NELER OLUYOR, NELER
Bir öğretmen olarak ara tatilde olduğumdan tv başındayım.
Sayın Hakan Ural’ın görüşlerini sunduğu “Neler Oluyor Hayatta” programını izliyorum.
“Tek çaremiz birlik ve müsebbibi ülkelere caydırıcı tepki…” diyor mealen.
Senin “milli ve yasal” olması gereken siyasi partilerinin bazısı, terör örgütüne “terör örgütü” diyemezse ittifak ortağını kızdırmamak için; bu işin ardı arkası gelmez.
“Bir Müslüman İslamiyeti terk edip dinden çıkarsa anarşist olur, hiç bir değeri kalmaz.” diyor Bediüzzaman mealen.
Bana sorarsanız işin sırrı budur. Sıradan insanları, terörü ülkemize karşı bir örtülü savaş unsuru olarak kullanan Batı’ya maşa yapan husus işte bu gelişmedir.
Müslüman olmayan ülke insanlarını, harici ülkelerin piyonu yapmayan güç de bu değil midir? Hak ve en son, en mükemmel din İslam’ı terk etmemiş, “muasır medeniyet” çığırtkanlığıyla dinden koparılmamasıdır.
Biraz dolaylı oldu ama BAZI HASSASİYETLER bizi daha açık konuşmaktan men ediyor.
*
Muhalif bir vatandaşa terörün hakimiyeti bir iki maddenin pahallılanmasından iyi mi sence, diye sorduğumda verdiği cevap enterasandı.
– YARINA birkaç meydanda bomba patlatır ve seçimi alırlar!!!
Bu vatandaş, uzaktan bir akrabam olsa da, bu anlayışına ALÇAKLIK, nezaketsizlik de olsa yüzüne karşı “alçak oğlu alçak” derdim.
Ama yutkundum; o da yine çok muhtaç olduğumuz “milli birlik” endişesiyle…
Böylesi bir mantık, artık “tuzun kokma” hadisesidir.
Eğer kendi idareci ve amirlerinin iktidara gelebilmek için kendi insanlarının ölümüne göz yumabileceğini sanmak, ne akla ne izana ne de vicdana sığar.
Bu, olsa olsa psikolojideki “yansıtma” hadisesidir; “Hırsızın herkesi kendisi gibi hırsız” bilmesi gibi bir hâldir.