ÇOK MU, YOKSA ÖZ MÜ KONUŞMAK?
Güzel olan ne varsa tatlı sözdedir aslında. Tatlı söz için de yapılması gereken, bir insanın kendi ana dilini en doğru ve en anlaşılır bir şekilde konuşması gerekir. Çok konuşan, bir o kadar da boş konuşur; çünkü fazla yorum yapmak, gereksiz konuları da beraberinde getirir. Az konuşup öz ve anlaşılır konuşmak, her zaman en mantıklı olanıdır. Bir insan düşünün, kendisini ve söylemek istediklerini ifade etmekte zorlanıyor, fakat bir başkasının fikrini eleştirmekte de üstüne yok. Böyle insanlar ne yazık ki günümüzde çok fazla. Onları konuşma tarzları ile tanıyoruz. ‘Tarz’ dedim, dikkat ettiniz değil mi? Elbette derim. Yani bir insanın giyim tarzı, makyaj tarzı veya saç – sakal tarzı oluyor da, neden konuşma tarzı olmasın? Ağzı – dili olan herkes konuşur, önemli olan konuşmamız değil; nasıl konuştuğumuzdur.
Bilirsiniz… Eskiler genelde askerlik anılarından tutun, gençlikte yaşadıkları aşk maceralarına kadar birçok anılarını anlatmaya bayılırlar. Bizler de onları bayıla bayıla dinleriz, hatta zaman geçtikten sonra yine dinlemek isteriz de anlatmaları için kendilerine tekrar tekrar ricada bulunuruz. Aslında iz bırakan hiçbir anı unutulmuyor. Ölen insanlar bile birer anıdan ibaret kalıyorlar.
Küçük yaşlarda olmasına rağmen konuşkan çocukları düşünün, nasıl da sevimli gelirler bize, onlar konuşup bir şeyler anlatmaya çalıştıkça daha çok hoşumuza gider ve daha çok severiz o çocukları. Yetişkin bir birey de tatlı diliyle insanlara kendisini sevdirebilir, yeter ki patavatsız olmasın. Patavatsızdan kastım, düşünmeden ölçüsüz konuşan insanların olması. “Karşı taraf kırılır mı, yanlış anlar mı, üzülür mü” diye düşünmeden aklına gelen her bir şeyi söyleyen insanlar ne kadar da itici olabiliyorlar.
Öyle işte… Konuşmak için konuşmak değil de, gerçekten bir şeyi anlatmak için konuşmak gerekir.