SALKIM SAÇAK
Kainatta bir sır odası vardı.
Oradan ne kadar kaçılırdı ki?
Dönüp dolaşacağımız yer orası iken,
Yüreğimde ince bir sızı,
Acıtmaz içimi hiçbir kurşun izi.
Salkım saçak inecekken toprağa.
Gözyaşlarım dokundu yaprağa.
Tuttu yine beni derin bir ağrı.
Bu yolun sonu kasımpatı…
Hayrettin amca da bu yolu çok atladı.
Balkonuma bu görüntü her an yansırdı.
Sahi sokaktaki bu ayak izleri onun olmalı.
Senelerin vurdumduymazı.
Padişahın buyruğu,
Gencecik kızların kulak kesilişleri
Ve akşama zafer çığlıkları…
İçimdeki bu yolda olma arzusu,
Yolcu olma meşalaleri…
Elimde sağ tarafımdan verilen bir berat…
Kırmızı leylaklar ve çağlayan ırmaklar…
Bir kör karanlık…
İçerisinde atılmayı bekleyen baykuşlar,
Ve yine salkım saçak zafer çığlıkları…
Sükutta hiç böyle görünmezdi Elizabeth,
Bir padişah otağı,anca bir ağaca susardı.
Bilmukabele hayran olunan bu gökyüzü de,
Bir hilale vurgundu bu sessiz semtte.
Toplamak yok, salkımsaçak yerde kaldı bütün TEZAHÜR.
Sus gönlümün ceylanı.
Sükutta var bugün padişah buyruğu.