Kıymetli ve pek sevgili babacığım,
“Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin.”
Böyle Yunusça bir duan varmış senin de, eskiden beri. Çok üzülmüş ve korkmuştum bunu söylediğinde. Mukadderse elbette olur. Ama ben buna razı gelemem. Yurtdışında olman hasebiyle zaten tedirginliğim had safhada, emr-i hak vaki olur da yanında olmazsam diye. Mutlulukla rızıklandırıldığım izdivacımdan ve rabbanî bir armağan olarak gördüğüm oğulcuğumun doğumundan bu yana beni dünyaya bağlayan gaflet esbabı çoğaldı. Enfal, 28’deki “Çocuklarınız ve mallarınız sizin için bir fitnedir”in kalbinde debeleniyorum. Gaflet değil ubûdiyet vesilesi yapmaya niyet ediyorum sık sık ama pratikte çuvallıyorum hep. Gel ve elimden tut. Nasıl yaptın sen yedi çocukla halkın içinde Hakk’la beraber olmayı? Öğret gel de.
Ben kâh sevgiyi israf ettim kâh kendimi. Öyle ki ağlaya zırlaya “Ya naru kûni berden we selâma!” okuduktan sonra hıçkırıklara boğula boğula, haykıra haykıra kalbimin arz ve semasına ve içindekilere. Ya naru kûni berden we selâma!Ya naru kûni berden we selâma! Ya naru kûni berden we selâma!Sayısız defa “Ya naru kûni berden we selâma!
Sonsuz kere “Ya naru kûni berden we selâma!. Bu âyet kuraklıktan çatlamış toprağın yağmurun rahmetiyle suyu emerek serinlemesi gibi bütün varlığımı teslim alan alevlerin harını aldı, yayıldı, serinletti tüm bedenimi ve ruhumu. Sıkıntılı hallerinde Üstadın imdadına yetişen âyetlerin elektrik lambasının düğmesine basması gibi her köşeyi aydınlattığını, zulümatı dağıttığını aynel yakîn hissettim, tecrübe ettim. Dinginleştim her ne kadar halâ içim ağlamaklara doyamıyorsa da…”, diye not düştüğüm oldu günceme.
Aşkın gölgesinde neler oluyormuş meğer! Dünyadaki her sevmek mecazmış tamamen. Hakikî aşktan mecaz. Niyet ettim Allah rızası için aşkın hakikîsine, Allahu ekber! diyerek yeni bir namaza başladım. Belki de aynı namazın yeni bir rekâtına kıyama kalktım. Allahu a’lem. Mecaz da güzeldi ama sûretlerden ve şehvetlerden arınabildiğimiz ölçüde Attar dedenin Hüdhüd’ü gibi Hakîkate kanat çırpmayı öğrenmiş olacağız diye umuyorum. İçimizde dercedilmiş Asl’a rücu edeceğiz. Ve kerem buluşacak aslı(‘)yla. Belki bu buluşmanın gerçekleştiğinin çok farkında olmayacağız ama bu mecaz-hakikat seyahatini teenni ile yürütürsek gözümüzden kaçmayacaktır. “Bırak vehmimde gölgeni”, demiş ya Necip Fazıl merhum. Ve ondan sonra ben de dedim. Kendimi vehimle gölge arasında sıkıştırılmış hissederek de olsa şimdiye dek. Fakat buradan özgürleşeceğiz hepimiz. Tam da buradan. Her şeyin ancak bir vehim, bir gölge kadar hakikat olduğunu idrak ede ede. Hayaletler arasında sıkışıp kalmışız meğer, kendi ürettiğimiz. Güzeldi o âlemde, hayaletler arasında seyeran etmek de. Fakat aldanıyoruz gölge renklere, gölge kıvamlara duygulardaki. Neşet Ertaş merhum da demiş, “Cahildim, dünyanın rengine kandım”.
Ama ne yoğruluruz yokluğun ve varlığın mikserinde! Ne eziliriz ikisinin çarkları arasında! Ne çırpılırız hallaç pamuğu gibi! Ve ne çarpılırız hakikatin sillesiyle! Geriye kalan ilkelerimizle, yeni(den oluşan) benliğimizle yolumuza devam ederiz nihayet. A’razlar uzağımıza püskürtülmüş olarak, saf cevhere dönüşmüş olarak belki. Umarım. Umalım.
Biz çocukken “Gâvur memleketinde” Türkçe’yi unutmayalım diye verdiğin derslerden biri yazı dersiydi. O deftere yazdırdığın veciz cümlelerden biri de “Çiçek dalında güzeldir” idi. Ben de ismiyle müsemma bir çiçeğim. Senin çiçeğinim, Zehra’yım. Biliyor musun benim de ismimin de babası babacığım, bu Zehra ile Zühre arasındaki bağı kurabilmeyi çok isterim. Oradan Katre’ye ve nihayet Reşha’ya yolum aydınlanır belki. Öyle bir his olur bende her o üçlemeyi okumak nasip olduğunda. Hayat bilmecemi çözme çabalarımda yardımcı olacak bir harita gibi hissederim o bahsi. Okuyalım mı birlikte o kısmı yine ama yeni ve taze bir bakışla ?
Diyorlar ki din dogmadır, insanî gelişime mânidir. Oysaki süregiden bir yolculuktur din. Ve dinamiktir mü’min. Hayatın teklifleri karşısında sürekli pozisyon almayı gerektirir. Şüphe ve gaflet anları da mü’minin atlama taşıdır. Öyle değil mi?
Selâmet diliyorum kendime ve sana ve tüm mü’minlere, aziz babacığım.
Duanı esirgeme, olur mu?
Zehranur Yılmaz Kahyaoğulları