Kalbin Kalibrasyonu
Kimi gönül dedi adına kimi yürek
Kimi sevgi ekti içine kimi nefret
Kimininki taş kesildi kimininki Allah korkusundan titredi
Kimi göz cismiyle göremedi kimi ondaki gözle alemi seyretti
Onu köreltenler de Hakkın nazargâhı bilip özenli bakanlar da oldu
Paslanınca itinalı temizlikten uzak duran da oldu, zemzem ile yıkayan da
Kimi hoyratça kırmaktan çekinmedi kimi incitmekten imtina etti
Vücut sarayının padişahından bahsediyoruz, evet onun adı ‘KALP’
Onunla daha yakından tanışıp; ebedi dost olanı, Allah’ın dostluğunu hak etme zamanı şimdi..
Zira huzurlu bir dünya hayatı ve saadetli bir ukba için Allah’ın zikriyle mutmain olan biricik organımızdır kalp.
Ve onun muhteşem not defteri hükmünde olan ‘dimağ’..
Kalp ve dimağ; kalp, tefekkür edip akletmek ve dimağ, bunları sürekli diri tutmak için kaydetmekte kullanılan ikili bir mekanizmadır.
Kalbi temiz olanların iddialarına göre değil dimağların aldığı notlara göre işleyecek mahkeme..
Kalp aynası
Aklın, beynin ve kalbin bir fikirde bir eylemde bir duyguda uzlaşarak gidişi veya tam tersi uyumsuzluğu bazı işaretlerle kendisini ele verir.
O ahenk yakalandığında, her sözde her fiilde veya duygu durumda muhteşem frekans uyumunun hayatımızı, çevremizi, ticaretimizi ve öteki ile olan ilişkimizi nasıl olumlu etkilediğini göreceğiz.
Frekanslarla yaşadığımız dünyada kalbimize verdiğimiz frekansların pozisyonuna göre çevremiz oluşacaktır. Kişi arkadaşının dini üzeredir hakikatini çalıştıran şey; içimizde oluşturduğumuz duygu ve düşüncelerin hayatımıza çektiğimiz hadiseler ve kişiler olduğunu hatıra getirecektir.
Kapta olan ne ise dışarı o yansır prensibiyle kalp aynamızda tecelli edenleri sunarız. Her bir şeyin kalpten bir kılıfla dışarı çıktığını görmek zor olmasa gerek.
Kalbin büründüğü maddi kılıfların hepsi manevi donanımların birer penceresidir;
Ruhun mana yolculuğunda, yolculuk boyunca uğradığı yerlerde bu pencereden hakikatlere bakan ise ruhtur.
Penceredeki kirlerden dolayı alemi pis gören bir kalp ve hatırda kirli anılar olarak bunları not alan dimağ; öncelikle kalibrasyona sokulur ki öz yaratılışını hatırlasın ve mayasına uygun formu geri kazansın. Bunu yapacak ilme, bilgiye, samimi dokunuşa sahip olmak her nefis sahibi için en ulvî vazifedir.
İbret alınacak nice hadiseler cereyan ederken, asli vazifesini ihmal edip ibretlik olmak kalbin körlüğünü gösterir sahibine. İlahi ferman olan ayetler ve o fermanın uygulayıcısının (sav.) işaretleri ne kadar da şeffaf gösterir bu tabloyu bizlere:
“Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer.” (Enfal, 8/24) ayeti ve
“Onlar yeryüzünde gezmezler mi ki akıl edecek kalpleri yahut işitecek kulakları olsun? Fakat kör olan gözler değil, sinelerdeki kalplerdir.” (Hac, 22/46) ayeti ilahi ikaz olarak sunulurken, Allah resulü de;
“İnsan vücûdunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücud düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücud ifsâd olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir.” (Hadis) buyurur.
Hakikatini çağlar ötesinden fısıldayan ayetler ve alemlere rahmet olarak gönderilen son elçinin (sav) ikazda bulunduğu bu temel ikazlar ile en önemli cihazımızın, en temel fonksiyonlarının sağlıklı işlettirmesine katkıda bulunmak asli vazifemiz olsa gerek.
“Kalbin dünyevi ihtiraslar girdabından korunması, Allah’ın sınırlarını bilmek ve onlara riayet etmekle mümkündür.” denebilir.
Evet sürekli hatırda tutulması gereken bir hakikat; İyi bir yüzücü de olsanız sürekli bir idmana, sürekli bir teyakkuza ihtiyacınız vardır ki gaflete kapılıp o girdapta kaybolmayasınız.
…
Kalp; Allah sevgisinin muhafaza edileceği yer; ruhumuza rengini veren sevgi, muhabbet, kin ve nefretin hissedildiği ulvî veya enfusî fonksiyonların beslendiği, ilmin ve bilginin harmanlanması gereken yer..
Hakikati bulma mücadelesinin an be an sürdüğü atmosfer
Üstad Said Nursî’nin ifade ettiği gibi:
“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacından hakikat tecelli eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”
Akletmemiz istenirken, düşünme çabasının yeri kalbin derinlikleri olabilir miydi sahi..
Körelmekten, fıtri kodlarına aykırı çalışmaktan alıkoymak için kalbimizi nasıl bir kalibrasyona koymak gerekiyor ki; vicdan mekanizmasını, hakkaniyetli ve adil olmayı tekrar kazandırsın bizlere.
Hakkın hatırını âli tutup, ötekinin sınırlarını ihlal etmeye yeltenmekten imtina edenleri tutup kaldıracak olan ‘vicdan’, kalbin baş konuğu muydu yoksa..
Vicdanı körelmiş olanlar; kendi dışındakiler için sözüm ona eleştiri kılıcını insafsızca kullanırken, ötekinin zulme ve haksızlığa uğramasına sessiz kalmış olabilir miydi? Bu haksızlık ister kendisinden ister bir başkasından gelsin, onu engelleyecek iradeyi ortaya koymadıktan sonra nasıl bir hakkaniyetten bahsedilebilirdi.
Kendi menfaatine dokunmayan zulme; kendi mahallesinden, cemaatinden, siyasi partisinden, sosyal grubundan, kendi inancından olmayan öteki olarak ifade edilenlerden zulme maruz kalanlar için adaletli ve hakkaniyetli davranarak ses çıkarmamak kalbin ve saf dimağın ne derece kirlendiğini göstermek için yetmez mi?
Kalpleri ve dimağları bu kirlilikten müteşekkil toplumların üzerine aç kurtlar gibi saldıran hayasız ve imandan bihaber toplulukların kimden ve neyden çekineceği kalır ki?
Tıpkı selin üzerindeki çer çöp gibi, sayıca çok; fakat iradesiz ve kıymetsiz bir topluluktan kim neden korksun ki?
…
Her türlü manevi faaliyetin merkezi kalptir
Allah insanları kalplerindekine göre sorumlu tutacaktır.
İnsan zaman zaman imana da küfre de fıska da nifaka da sapabileceğinden dolayı, kalbe kalp denmiştir.
İstikrar arayan bir mücadele sahibi, bu istikrara da güvenmemeli; çünkü kalp yine dönebilir, yine değişebilir.
Bütün mesele, sürekli biçimde,
“Rabbimiz, bizi doğruya götürdükten sonra kalblerimizi eğriltme ve katından bize rahmet bahşet.” (Al-i İmran, 3/8) ve
“Canımı Müslüman olarak al ve beni salihlere kat.” diye dua etmek; bir günah işlendiğinde, nefse veya şeytana kapılındığında hemen tövbe edip, bu günahtan temizlenmeğe ve günahın kalpte meydana getirdiği karaltıyı silmeye bakmaktır.
Yunus Emre, kalbin nasıl değişken olduğunu ne güzel açıklar:
“Bir dem âbid, bir dem zahid, bir dem asî, bir dem mutî…
Bir dem gelir ki, ey gönül, ne dinde ne imandasın!”
…
Arınmış ve etrafına abı hayat iksiri sunan bir kalp için neler mi yapmalı
Kalp aynanda tecelli etmiş eşyaların isimlerini tespit et
Onlardan arındıktan sonra ilahi nurun aydınlığını temaşa edecek ruhun
Kendi benliğinden uzaklaş
Rabbin çizdiği istikamete yürü
O’na vardığında
Kendini terk etmiş olacaksın
Arınma sonra her şeyi bir tarafına alan afv terazisinin
Senin kalbindeki yükleri alışının huzuruna ulaş
Hanif bir müslim olarak İbrahim (as) milletinden olduğunu hatırla, halilullah’ın izinde kal!
Yalnız biri bilecek
Yalnız birden isteyecek
Yalnız biri söyleyeceksin.
Onun huzurunda durup
Onun dışında kalan her şeyi arkaya atacaksın.
Muhammed as ve arkadaşları ile anılma makamını istiyorsan, kalbini onarmalısın.
Onarımda sana güç ve kuvvet, itidal ve istikamet lütfetmesini dileyecek ve yine ondan dileneceksin.
Duaların kabul edilmesi için de gerekli olan şey kalbin kötü duygu ve hasletlerden uzak tutulmasıdır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.s) dualarında Allah Teâlâ’dan selim bir kalb istemiş ve bunu ümmetine öğretmiştir, bunu hep hatırında diri tutacaksın.
Vesselam
Hz. Peygamber efendimizin o kıymetli duasıyla yazımızı tamamlıyorum: “Ey kalbleri (iman ve iyilikte) sabitleştiren Allah’ım. Kalplerimizi senin dinin üzere sabit kıl”
Elfu elfin amin
Beraat Gecenizi tebrik eder, hususi dualarınızı istirham ederim