Depremde vefat eden babalar anısına…
Babasızlık Nedir Bilirim
Yağmurun sessiz damlaları yerleri yavaşça yıkarken, büyük bulut, ıslak ve gri renkli paltosuyla yukarıda oturmuş, hiçbir şey söylemiyor, küçük bulutlar ise göğün bağrında oynayarak birbirinden ayrılıyor ve havayı düzeltiyordu.
Etrafta hüzün verici bir sessizlik… Yine babasızlık günlerim aklıma geliyor…
Elbette, şefkat dinlendiriyor, masal sakinleştiriyor, sevgi uysallaştırıyor, aşk teslim alıyor, iman tatmin ediyor, şiir yumuşatıyor, hatırlamak ısıtıyor, hayal neşe veriyor, hatıra birleştiriyor, ümit bağlatıyor, arzu coşturuyor. Baba bütün bunların hepsinden de öte…
Babasızlık nedir bilirim…
Yüreğinde onulmaz kara bir delik açılır, bütün acı ve kederi içine çeker. Acır sol yanın…
Başka dostluklar ve sevgilerle bastırmak istersin. Ne mümkün…
Onun yeri dolmuyor, olmuyor ve kapanmıyor…
Babasızlık nedir bilirim…
Sevgisizliğini yıllarca içimde sakladım, kimseye söylemedim, göstermedim, Rabbime sitem olmasın diye. İmtina ederek…
Ömrüm boyunca bir an olsun dertlerimi ifade etmedim, sustum, bütün gizli isteklerimi içime gömdüm hatta kendimi ihtiyaçsız, dertsiz ve güçlü gösterdim. Boyun bükerek…
Hiç kimse ruhumun derinliğinde bastırılmış ateşleri bilmiyor. Kalemimde ne ağlamalar susturdum. İçime atarak…
Babasızlık nedir bilirim…
Bazen, babasızlığın ardından saklı hikmeti anladığımda dudaklarımda gizli bir hoşnutluk tebessümü belirir, kalbimde dalgalar oluşur, gözlerim dostluk, kesin iman ve güvenle dolar. Ümitlenerek…
Sorumluluk, olgunluk, sorunlara doğru çözüm arayışları, zorluklara karşı direnmeyi, doğru yerde doğru davranışlar göstermeyi, acılar biriktirip hayatı anlamayı, anlamlandırmayı, insanları tanımayı öğrenirim. Bilinçlenerek…
İçimdeki ses, sen çok güçlüsün! Bu eller, bağrında korkunç yanardağ lavlarını barındıran ve binlerce defa patlayan bir volkanı durdurabilir, o acıyı da dindirebilirsin der. Haykırarak…
Bazen de ruhumun ağırlaştığını hissederim. O zaman da kalemimi yardıma çağırır, asi ve kırılgan ruhumu güzel kelimelerle teskin ederim. Heyecanlanarak…
Bazen sen kimsin, derler, ya da ben kimim, derim. Kendi kendime…
Başı iki elleri arasında, gözlerini bir köşeye dikmiş, dertlerin uzak derinliklerine gömülmüş bir düşünce, dertle dolu bir kalp, uzanmış bir tebessüm, acı ve üzgün bir ruh, her zaman kitaplar arasında bir düşünce ve hüzün perdeleri arkasında bakan bir çehreyim ben…
Bazen kalbimdeki babasızlık sevgisindeki gizli, ilginç ve değerli hazinenin, içime düştüğüne üzülürüm. Hayıflanarak…
O zaman, ben seni kendi enkazımın altından çıkaramadım babacığım, derim. Üzülerek…
O anlarda, hüzünlü cümleler ve şiir yazmak, kafiyeler dizmek, ezgiler ve dualar terennüm etmek isterim. İçimden gelerek…
Babasızlık nedir bilirim…
Bazen acı hissettiğinde sığınmak için bir derman ararsın, başını omzuna koyup gözyaşını silecek bir ele bakarsın…
Dertlilerin dermanı, kimsesizlerin kimi, elsizlerin eli, sevgisizlerin sevgisi, sığınaksızların sığınağının Allah olduğunu anlarsın…
Özne olmak ve tekrar ayağa kalkmanın yeniden küllerinden doğmak olduğunu hatırlarsın…
Babanın varlık günlerine kavuşup ayağa kalkmak için zamanı geriye sararsın…
Onun mezarına gitmek, toprağına el sürmek, hayata yeniden başlamak gerektiğini anlarsın…
Babasızlık Nedir Bilirim
Düştüm yine çaresiz
Mezarlık yollarına
Ne resmini isteyin
Ne adını sorun bana
Alıştım yokluğuna
Babasızlık nedir bilirim
Eğer yolum düşerse
Koşup mezarına giderim.
Görmedi seni bu gözlerim
Dönmeni isterdim geri
Gülmedi kırılgan asi yüreğim
Doğduğum günden beri
Alıştım yokluğuna
Babasızlık nedir bilirim
Eğer yolum düşerse
Koşup mezarına giderim