GERÇEK İNSANLIK, GERÇEK MERHAMET
Merhaba dostum, gel bir çay demleyelim de bu “insanlık” mevzusunu biraz konuşalım. Her gün koşturmaca, trafik, iş derken çoğu zaman etrafımızdakileri görmezden geliyoruz değil mi? Oysa gerçek insanlık, yorgun bir yabancının sırtına çuval taşıtmamakla, markette bekleyen ihtiyacı olana kol kanat germekle başlıyor.
Peki ya merhamet? Bence merhamet, sadece gözyaşına ortak olmak değil; bazen susup dinleyebilmek, bazen de ‘kimse fark etmeden’ cebimizden çıkardığımız birkaç kuruşla bir umut ışığı yakabilmek. Hani markette arabası bozulup elimizden yardım isteyen bir amca görsek, “sonra hallederim” demek yerine aracı ite iti kaldırıp kapıya yanaştırmak işte o an gerçek merhametin sesi duyulur.
Şimdi düşünüyorum da, insanlığın ve merhametin ölçüsü en büyük lokantada değil, kimsesiz bir sokak hayvanının yanında uzanan bir parmak ekmeğe ihtiyaç duyan kalpte gizli. Komşusunun kapısını çalan çocukla göz göze gelmek de öyle… Bir tebessüm, bir omuz okşaması bazen bin kelimeye bedel oluyor.
Özetle sevgili dost, gerçek insanlık ve merhamet, gösterişli laflarda değil; en sıradan anlarda, en içten samimiyette saklı. Gel, biz de bugün yüreğimizle dinleyelim, küçük bir iyilikle başlayalım. Bunu bir sohbet olarak düşün; çünkü insanlık böyle samimi adımlarda yeniden doğuyor.