Kendime hep sormuşumdur bu soruyu. Daha nereye kadar ve daha ne kadar her şeye 2 ya da 3 günde bir zam gelecek? Halkın alım gücü ne yazık ki günden güne erimekte. Örneğin geçen yıl asgari ücret 2.825 TL iken aldığınız ürün miktarı veya çeşitliliğini, bugün 4250 TL olan asgari ücret ile alamıyorsunuz. Evet, düşünebiliyor musunuz? Sizin maaşınız neredeyse % 50 oranında artmış ama aldığınız ürün çeşitliliği veya miktarı aynı bile kalmamış, aksine daha da azalmış. Şimdi bu kimin suçu? İnanın benim suçum değil.
Bir örnek vermek istiyorum. Kulaktan dolma bilgilerle de değil. Bizzat kendim yaşadığım bir örneği paylaşmak istiyorum. 03.02.2022 tarihli elektrik faturamız geldi. Bu ay 129,250 kWh elektrik tüketmişiz. Fatura ortalama tüketimimiz 4,457 (bu ortalama kWh/gün formülü ile ortaya çıkan bir rakam), birim fiyat ise 1,124105 (bu birim fiyat da kr/kWh formülü sonucu oluşturulmuş) olmuş bu ay. Biliyorsunuz 150 kWh saate kadar uygulanan zam oranı galiba % 50, bu birimin üzerindeki tüketime de % 126’lık bir zam gelmişti. Gerçi Cumhurbaşkanı 150 kWh saatin 210 kWh’ye çıkarılacağını söyledi ama aslında bu rakam da az. Her neyse gelelim örneğimize: Şimdi yukarıdaki aylık tüketimimiz bir önceki aya göre birkaç kWh daha az iken, gelen elektrik faturası daha fazla olmuş. Şimdi ben bütün kamuoyu adına sormak istiyorum: “Bu kul hakkı değil de nedir?”
Sadece elektrikte değil; akaryakıtta, doğalgazda, yağda, şekerde, çayda, unda, kırtasiye malzemelerinde, ulaşımda, ilaç fiyatlarında, suda, pirinçte, mercimekte, nohutta, sabunda, şampuanda ve daha ürünsel bağlamda yazamayacağım birçok şeydeki bu pahalılık nereye kadar? Biz daha nereye kadar her ay zamlı ürünler alacağız? Ortalıkta işsiz güçsüz dolaşırken daha ne kadar dayanabileceğiz?
Bu soruları sormak ne TCK’ya göre suçtur ne de haksız sorulardır. Bu soruları sormak bir vatandaş olarak hepimizin asli görevidir. Aksine, bu soruları sormamak suçtur. Olanı farklı göstermek suçtur. Hükümetin elinde bu durumu iyileştirecek argümanlar elbette ki var. İnancımız odur ki kısa zamanda bu argümanların başına liyakatli kişilerin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından getirilerek gerekli adımların atılmasıdır. Ekonomist değilim ama az buçuk iktisat dersi görmüştük diye hatırlıyorum üniversite yıllarımızda. Kurumların bağımsız bir şekilde işletilerek, yeni hükümet sisteminin getirdiği çalışma prensipleri doğrultusunda hareket ettirilmesi sağlanmalıdır. Burada da bir eksiklik varsa bunun da görülerek gerekli adımların atılması elzemdir.
Bizimkisi sadece kendimizce bazı tespitler ve öneriler. Yapmış olduğumuz bu tespitlerin amacı kimseyi kötülemek veya küçük düşürmek olarak algılanmamalı. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkenin geldiği noktadan memnun olduğunu hiç zannetmiyorum. Eminim ki en çok kendisi üzülüyordur. Çünkü her konuşmasında bu ülkeyi ne kadar çok sevdiğini dile getirmektedir. Dolayısıyla bana göre bazılarının yaptığı gibi sadece eleştirmek de doğru değildir. Herkes kendince bir öneri hazırlamalı ve olumlu yönde eleştiri yapmalıdır. Bizde sadece olumsuz eleştiri kültürü mevcut ne yazıkki.
Sonuç olarak, halkın sırtında olan ve giderek büyüyen bir yük var. Bu yükün yetkili kurum, kuruluş ve kişilerce hafifletilmesi için gerekli adımlar bir an önce atılmalıdır. Bu adımların atılacağına elbetteki inanıyoruz. Ancak bu liyakatli kişilerce ancak yapılabilinir. Gerekli iyileştirmeler yapılmazsa, gerçekleştirilecek ilk seçimlerde halk hiçbir şeye bakmaz, sadece kendisinin sırtındaki yüke göre bir değerlendirme yapar ve oyunun rengini değiştirir. Bunu biz buradan gördüğümüze göre, yetkili birimler de görüyordur diye düşünüyorum. Aslında yazacak çok şey var da burada kesmek en iyisi olsa gerek. Ben partilerden bağımsız ülkem için şunu diliyorum: Herşey daha güzel, daha temiz, daha güçlü ve daha iri bir Türkiye için olsun. Saygılarımla…