DEPREM KADER MİDİR!?
Yakın tarihimizde yaşanan bazı depremler ve bugünlerde yaşadığımız derin acı
▪︎KOCAELİ/GÖLCÜK DEPREMİ
17 Ağustos 1999 Kocaeli/Gölcük depremi, 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03.02’de meydana geldi. Kocaeli/Gölcük
merkezli deprem 7,4 büyüklüğünde yaşandı, büyük çapta can ve mal kaybına neden oldu.
2010 yılında yayımlanan Meclis araştırması raporuna göre 18.373 kişi öldü. 48.901 kişi de yaralandı.
505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 işyeri hasar gördü. Yaklaşık 17.000.000 insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği ve gerekse de neden olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Depremin Türkiye’nin önemli bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması, ülkede büyük sıkıntılara neden olmuştur.
Depremden sonra yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2.100 dava açılmıştır. Bu davalardan 1.800’ü kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen şartlı salıverme ile cezasız sonuçlanmıştır. Geriye kalan davalardan da sonuç çıkmamıştır.
▪︎ DÜZCE DEPREMİ
1999 Düzce Depremi, 12 Kasım 1999 Cuma günü Saat: 18.57’de aletsel büyüklüğü 7,2 ve merkez üssü Düzce olan deprem, 30 saniye süreyle etkili olan ve pek çok ilde hissedildi.
Başbakanlık kriz yönetim merkezinin açıklamasına göre; 845 ölü, 4948 yaralı, depremde hasar gören ve yıkılması gereken bina sayısı 3.395, yıkık ya da ağır hasarlı ev sayısı 12.939, iş yeri sayısı ise 2450’dır. Depremden sonra Bolu’ya bağlı Düzce ilçesi, Türkiye’nin 81. ili yapıldı.
▪︎ VAN DEPREMİ
Van depremi; 23 Ekim 2011 günü Türkiye Saati ile 13:41’de meydana gelen ve 25 saniye süren depremin merkez üssü Van’a 17 kilometre uzaklıktaki Tabanlı köyüdür. Yapılan değerlendirmelerde depremin büyüklüğü 7.2 olarak duyuruldu.
23 Ekim ve 9 Kasım 2011 depremlerinde toplam 644 insan hayatını kaybetmiş, 1966 kişi yaralanmış ve 252 vatandaşımız ise enkazdan sağ olarak kurtarılmıştır.
▪︎ ELAZIĞ VE MALATYA DEPREMİ
24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ ve Malatya illerimizde meydana gelen deprem, millet olarak bizlere derin bir hüzün ve acı yaşattı.
24 Ocak 2020 tarihinde yerel saatle 20.55’te Elazığ ilinde meydana gelen ve başta Elazığ ve Malatya olmak üzere tüm Doğu Anadolu Bölgesi’ni etkisi altına alan merkez üssü Elazığ’nın Sivrice ilçesine
bağlı Çevrimtaş köyü olan ve yaklaşık 22 saniye kadar süren bir depremdir. Kandilli Rasathanesi, depremin büyüklüğünü 6,8 olarak açıkladı.
Elazığ’da 38 kişi, 4 kişi de Malatya’da olmak üzere 41 kişi hayatını kaybetti, 1607 kişi de yaralandı.
… VE PAZARCIK-ELBİSTAN DEPREMİ
06 Şubat 2023 tarihinde milletimize derin acı yaşatan çok büyük iki deprem yaşandı…
Kahramanmaraş/ Pazarcık!-Elbistan
Gaziantep
Hatay
Malatya
Adıyaman
Kilis
Adana
Osmaniye
Diyarbakır
Şanlıurfa
Tam 10 şehrimizde yıkım yaşatan büyük iki deprem!
93.000 km2’lik bir alan,
Bir çok ülkeden büyük bir alan!
10 Şehir, 123 İlçe ve en az 2 bin kadar köy!
13.5 milyon nüfusun yaşadığı alan,
9 saat aralıklarla 2 büyük deprem! Ve yüzlerce artçı deprem!
7.7… Saat: 04.17… 06.02.2023
7.6… Saat: 13. 24… 07.02.2923
…Ve
Ağır kış şartları,
Çok soğuk ve deprem nedeniyle kapanan yollar,
Yıkılan Havalimanları…
6.444 bina yıkılmış!
Deprem gib beklenmedik bir müsibet karşısında devlet ve millet olarak şok yaşadık!
Ama devletimiz bütün kurumlarıyla görev başında, millet ise hem ayakta ve hem de topyekun seferber!
Kabul etmeliyiz ki, deprem bir gerçek! Dünyanın bir gerçeği… Çünkü biliyoruz ki, yerin belli katmanlarında faylar var. Ve bu faylar kırıldığında yeryüzü sarsılıyor. Bu sarsılmalar sonucunda da can ve mal kaybı oluyor.
Bu sarsılmanın bir faydası var mı? Dünyada bu fayların yaratılmış nedeni nedir? Bu konu veya bu sorulara uzmanların verebilecekleri cevaplarla aydınlanacağız.
Deniliyor ki, dünyada yaşanan kötülüklere karşı Allah’ın bir uyarısıdır? Kainatı ve kainatın küçük bir parçası olan dünyamızı yöneten Allah, neden bunu yapar? Onu sorgulama hak ve yetkimiz yoktur! Ancak kanaatimce deprem de diğer tabii afetler gibi bir uyarıdır!
Ders alıyor muyuz? Bu soruya da “evet!” demek mümkün değildir.
Bu durumu daha iyi anlamak için aşağıda arzedilen Ayetlerin verdiği mesajları görmek ve düşünmek gerekir.
Hac, 22/1
Zilzal, 99/1-2
Bakara, 2/214
Ahzab, 33/11-12
Ancak bunu kabul etmeliyiz ki, deprem öldürmüyor, almadığımız tedbirler ve ihmallerimiz öldürüyor.
Tabii afetler olmasın diye dua ediyoruz. Elbette ki, dua edeceğiz. Çünkü dua mü’minin silahıdır. Ancak dua; Allah’a iş buyurmak değil, iş yaparken Allah’tan güç (yardım) istemektir. Hiç bir tedbir almadan sadece dua etmek, Rabbimizin istediği bir yol değildir. Elbette ki Rabbimiz, “duanız olmasaydı, ben size ne diye değer vereyim?” (Furkan, 25/77) diyor ve bizim dua etmemizi istiyor ki, duamızı kabul edebilsin!
Dua eylemdir!
Dua; Allah’a iş buyurmak değil, “Allah’ım bizi koru!” demek değil, düzgün iş yaparken Allah’tan güç (yardım) istemektir!
Kur’an’ın ifadesiyle hala akletmiyoruz?
Türkiye’de Yapı Denetim Sistemi ahlaken çökmüştür.
Belediyeler bu konuda ciddiyet ortaya koymuyorlar.
Zemin etütleri ciddi olarak yapılmamaktadır…
Müteahhhitler büyük çoğunlukla son derece haram kazanç peşinde…
İlgili yetkililer nasıl iskan raporu veriyor anlamak mümkün değildir! Bir şeyler dönüyor! ama ne dönüyor bilmiyoruz!?
Fakat bildiğimiz bir şey var, kendimize zulmediyoruz.
İnsanların hayatına sebep oluyoruz.
Hakk’a riayet etmiyoruz!
Ders almıyoruz.
Allah’tan korkmuyoruz ve kirlenmişiz!?
Ve Allah nezdinde büyük günah işliyoruz!
Tedbirlerimizi artık yeniden gözden geçirmeliyiz. Deprem yönetmeliği tekrar güncellenmelidir. Sonra ilahi takdire teslim olalım.
Allah, hepimize merhametiyle muamele eylesin ve yaşadıklarımızdan ders alarak imtihanımızı başarıyla verebilelim inşaallah!
Her konuda olduğu gibi deprem konusunda da söylenecek çok şey var:
Devletin rahatlığı,
Yöneticilerin ehliyetsizliği,
Bürokratların sorumsuzluğu,
Dünyevileşen insanımızın rantiyeciliği,
Müteahhitlerin çok kazanma hırsı…
Bütün bunların tek ortak adı var:
Ahlak zaafiyeti!
Aslında başka depremler yaşıyoruz:
Ahlak depremi…
İman depremi…
Hukuk depremi…
Demokrasi depremi…
Bilim depremi…
Adalet depremi…
Akıl depremi…
Vicdan depremi…
Bu depremler için de yardıma koşmalıyız!?
▪︎ Bakın Rabbimiz ne diyor?!
“Biz bütün bu kavimlerin her birini suçlarından/günahlarından dolayı cezalandırdık. Helak olup giden o kavimlerden kiminin üzerine taş yağdırdık, kimini korkunç bir deprem imha etti, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de sulara gömdük. (Bilin ki,) Allah onlara asla zulmetmiş değildir, asıl onlar kendilerine zulmetmişlerdir!”
Ankebut, 29/40
“Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar.”
A’raf, 7/91
“Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Musa dedi ki:
“Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helak edecek misin?
Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin.
Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin!”
A’raf, 7/155
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!”
Hac, 22/1
▪︎ KADER
Kader; ileride meydana gelecek her şeyin önceden bilinerek Allah tarafından takdir ve tespit edilmesidir.
Bilinen ve tesbit edilen her şeyin zamanı geldiğinde yine Allah tarafından yaratılmasıdır.
Kader, Allah’ın ilim sıfatına, Kaza da Tekvin sıfatına raci’dir.
İnsanın geleceğini önceden sadece Allah bilir.
Kader, Allah’ın önceden bilmesi ve Kaza da bilinenlerin gerçekleşmesinde insan bir aktör gibidir. Ne var ki, elinde senaryo yoktur. Ancak eğer elinde senaryo olsaydı, aynen oynamak zorunda kalırdı.
İrade ise insanın dış dünyası ile ilişkilerinde beliren içsel bir kuvvettir. Kazanılmış değil, verilmiştir. Bu bakımdan insana verilen bir emanettir. Bu emanet, insanın cuz’i iradesi ile hareket bulur. Bu hareket yol göstericidir.
Kader’e iman, insan iradesine sağlamlık, yüreğine cesaret ve ruhuna istikrar kazandırır.
İslam’daki kader anlayışı insanı tembel, atıl, miskin ve çekingen değil, faal, hamleci ve atak yapar.
“Biz, her şeyi bir kaderle (bir ölçüye göre) yarattık.”
Kamer, 54/49
Kader vardır. Fakat Kader, Allah’ın ezeli bilgisi ve her şeyi bir hesaba/ölçüye göre yaratmış olması, olmuş ve olacak her şeyi bilmesi demektir.
Kur’an-ı Kerim’de Kaza ve Kader’e iman konusunda her hangi bir Ayet yoktur. Müslümanın amentüsüne Kaza ve Kader konusu sonradan ilave edilmiştir.
İslam dünyası ve Müslümanlar olarak; Kader konusunu yanlış anladığımız ve yanlış uyguladığımız için bugün yaşadığımızı yaşıyoruz!
“Ne yapayim, alın yazım bu imiş!?” demek zillettir, Kader değildir. Ne yaparsan, Allah senin için onu yaratır. Senin ne yapacağını Allah’ın bilmesi, Allah’ın sorumlu olması anlamına gelmez. Kim ne yaparsa ondan sorumludur!
“Hiç bir şey yapma, sadece dua et, yani yan yat! Her şeyi Allah’a havale et!”
Hiç bir Peygamber mücadele vermeden sadece dua ederek muzaffer olmamıştır…
Allah bize akıl ve irade vermiş!
Neyi yapacağımızı ve neyi yapamayacağımızı de gönderdiği din ile bildirmiş!
İyilik yaparsak karşılığında ne alacağımızı ve kötülük yaparsak hangi cezamız olacağını da bildirmiş!
Ve İnsan olarak hür bırakılmışız, kendi irademizle başbaşa…
Biz ne dilersek/istersek Allah bizim için onu yaratır…
Yapan biziz ve sorumluluk bize aittir…
Allah için zaman söz konusu değildir…
Biz dünü yaşadığımız için biliyoruz. Şu anı yaşadığımız için biliyoruz. Yarını da yaşarken bilmiş olacağız. Allah ise bizim hayatımıza kuş bakışı hakim ve ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı biliyor. Allah’ın her şeyi bilmesi O’nu sorumlu kılmaz… Yapan biziz, sorumlu olan biziz ve sonucuna katlanacak olan da biziz…
Hata edersek bedelini ödeyecek de biziz…
İyi şeyler yaparsak kazanacağımız da bizim…
Kader dediğimiz olay budur.
Hayatımızda yaşadığımız her şeyin bir kelimeyle adı kader!
“Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.”
İsra, 17/13
İnsan; anne, babasını seçemez, ölümünün nasıl ve nerde olacağını bilemez ve bu konuda herhangi bir iradesi de yoktur. Geriye kalanlar şartları, olanakları ve gücüyle orantılıdır. Orantılıdır diyorum, az veya çok, kıymetli veya kıymetsiz, verimli veya verimsiz, kaliteli veya kalitesiz vs. Hayat ve çevresi; kendi çaba, eğitimi, farkındalığı, ufku ve vizyonuyla ilgilidir.
Buna evlenmek için seçtiğiniz aday da dahildir.
Elbette ki, gücünüzün yetmediği şeyler olacak, işte bu da sizin imtihanınızdır! Orada da yapacağınız hamleler size rızayı kazanıp kazanmadığınızı belirleyecek ki, bu da sizin elinizdedir.
Kader ise çoğunluğa, “başınıza gelenler ellerinizle yaptıklarınızladır” Ayetinde bildirdiği gibi, ellerimizle yaptıklarımız ve ellerimizin de imtihan olarak, uzanamayacağı şeylerin Allah tarafından bilinmesidir.
Kader, Allah’ın ilmi ile olan bir durumdur. Yani Allah’ın bizim yaptıklarımızı ilim sıfatıyla bilmesidir, önceden tasarladığı hayatlar değildir.
▪︎ Depremler (ve buna bağlı ölümler) de Allah’ın değişmez bir kaderidir. Yani bunların hepsi Takdir-i ilahi’dir. Çünkü Allah her şeyi bir kadere (ölçüye ve yasaya) göre yaratmıştır.
Bu bağlamda kainatta hiçbir şey/olay yoktur ki, Takdir-i İlahi olmasın!
Su 100 derecede kaynar, suyun kaldırma kuvveti vardır, belli bir hacmi/kütlesi bulunan cisimler yerküre tarafından çekilir, çünkü yerin çekim gücü vardır. Kaynayan suya elini koyarsan elin haşlanır…
İşte bunlar gibi; belli bölgelerde fay hatları bulunur ve bunlar belli aralıklarla kırılır, yani fay hatları olan bölgelerde belli aralıklarla deprem/zelzele olur. Eğer bu bölgelerde ev/bina yaparsanız, üstelik de bu evleri olması gereken ölçülerde (miktarda/kaderde) yapmazsanız, her fay kırıldığında bu binalar da kırılır/yıkılır. Ve içinde iseniz enkaz altında kalırsınız, başınıza beton düşer, duvar çöker, ezilirsiniz ve ölürsünüz… Bunlar Allah’ın değişmez yasalarıdır, kaderidir, yani Takdir-i İlahi’dir.
Bu kaderi değiştiremezsin, ta ki fay hattında bina yapmayıncaya veya bu binaları 8-9 şiddetindeki depremlere dayanıklı ölçülerde (Kader’de) yapıncaya kadar!?
Siz eğer fay hattına yakın bir alanda, zemini muhallebi gibi kaygan olan bir bina yaparsanız ve üstelik de bu binaları zemine uygun bir donatı ile yapmazsanız, demirini/betonunu eksik kullanırsanız! Yani Allah’ın koyduğu Jeolojik ve Sismolojik yasalara (Kader’e) uymaz iseniz, tabi ki depreme yakalanacak ve tabi ki enkaz altında kalacaksınız, belki de öleceksiniz!
Takdir-i İlahi işte, ne yaparsın!?
İlgili Ayetler:
“Şüphesiz ki biz her şeyi bir ölçüye/kadere göre yarattık.”
Kamer, 54/49
“Sizi balçıktan yaratan Odur, sonra O sizin için bir Ecel belirlemiştir. Başka bir ecel (Ecel-i Müsemma) da O’nun katındadır.”
En’am, 6/2
“Sizi yaratan O’dur. O önce topraktan sonra nutfeden sonra da alakadan yaratır. Sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarır. Sonra güçlü döneminize ulaşır ve nihayetinde de yaşlı/ihtiyar olursunuz. Bazılarınız da daha önce vefat eder. Böylece belirlenmiş ecelinize (Ecel-i Müsemma’nıza) ulaşmış olursunuz, ki (bunları düşünerek) belki aklınızı kullanırsınız (diye).”
Mü’min, 40/67
“(Nuh kavmine şöyle demişti) “Ey kavmim! Ben size gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. Allah’a kulluk edin, O’ndan çekinin ve bana itaat edin. Ki, Allah günahlarınızı bağışlasın ve sizi belirlenmiş ecelinize (Ecel-i musemma’nıza) kadar yaşatsın. Ne ki Allah’ın belirlediği ecel gelince asla tehir olmaz. Keşke bunun bilincinde olsaydınız!”
Nuh, 71/2-4
Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar