Ortadoğu…
Arap yarımadası…
Dört kutsal kitabın ve üç semavi dinin çıkış yeri.
Büyük bir coğrafya ve milyonlarca insanın yaşadığı bir coğrafya. Sıcaklığın bunaltıcı derecelerde olduğu, çöllerle dolu, kişisel çıkarların her şeyin üstünde olduğu bambaşka bir dünya.
Üzerine çokça kitap yazılmış, filmler yapılmış, uğruna yüzbinlerce kanın aktığı devasa cehennem fragmanı.
Cennetin Krallığı filmi, belki de bu bölgeyi en iyi anlatan filmlerden biri.
Defalarca Hristiyan egemenliğine geçmiş, defalarca İslam’ın egemenliğini tatmış ama hiçbir zaman huzuru ve birlikte yaşamayı görmemiş toprakların son elli yılda yaşadığı ve hala devam eden kan ve gözyaşının eksik olmadığı bu topraklar için, filmin son repliği ne yazık ki çok acı bir cümle ile bitiyor;
“bu topraklarda bir daha asla kan ve gözyaşı eksik olmayacak”
İki kutba ayrılmış dünya siyasetinin oyun alanı gibi.
Canı sıkılan, iktidarını güçlendirmek isteyen, silahlarını satmak isteyen buraya dadanıyor.
Cirit atıyor ortalıkta.
Küçümsüyor, yaşayanın kaderine el atıyor, demokrasi hikayesini ballandıra ballandıra yayıyor ve istemediği yöneticileri kaos ile saf dışı bırakıyor.
Kimse de çıkıp itirazda bulunmuyor;
Sizin, bizim topraklarda ne işiniz var demiyor!
Yeni silahlarınızı niye üzerimizde deniyorsunuz demiyor!
Zengin yeraltı kaynaklarımızı bizden alıp bize silah dayatıyorsunuz, yaşama hakkımızı korkularla ortadan kaldırıyorsunuz demiyor.
Sonra…
Biz size niye kanıyoruz demiyor.
Bugünlerde Ortadoğu eskisinden çok daha kötü durumda.
Sadece Filistin halkının yaşadığı zulüm gelmesin aklınıza, daha düne kadar Suriye halkı, ondan önce Irak…
İsrailin saldırılarında binlerce kadın, çocuk, günahsız insan hayatını kaybetti, kaybediyor.
Dur durak bilmeyen İsrail’in arkasındaki gücün kim ya da kimler olduğunu durup düşünmeye gerek var mı, bilmiyorum.
Onlar sadece kendilerine vaadedilmiş topraklarını istemekten bir an bile çekinmiyor,bu amaçla meşhur “El Nino “gibi ortalığı yıkıp geçiyor.
Kaldı ki, bölgenin kaotik yapısı zaten buna elverişli iken ,sahip olmak istedikleri her şeyin bir şekilde bu yarımadadan alabileceklerini destekleyici çıkar düşkünlerini kullanmakta da kaçınmıyor.
Son günlerde yaşanan “Suriye Çıkmazı,”artık planlalan ortam yaratma ve sahip olma düşüncelerinin sonucu olarak “Özgür Suriye” düşüncesinin gerçekleşmesi ,rahatlıkla bu bölgede oynama şansı yaratmıştır.
Bir tarafta Filistin, bir tarafta Kürtlerin durumu ellerine çok daha kuvvetli kozlar vermiştir.
ABD destekli, Rusya-İran çekinceli ve Türkiye’nin “pay almam için ben de masada olmalıyım “politikası ,bu bölgeyi insan hayatını ve özgürce yaşamını idame etmesini hiçe sayarak paylaşma derdi milyonlarca insanı mağdur etmekten öteye gitmiyor.
Kürtlerin devletleşme çabası, ABD’nin ileride kullanabileceğini düşünmeden, kendi hür iradelerini asla kullanamayacaklarını bilmeden atılan adımlardan başka bir şey olmayacağını çok uzun bir süre geçmeden anlayabileceğinden şüphem yok.
Dillere pelesenk olmuş “hak” kelimesi aslında “kandırılmanın bir numaralı sözleşme maddesidir.
Tabi bu amaçla atılmış adımların ileride neye mal olacağını “Özgür Suriye” nin alabileceği son şekline göre bakıp göreceğiz.