ABAT MI BERBAT MI
Aşkı Uğruna Maneviyatına Kıyan Şeyh
San’an günden güne daha beter olmuş, artık sokakları mesken tutmuştu. Bu vaziyeti kulağına giden Humar Hatun bir sabah onu görmeye gitti.
Baktıki o biçare çok perişan bir durumda. İyice zayıflamış, hasta ve kendinden bi haber; durmadan adını sayıklayıp, duruyor…
Yaklaşıp ona şöyle dedi:
“Ey bir yere sığamayan aşk sarhoşu ihtiyar! Bunca çektiklerine değdi mi pek? ”
Benimle gel, sana konağımda yeni elbiseler, karnını doyurmak için soframda güzel yemeklerle beraber hoş içecekler vereyim, ” diyerek, onu konağına davet etti…
Masanın üzerinde muhtelif leziz yemeklerle beraber, birde içi dolu bir şarap şişesi konulmuştu. Kız , Hindistan’da aldığı sarı renkli harikulade elbise içinde güneş gibi parlıyor, San’anı aşk deryasından kopup gelen Mevcelere maruz bırakıyordu…
KIZIN SAN’ANI İKNA ÇABALARI
Papazın kızı ona: “Sevgilisiyle aynı renge boyanmayanın sevgisi, renkten, kokudan başka bir şey değildir, dedi, eğer gerçekten âşıksan Müslümanlıktan el çekmelisin!” Şeyh kızın elinden şarap kadehini aldı, içti. İçtiği anda da, Kuran’da ezberlediği tüm ayet ve süreleri unuttu, geriye kuru kelimelerden başka bir şey kalmadı. Sarhoş oldu, kızın da içtiği şaraptan sarhoş olduğunu görünce boynuna sarılmak istedi. Kız: “Takva ile aşkın birbirine barışık olduğu nerede görülmüştür. Aşk’ın sonu kâfirliktir, bunu unutma!
Benim dinime girersen, kolunu boynuma dolar, beni kucaklarsın.” dedi. Şeyh, kızın bu söylediklerini duyunca hemen oracıkta Hıristiyan olmayı kabul etti. Kıza : “Daha yapacak ne kaldı?” diye sordu. Kız: “Ey tutsak ihtiyar, dedi, benim mehrim ağırdır, sense çulsuzun tekisin.” Şeyh, kıza: “Yalnız cennete gitmektense seninle cehenneme gitmek daha hoş.” dedi. Kız: “Henüz istediğim gibi pişmeyen âşık, öyleyse mehir işini de bitirelim, Benim mehrim, tam bir yıl durup dinlenmeden domuzlarımı gütmektir. Yıl bitti mi seninle evlenirim” dedi. Şeyh itiraz etmedi. Kâbe müdavimi şeyh, aşkı için bir yıl domuzlara çobanlık yapmayı kabul etti. Ona gayıptan haber verdiler. “Şarapla su karışınca helal olur mu? Ya içindeki putu kıracaksın; ya keşiş elbisesi giyip, zünnar kuşanacaksın. İçinden bu bilgiler yoksa belki mazur sayılabilirsin; ama yol eri olamasın. Büründüğün küfür postunu at, kurtul, Şeytanın telkinlerine kulaklarını tıka! Böyle yapmasan rezil, rüsvay olursun. Silkin ve kendine gel. Tıpkı, bir zamanlar sevdiği kız tarafından günaha dâvet edilen bir gencin; o teklifi ret ettiği gibi , sende ret et..şöyle ki! ”
Bir adam Şeytanla sıkı dost olur
Bazen ona yoldaş, bazen post olur
Gezerlerdi dağ tepe hep beraber
Bırakmazlardı gezilmedik bir yer
Bir gün geçti bir köyden yolları
Gördüler bir sürü Allah’ın kulları
Bir düğünde halay çekmekte kadın, erkek
Oyunda herkes tüm hünerlerini dökerek
Ritmine amade kılıp bedenleri mutasıl
Ah keşke bitmese derlerdi bu fasıl
Raks edip uyarak sesine oynak havanın
Şen şakrak altında gök tavanın
Gördüler halay başını bir dilber çeker
Bellini oynatıp, hem gerdan büker
Bu dediler, hori veyahut melek
Oynamakta mahir hem çok civelek
Bir sevdiği vardı kızın, aynı köyden
Canından çok severdi hem de her şeyden
Şeytan girdi kızın kalbine tuzak kurup
Düğünün karmaşasından hemen dem vurup
Dedi git şimdi sevgilin tek ve yalnız
Kapısını çalıver onun hemen apansız
Vuslatla müjdele iki yüreği
Burada durmanın hiç yok gereği
Süzülüp halay’dan çekip gitti kız
Bizimki, Şeytana dedi bu ne hız
Haydi dedi Şeytan, gidip bakalım
Boynuna görünmez ipi takalım
Gittiler, iki genç tartışır durur
Oğlan günah dese, o kız kudurur
Kabul dedi oğlan, abdest alayım
Sonra bu kavl üzre sadık kalayım
Girip tuvalette geçirdi zaman
Cümle necaset’e büründü o an
Buyur dedi kıza, işte gör benim
Varsın necasetten pislensin tenim
Yanmaktan iyidir böylesi bence
Rabbim dedi artık bitsin işkence
Tiksinip oradan kaçtı kız hemen
Şeytan, bak gördün mü tutmadı dümen
Oğlan boynundaki ipi çıkardı
Hem kendini, hem de kızı kurtardı
Arkadaşı dedi boynumda ip yok
Şeytan, dedi ip gerekmez senden çok
Vardır böyle, peşi’m sıra yürürler
Hizmetimi itirazsız görürler.
San’an’ın içinde bulunduğu bu süregen cezbe hali, kulağına fısıldanan gaybi sözleri duymasına imkan vermeyip, onu bir felaketin girdabına sürükleyip, götürdü…
Kızın, San’anla ilgili verdiği müjde, papazı çok sevindirdi. “Yarın, götürüp kilisede ona keşiş elbisesi giydirip, zünnar kuşandıralım ” dedi. Meğer baba, kız; Sana’n’a tuzak kurup, oyun tertip etmişler.
Ertesi gün Kilise’de başta papaz, tüm keşişler halka kurup; ortalarına aldıkları San’an’a keşiş elbisesi giydirip, zünnar bağlattılar. Sonra yüksekçe bir yere konulan İsa’nın heykelinin önüne getirtip, ona tapacaksın! ” dediler …
San’an aşkı uğruna onların tüm isteklerine boyun eğip, kabul etti. Kerametlerin efendisi Şeyh Sa’nan, şimdi keşiş kılığında, sonradan seçtiği dinin kulu,kölesi olmuş; artık hizmet etmeye hazır bir duruma gelmişti…
Papaz, bir anahtar uzatıp, ona: ” Çiftliğin ” dedi. “Bundan sonra orada yatıp, orada kalacaksın. Boş zamanlarında da gelip konağın işlerinde, hizmetkarlara yardım edeceksin! ” O biçare “tamam! ” dedi çaresizlikten.
Sana’n çıkıp gittikten sonra, Papaz keşişlere : ” İstediğimizi elde ettik..! ” dedi. ” Bugünden itibaren boş durmayıp, Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlere, mekanlara gidip, Şeyh San’an’ın, İslam’ı ret edip, Hristiyan olduğunu yayalım. Bu durum, çoğu müslümanları kendi dinlerinden soğutacaktır..! ”
Bende, yarın Alamut Kalesine doğru yola çıkıp, bu haberi Hasan Sabah’a bizzat kendim İleteceğim. Eminim o bizden daha fazla sevinecektir.