ACI, HAKİKATİ TÜRETİR
“Acı anlayışı kuşatan kabuğun kırılışıdır”, der Halil Cibran.
Nasıl da acılı fakat hakikat barındıran bir tanım…
Bir anlayış düşünün acıyla büsbütün.
Bir anlayış düşünün acıya gebe,
Acı da kendinden türeyen hakikate…
Hakikati türeten acı; neticeyi muğlak ve öngörülemez kılar.
Lakin her türlü ürkütücü ve ürpertici olsa gerek…
Çünkü muğlak ve öngörülemez olanlar hep korkutmuştur insanı.
Acı mekanına sığmaya görsün, kırar kabuğunu, dışarı akar, onu durduracak bir güç ve bir yol da yoktur.
Acıyla yerle yeksan olan yüreğin kaybedeceği hiçbir şeyi de yoktur.
Zira acı tüm hislere hükmetmiştir.
O hislerin en güçlüsüdür artık ve en şiddetlisi.
Öyle ki ACI sükûn ve dinginliğin verdiği estetik mutluluktan çok daha asil çok daha sahicidir.
Daha evlâ, âla ve kutsal…
Kendini asli bir duygu, içtenlik, yüreklilik ve derinlikle var ve inşa etmiştir.
Artık yürekteki acıya kategori biçemezsiniz.
Onun endeksi yok…
Ölçüsü yok…
Aygıtı yok…
Kıyası hiç yok…
Dışarıda olup biten her hareketlilik ve her his teğet dahi geçemez.
Akıl nötrdür. Akıl ve yüreği tüm bedenin tek yekûn hizmetine verdiği duygudur ACI.
Onu tüm benliğiyle özgür kılmıştır.
Özgür mecra, tutsak tüm duygulara galebe çalmış, yerle yeksan etmiştir.
Eli kolu bağlayan çaresizlik gerçeği ve tüm yakıcılığına rağmen, yürekle aralarında asil bir iş birliği vardır.
ACI kendinden oldukça emindir; asilliği, güçlülüğü ve durdurulamazlığı da bundandır…
Konumunu ve gizemini derinlikle inşa eder.
Hiçbir hissin göz dahi kırpamayacağı kadar mahrem, ketum ve uzak…
Ve tüm oyunları bozacak hakikatler besler bağrında …
Tüm amadeliği, teslimiyeti ve kulluğuyla yüreğin, tek tanrısıdır ACI…
ACI yı tanrı edinen yüreği gördün mü?
Hemen yanıbaşında!
Ey yeryüzünün örümcek ağlı, sentetik güçleri!
Korkun ACI dan…
Zira bu acı, tüm oyunları bozacak hakikatler türetti, doğası gereği …
Vakit, kendini acıyla besleyen ve hapseden anlayışın kırılmasının arefesidir …
Nitekim insanı bozan ACI, doğası gereği tüm oyunları da bozar …
SELAMET, YERYÜZÜNÜN İNSAN KALABİLENLERİNİN ÜZERİNE OLSUN…