HER ÇOCUK DEĞERLİDİR
“Değer” kavramı anlamsal olarak hepimize hemen hemen aynı çağrışımlarda bulunur. “Değer” deyince aklımıza sadece “Bir şeyin ya da birinin önemi” olarak düşünülmemeli.
O değere önem verip, onu sahiplendiğimiz kadar korumayı da bilmeliyiz. Hele ki çocuklar daha farklı bir özel değerdedir, buna her çocuk dahil; çünkü çocuklara olan davranış biçimimiz geleceğimizi de bizimle beraber inşa eder. Örneğin her engelin sevgi duygusuyla aşılması gibi. Bir çocuk ancak bizden memnun olursa, işte biz o zaman kazanmışız demektir; bir kalbi kazanmak kolay değildir, hele küçük bir kalbe ışık olup onu aydınlatmak hiç kolay değil. Sevgi nasıl ki emek ister, işte çocuklar da o sevgiyle büyütülüp emek ister. Sabredip yılmazsanız eğer, başka başka güzelliklerin açıldığını görürsünüz.
Atatürk’ün özel eğitim için söylemiş olduğu bir özlü sözü vardır ; “Özel eğitim olmadan çağdaş eğitim olmaz.” Bu sözden de anlaşılacağı üzere tam anlamıyla çağdaş eğitimci ve çağdaş eğitim sıfatına layık görülmemiz, hiç şüphesiz özel eğitimden geçiyor.
Yine Atatürk’ün bir başka sözü daha vardır ki bu da engellilere özgü bir sözdür; “Tohum toprağa, engelli topluma emanettir.” Bu sözden de anlaşılacağı üzere nasıl ki bir tohumu toprağa ektiğimiz zaman, o tohum yeşillenir, büyür ve fidan olur ya, işte o tohumu yeşillendirip büyüten ve onu bir fidan yapan, emanet edilmiş olduğu toprak sayesindedir. Özel insanlar, özel çocuklar da böyledir. Onlar da önce kendi ailelerine, sonra da eğitim aldıkları öğretmenlerine emanettirler.
Üzülerek söylemeliyim ki günümüzde sadece engelli ve özel çocuklar değil; emin olun insanlığın geneli ne yazık ki sevgisizliğe, saygısızlığa ve hatta mobbinge maruz kalmaktadır. Martin Luther King’in çok güzel bir sözü vardır; “Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama Kardeşce yaşamayı unuttuk.” demiştir. Ne güzel söylemiş. Anlayabilene çok fazla şey anlatıyor bu cümle. İnsan olan herkesin insanca yaşamaya hakkı vardır bu dünyada ve de başka insanlar tarafından insanca muamele görmeye hakkı vardır. Bununla ilgili bizzat şahit olduğum bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum, geçenlerde eve gelmek üzere otobüse bindim. Otobüste bulunan genç bir kadın bana inmesi gereken durağı sordu “Nerede?” diye. Ben de O’nun ineceği durağı, yaklaştığında kendisini ikaz edeceğimi söyledim. Kadın o arada kız kardeşinin bir bebeğinin olduğundan bahsetti. Bebeğe işitme engeli teşhisi konmuş. Biraz konuştuk. Kız kardeşinin, bebeğini ileride büyüdüğü zaman okula göndermek konusunda tereddüt ettiğinden bahsetti. Tereddütün sebebini sorduğumda ise, öğretmenler fiziksel veya psikolojik şiddet uygular mı korkusu imiş. Yani kısacası kötü davranış korkusu imiş asıl sebep. Ben de kendisine Öğretmenler’e güvenmeleri konusunda birkaç öneri sundum. Örneğin kendisine güvenmeyen ve kendisinden başkasına sabrı olmayan bir bireyin kolaylıkla bu mesleği seçemeyeceğini ve özverisi olan insanların yapabileceğinden bahsettim. “Kötü öğretmen yoktur, kötü insan vardır” dedim. Keza, kötü insanlar her meslekten karşımıza çıkabiliyorlar. Vicdan, merhamet, sevgi birer meslek değildir, birer duygudan ibarettirler. Bu duygular ise mana anlamında dahi insan olduğunu bilen insanlarda geçerlidir elbette.
Haberlerde gördüklerimiz bizi manevi olarak etkilemek için fazlasıyla yetiyor. Umarız ki bundan sonra hep iyi haberler duyarız ve görürüz.