Rasyonel Çaba Arttıkça Kesinlik Azalır Mı?
Özünü Arayan Doktor
Elli yaşında bir doktor…
Daha ilkokulda iken bilgi yarışmalarına katılır, dereceler elde ederdi.
Lise yıllarında… Basketbol oynar, ödüller kazanır ve herkes onunla gurur duyardı.
Üniversite sınavında başarılı olup İstanbul’da tıp fakültesini kazanmış…
Fakültenin altı yıl sürmesi nedeniyle ailesi onunla İstanbul’a taşınmış…
Ve nihayet üniversite bitmiş, doktor olmuştu.
Aradan yıllar geçince memleket özlemi çekmeye başlamış.
İşlerin yoğunluğundan uzun süre memleketine gidememişti.
Gittiğinde mutlaka mezun olduğu liseye uğrar.
Oradan eski evine yürür ve geçmiş günleri gözünde canlandırırdı.
Mahalle arkadaşlarından bazıları taşınmış, bazıları ise tanınmayacak hale gelmişti.
Doktor, İstanbul’a dönünce rüyasında sürekli doğup büyüdüğü evi görüyordu.
Halbuki bu ev yıkılıp yerine farklı bir ev yapılmıştı.
Bu durumun sebebini araştırmaya karar vermiş…
Rüyalar ile yaşanmış olaylar arasında rasyonel bir köprü kurmaya çalışmışsa da bunu bir türlü başaramamış ve çareyi psikiyatr arkadaşına başvurmakta bulmuştu.
Psikiyatr onun yaşadıklarının sebebi hakkında ayrıntılı bilgi sunmuş.
İnsan yaşlanınca tıpkı somon balığı gibi doğduğu yere özlem duyarmış.
Yavruları için göç ederek doğdukları yere ulaşabilen az sayıdaki somon, yumurtladıktan hemen sonra görevleri bitip ölürler.
İnsanın da doğup büyüdüğü yer, bilinçaltına yer eder.
Bu yerdeki yapılar değişse de rüyasında evin ilk halini görür.
Çünkü yaşamın bazı kareleri artık insanın iç benliği haline gelir.
Bu iç benliklerden biri de insanın, bir yaratıcısının ve dinin var olduğu kabulü…
O, akıl, bilgi, bilinç sahibi oldukça bu iç potansiyelin farkına varır.
“Sen yüzünü Hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (30/Rum, 30).
Psikiyatrın ayetle bitirdiği bu söz, doktoru etkiler ve teşekkür ederek ayrılır.
O böylelikle, rüyayla başlayan rasyonel çabasının kesinliğe dönüştüğünü anlamış olur.
İnsan, düşünce, inanç ve kültürüyle doğduğu yere ait…
Doğup büyüdüğü yerin yaşam tarzını sahiplenir.
Ve bütün bunlar, insanın doğrularını oluşturur.
Dünyadaki milyarlarca farklı insan, yine bir o kadar doğruya sahip…
Herkes kendi doğrularını yaşam tarzına dönüştürmek isterse kaos çıkar.
Bu yüzden her insan kendi doğrusunu bir başkasına dikte etmeden birlikte yaşamanın becerisini gösterebilmeli…