Zamanın Gölgesinde Kaybolmak: Geçmiş mi Gelecek mi?
Hiç “Şu an gerçekten yaşıyor muyum?” diye düşündünüz mü?
Gözlerimizi bir an kapatıp derin bir nefes aldığımızda bile, o nefesin başlangıcı geçmişte, bitişi ise gelecekte kalıyor.
O halde, “şimdi” dediğimiz şey tam olarak nerede duruyor?
Yoksa “şimdi” bir yanılsamadan mı ibaret?
Sabahları aceleyle kahvaltınızı yaparken zihniniz işe yetişme planlarıyla meşgul. Akşam üzeri bir arkadaşınızla kahve içerken, ertesi günün yoğunluğu hakkında konuşuyorsunuz. Ama bir an durup fark ettiğinizde, zihniniz ya geçmişteki bir anıyı sorguluyor ya da gelecekteki bir hedefin peşinde koşuyor. İşte burada durup sormalıyız:
An’ı gerçekten yaşamayı ne zaman unuttuk?
Gündelik hayatta hepimiz bunun örneklerini yaşarız. Bir anne, çocuğunun ilk adımlarını kaydederken o anın coşkusunu yaşamaktan çok, kameranın doğru açıda olup olmadığına odaklanır. Bir öğrenci, sınav sonucu kaygısıyla dersi dinlemekten uzaklaşır. Modern insan, geçmişin özlemiyle geleceğin hayallerini birbirine karıştırırken, “şimdi” dediğimiz o değerli anları kaçırır.
Herakleitos’un meşhur “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsın” sözü, zamanın akışkanlığını ve geçiciliğini mükemmel bir şekilde ifade eder. Ancak modern çağda insanlar bu akışı kontrol etme arzusuyla geçmişi sürekli yeniden yaşamak ve geleceği garantilemek ister. Oysa geçmiş, ders alacağımız bir öğretmen; gelecek ise şekillendireceğimiz bir bilinmeyendir. Ancak biz, bu iki uç arasında savrulurken içinde bulunduğumuz anın gücünü unuturuz.
Bir diğer yandan, zaman algısı felsefi bir tartışma olarak da derindir. Örneğin, Augustinus’a göre zaman üç boyutludur: geçmiş hatırlanır, gelecek beklenir, şimdi ise yaşanır. Ancak şimdinin tam olarak tanımlanabilir bir “yer” olup olmadığı sorusu hâlâ cevaplanmayı bekler.
An’ı Yaşamak Mümkün mü?
An’ı yaşamak, sıradan bir klişe olmaktan öte, bir yaşam pratiği olarak ele alınmalıdır. Elimizdeki teknolojiler, bizi geçmişin ve geleceğin büyüleyici ama yanıltıcı imgelerine esir ediyor.
Örneğin, sosyal medyada paylaşılan bir anı, gerçekte o anın yaşandığı hissini tamamen gölgeleyebiliyor. Belki de bu yüzden, elimizde olan tek gerçekliği, yani “şu an”ı, yaşamayı öğrenmek gerekiyor.
Felsefi bir bakışla, Zen öğretisi burada önemli bir ders sunar: “Şimdi”yi yaşamak, geçmiş ve geleceğin zincirlerinden özgürleşmekle başlar. Ancak bu, yalnızca fiziksel bir eylem değil, zihinsel bir pratik gerektirir. Çünkü gerçek huzur, bir anda var olmayı başarabildiğimizde gelir.
Peki siz, şu anda bu satırları okurken hangi zamanda yaşıyorsunuz?
Geçmişin güzel ya da acı hatıralarına mı saplanıp kaldınız, yoksa geleceğin belirsiz yollarında kayboluyor musunuz?
Belki de asıl soru şudur:
Zamanın gölgesinde kaybolmayı bırakıp, o gölgeden çıkmayı nasıl başarabiliriz?
Zamanın gölgesinde kaybolmamak için geçmişin pişmanlıklarından ve geleceğin korkularından sıyrılarak an’da yaşama cesareti göstermeliyiz. Çünkü ne geçmiş değiştirebilir, ne de gelecek garanti edilebilir. Tek gerçeklik, şu an yaptığımız seçimlerdir.
Son bir soru bırakmak istiyorum size:
Zamanın gölgesinde mi kalacaksınız, yoksa onun ışığında mücadele etmeyi mi seçeceksiniz?
Belki de hayat, bu soruya vereceğiniz cevabın içinde saklıdır.