Z Kuşağının Zihin Dünyasındaki Kırılmalar
Z kuşağı, 2000 ve sonrasında doğmuş kişiler…
“Kristal Nesil” olarak da adlandırılır.
Bilgi, bilim, teknoloji ve internet ağının kucağına doğduğu için olağanüstü özellikler sergileyebilir.
Akıllı telefon ve bilgisayarlara olan ilgileri ve sosyal ağları kontrol etme alışkanlıkları sayesinde dış dünyaya daha açıktırlar.
Dijital ortamın belirleyici olduğu meslekleri tercih ederler.
Anlık ve spontane gelişmeler ışığında düşünür, konuşur ve davranır.
Bir metni okurken veya bir şeyi izlerken karşısındaki bilginin “sahte” veya konuyla alakasız olduğunu anlayabilecek güçlü sezgiye sahiptirler.
Ünlülere hayranlık duymak, sosyal medyada çok sayıda “like” almak, izlenme ve daha fazla sayıda takipçiye sahip olma duygusu, onlar için en büyük zevktir.
Bir gün meşhur olma hayalleri hiç sönmez ve tükenmez. Model aldıkları ünlüler, onların gözünde olmak istedikleri rol modellerdir.
Bütün bu özellikler onları, Batı Dünyasının gözünde ekonomik ve politik kazanımlar elde etme yönünde bir cazibe merkezi haline getirir.
Batı Dünyası, özellikle oyun ve filmler üzerinden gerçeklikten kopuk mitolojik unsurlarla bu gençlerin zihin dünyasında kırılmalara sebep olurlar.
Bu kırılmaları yaşayan zihinler, sahip oldukları büyük özgüven sayesinde kullanılmaya ve tanrılaşmaya doğru evrilirler farkına varmadan…
Böylelikle bir yandan onlardan elde edilen ekonomik ve siyasal kazanımlarla istenmeyen siyasal sistem ve kişiler değiştirilirken diğer yandan da tekrar kullanmak üzere gerçeklikten kopuk bir şekilde tanrılaştırılırlar.
Bu durumu Harari’nin “Homo Deus (İnsan Tanrı)” eserinde görmek mümkündür.
Mitolojik Tanrılaşmayı Anlatan Bazı Filmler
Transcendence, Yıldız Savaşları, Terminatör, The Matrix, Avatar, Gattaca, Wall-E, Metropolis, 2001: Bir Uzay Destanı, X-Men, Blade Runner, Tron, Robo Cop, Simone, Suretler, Yapay Zekâ, I Robot, Iron Man, Alacakaranlık Efsanesi, Kurt Adam, Ex Machina, Çelik Yumruklar, Ghost in the Shell, Dr. Strange gibi birçok film, ölümlü ve kusurlu olan insanı eksikliklerinden kurtarıp mükemmel bir yapıyla bütünleşebilmesini anlatır.
Örneğin: “Transcendence” filminde ölen bir bilim insanı yapay zekâ hâline getirilir. Ve o, “kusurlu” olan dünyayı ele geçirmeye çalışarak orada farklı bir insani yaşam ve Ekoloji inşa etmeyi amaçlar.
Böylece yeniden Dizayn edilen dünyada Tanrı’nın gerçekleştiremediği mükemmellik yaratılmak istenir.
Bu bağlamda Hollywood’un en önemli temalarından biri olan “Süper Kahramanların” transhümanist (insan ötesi) bir anlayışı yansıttığını ifade etmek gerekir.
Dolayısıyla tüm bu filmler, âdeta gerçekleşecek “evrim” sonucunda insanın Tanrı’nın kurduğu düzene ihtiyacı kalmayacağı yönünde bir anlatı geliştirerek seyircinin bakışını farklı bir yöne kaydırır.(1)
Ünlü psikanalist Jung, “Sinemanın geniş kitlelere ulaşan ve kolektif bilinçdışının etkilerinin ve özelliklerinin yansıtılmasında ve anlaşılmasında önemli bir rol üstlendiğini” söyler.
Yine Jung’a göre seyirciler, beyazperde karşısında kurmaca dünyalarla karşılaşarak, başka sanat dallarından farklı olarak, ruhsal açıdan, bilinç ve bilinçdışı arasındaki sınırların ortadan kalktığı bir ortamı deneyimler.(2)
(1). (Ahmet Dağ, “Sinema ve Romanda Transhümanizm: ‘Blade Runner’ Filmi ve ‘Neuromancer’ Roman Örneği”, Rumelide Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 11 (2018), 90-97; Mustafa Sarmış, a.g.e., s.139.)
(2). (Mehmet Zafer İnanlar, Din-Mitos İlişkisi: Hıristiyanlık Örneği. A.Ü.S.B.F Doktora Tezi, Tezi, 2015, s.228-230.)