriyle hareket etmektedir. Gerçekle bağlarını koparmış bu sendikalar, görünürde batıya karşı çıkmalarına rağmen batıcıdırlar. Kafalarında ve gönüllerinde tek kıta vardır; Avrupa.
Bunlar kendi ülkelerinde âdeta bir gurbet yaşamaktadırlar. Sadece onların bedenleri buradadır; gönülleri ise başka coğrafyalarda.
Kendi topraklarının, kendi inançlarının, kendi toplumlarının yabancısıdırlar. Çöken ideolojilerinin hiçbir dayanağı yoktur. Ellerinde tekbir LGBT ve etnik yapıların savunuculuğu kalmıştır.
Bunlar, bu ülkenin zararına olacak her eylemin baş aktörü, her değerin düşmanı, her sahtenin dostudurlar. Bu yapılardan ülkemize herhangibir hayır gelmez.
Zinnur ŞİMŞEK