TOPLUM MU SUÇLU, DÜNYAM MI DEĞİŞTİ?
Aynadaki Suç – Toplumun Gözüyle Birey, Bireyin Gözüyle Toplum
“Eskiden böyle şeyler olmazdı” diyen yaşlıların derin iç çekişleriyle, “Bu dünyada ayakta kalmak için sert olmalısın” diyen gençlerin öfkeli çıkışları arasında sıkışıp kalmış bir toplumun tam ortasındayız.
Bu cümleler, yalnızca kuşaklar arası bir farkın değil, aynı zamanda suçla kurulan ilişkinin de farklılaştığını gösteriyor.
Suç artık yalnızca adliyelerin, mahkeme salonlarının veya polis tutanaklarının konusu değil. Suç; bir annenin yorgun bakışlarında, okul koridorlarında yankılanan çaresiz sessizlikte, dijital ekranlara hapsolmuş hayatlarda, aile sofralarında yaşanan görünmez çatışmalarda şekilleniyor.
Peki gerçekten suçlu kim?
Bireyin kendi iradesi mi, yoksa o iradeyi şekillendiren toplum mu? Yoksa, bireyin dünyasını altüst eden, çoğu zaman adı bile konulamayan görünmeyen yapılar mı?
Bugün suç kavramı sadece hukuki bir tanım değil; psikososyal, kültürel ve toplumsal bir gerçekliktir. Modern insan, yalnızca fiziksel değil; duygusal, zihinsel ve ahlaki alanlarda da bir kuşatma altında yaşıyor. Bu kuşatma; ekonomik belirsizliklerden medyanın manipülasyonuna, yozlaşmış değer sistemlerinden yalnızlaşan şehir hayatına kadar birçok faktörün birleşiminden doğuyor.
Bir çocuk, sevgisizliğin pençesinde büyüdüğünde; bir genç, umudunu kaybettiğinde; bir yetişkin, öfkesini bastıramayıp patladığında, suç yalnızca bir sonuç değil, aynı zamanda bir çığlıktır.
Toplum, çoğu zaman suçluyu yalnızca yargılar. Ama suçluyu anlamadan, sadece cezalandırmak; yangının sadece dumanını kovmak gibidir. Oysa suçun kökleri çok daha derindedir.
Bu nedenle artık şu soruyu sormak zorundayız:
Toplum mu suçlu, yoksa dünyamız mı değişti?
Gerçekler siyah ya da beyaz değil. Çoğu zaman gri tonlarda gizlenmiş halde önümüzde duruyor. Ve bu gri bölgelerde, hem bireyin hem de toplumun aynadaki yansımasıyla yüzleşmesi gerekiyor.
Suçu dışsallaştırmadan önce, belki de herkesin kendine şu soruyu sorması gerekiyor:
“Ben hangi sistemin, hangi sessizliğin, hangi yanlışın bir parçasıyım?”
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer