Demokrasi ve hürriyet fitne midir?
Demokrasi fitne değildir. Demokrasi, insanların İslam hayatından öğrenerek geliştirdiği bir yönetim biçimi ve rejimidir. Asri Saadet örnek alınarak yaygınlaşmıştır.
Demo halk, kratein ise Yunancada yönetim, siyaset anlamına gelir. Kelime kökü Yunanca olsa da Antik Yunanda insanların yüzde seksen-doksanı köle ve kadın olduğu için günümüz demokrasi anlayışı ile alaka kurulamaz.
Yahudilik ile demokrasinin hiçbir alakası yoktur.
Demokrasi, İslam devletine en yakın yönetim biçimidir. Hulefai Raşidin döneminde yönetici yani Halife seçimle bulunurdu. Emevîler ile birlikte Roma ve Sasaniler gibi yeniden saltanata geçilmiştir.
Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam saltanat için ” ısırıcı ” ifadesini kullanmıştır.
Kur’an meşveret ve istişareyi emretmiştir. Saltanat yönetimi de istişare ve meşvereti kabul etse de çoğu zaman kral ve padişahların ağzından çıkan söz emir olarak kabul edilmiştir.
Saltanatın en iğrenç yönü ise kardeş katlidir. Yönetime ortak olur diye kardeşler evlatlar katledilmiştir. Bu ise masum bir insanın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesi gibidir, Ayet mealinde görüldüğü gibi büyük bir günahtır.
Bazen dindar padişahlar dahi bu cinayetlere göz yummuştur.
Şimdi demokrasi yani halkın yönetimine alternatif nedir? Buna bakalım:
1. Saltanat
2. Oligarşi yönetimleridir.
Başka bir tarz yönetim biçimi yoktur.
Her ikisi de zulüm ve haksızlığa çanak tuttuğu için İslami bir yönetim olarak kabul edilemez. Fakat insan haklarına uygun yönetimler uygulanamadığı ve bilinmediği için buna ehvenüşşer yani kötünün iyisi olarak bakılmıştır
Peki, demokrasi düşmanlığı nereden geliyor? Neden İslam’a en yakın yönetim biçimi olduğu halde fitne, şirk vs gibi sözler söyleniyor?
Muhtemelen Müslümanlara düşman toplumların yönetim biçimi olduğu içindir. Mesela ABD kendi halkına özgürlük verdiği halde işgal ettiği veya darbe yaptırdığı ülkelerde tam bir faşist yönetim uyguluyor. Cahil halk ise faşizme, demokrasi ismini veriyor.
Türkiye de demokrasiye düşman olunmasının sebebi ise biraz başkadır.
” Hakimiyet bila kayduşşart milletindir” ifadesinden kaynaklanmaktadır. Evet hakimiyet ve hüküm Allah’ındır. Bunda şüphe yoktur. Fakat bu sözün çıkışı yönetimin saltanata ait değil de millete ait olduğuna dairdir. Burada cerbeze demagoji yapılarak Allah a isyan varmış gibi ifade sunulmaktadır. Bu ise aldatıcıdır, doğru değildir.
Bediüzzaman, meşrutiyete sahip çıkmış ve her yere telgraflar çekerek 2. Meşrutiyeti desteklemiş ve karşılığında olumlu cevaplar almıştır.
Meşrutiyet yönetimi kelime olarak şarta bağlanmış saltanat, demektir. Yani padişah, yönetimde karar alırken şarta bağlanmış yetkileri kısıtlanmıştır.
Halife konusu ise bunun şahıs yerine İslami ilimlerde uzman bir heyet tarafından deruhte edilmesi yine Bediüzzaman in görüşüdür. Gerçekten de Osmanlı’nin son döneminde Mason ve aklı dengesi zayıf padişahların halife olarak bulunması utanç vericidir. Son Halife Abdülmecid efendinin ” nü” yani çıplak resimler yapması da utanç verici bir olay olarak tarihe geçmiştir.
Kısaca demokrasi yönetimi çoğunluğun yönetici olması ve azınlığında belirli şartlar altında yönetime dahil olmasıdır.
İslam inancında “sevadı azam” yani çoğunluğun reyi ve seçimi çok önemlidir. Sevad-ı azama ittiba edilmesi hadislerde yer alır.
Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam “Ümmetim yanlışta birleşmez” demiştir. Bu hadisten sevadi azamin yani çoğunluğun kararının ne derece önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Uhud harbi öncesinde Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam rüya görmüş ve savaş için istişare etmişti. Çoğunluktan farklı düşünüyor olsa da komutanların düşüncesine tabi olmuştu. Yani sevadi azam a bizzat kendisi ittiba etmişti. Bu nedenle reyi vahid yani tek kişinin kararı yerine çoğunluğun karar alması isabetli sonuç almak için bir gerekliliktir.
Umulur ki çok önemli bir hatanın düzeltilmesi mümkün olmuştur.
Saltanat hakkında Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın sözleri çok önemlidir. Bu konuda hadis kitaplarına müracaat edersek şunları görürüz:
“Benden sonra hilafet -veya nübüvvet hilafeti- otuz yıldır.”(bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)
“Isırıcı”, yani yok edici saltanat kısmını ihtiva eden hadisi, Hz. Huzeyfe anlatıyor: Resulüllah(a.s.m) şöyle buyurdu:
“Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da -dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”(bk. Ahmed b. Hanbel, 4/273).
Hafız el-Heysemi; “hadisi, Ahmed b. Hanbel, Bezzar -daha tam-, Taberanî -bir kısmını- rivayet etmiştir; Ravileri sikadır.” diyerek hadisin sıhhatine hükmetmiştir.(bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/226). Beyhakî de aynı hadise yer vermiş ve herhangi olumsuz bir beyanda bulunmamıştır.(bk. Beyhakî, Delailu’n-nübüvve, 7/413).
Sonuca gelirsek yönetim biçimlerini konuşurken bu konuda farklı düşünenler olabilir. Buna saygi duymak gerekir. Önemli olan düşüncelerin birbiri ile kaynaşması, tartışılmasıdır.
“Ben doğrusunun falanca fikir ve düşünce olduğunu düşünüyorum lakin bunun fikride İhtimaldir ki isabetli olsun” Diyerek kimseyi kafir, küfür ve münafıklık ile itham etmemek gerekir. Zira iki kişi birbirine “kafir ” diyecek olsa ve bu şekilde ölürse bunlardan birisi küfür üzere ölür şeklinde hadis vardır. Bu nedenle kimseyi tekfir etmemeli, hatalıdır, yanlıştır diyerek ıslahına çalışmalıdır, vesselam…