Beden İşgal Olunca İnsan Şehit Olur, Zihin İşgal Olunca İnsan Ziyan Olur.
Filistin, ümmetin kanayan yaralarından bir yurt…. Vicdanın unutulduğu, insanlığın kabul görmediği, batılı veya doğulu hemen herkes tarafından zulme karşı üç maymunun oynandığı ümmetin bir bölgesi.
Modernlikte gelişmiş, medeniyette barbarlaşmış, insanlığını kendisi gibi olanlara sunan, kendisi gibi olmayanlara kan kusan, medeniyetini kan, zulüm, hırsızlık ve nefisizm üzerine kuran batılılar…
Kendi varlığını ötekinin yokluğu üzerine kuran Siyonizm ve aklını ve kalbini karartan batılı destekçileri. Hepsi bir olmuş, çembere aldıkları bir avuç müslümanı yok etmeye çalışmaktadırlar. Bu zulmü gizliden gizliye değil, yaklaşık 100 yıldır açıktan açığa yapmaktadırlar.
Sanıyorlar ki, Müslümanları öldürdükçe yok olacaklar. Halbuki yok sayıldıkça çoğalan, vuruldukça güçlenen bir ümmet olduğumuzu unutmuşlar. Filistin kanayan bir bölgemiz, orada nice kardeşlerimiz şehit olmaktadır, Rab’lerine verdikleri sözü yerine getirmektedirler. Kimileri de verdikleri sözü yerine getirmek için sıra beklemektedirler. O şehitlerin ve şehit olmayı bekleyenlerin büyüklüğünü anlatma küçüklüğüne düşmeyeceğim. Çünkü 100 yıldır büyüklerin büyüklüğünü anlatarak kendimizi avutuyoruz, onların büyüklüğü üzerinden nefsimizi rahatlatıyor ve vicdanımızı susturuyoruz, sonrasında da hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Kardeşlerimiz şehit olarak Peygamberlerin bile gıpta ettiği en yüce makama ulaştılar, onlar için dünya sürgünü ve cehennem sıkıntısı kalktı. Rab’leri onlardan razı olarak girin cennetime diyecek ve onlar ebedi saadete erecekler. Bedene yapılan işkence, zulüm ve işgal onları şehitliğe yüceltti. Onların bu imtihanı başarı ile geçtiğine inanıyoruz, gelelim bizim bahtsız ahvalimize…
Bize ne oldu da Rabbim Allah’tır diyenler ateşe atılırken, fosfor bombaları ile bedenler eritilirken, masum insanlar feryad figan ile şehit edilirken, kadınlar ve çocuklar en aşağılık yöntemler ile şehadete giderken biz sustuk! Peki ümmetin suskunluğunu Rabbine şikayet etmeye gidenlerin sayısını biliyor muyuz? Bu zulümleri görmezden gelmeyi nasıl kabullendik? Rabbimizden hiç mi korkmuyoruz? Ahirette bunun hesabı sorulduğunda ne cevap vereceğiz? Bu konuyu hiç mi düşünmüyoruz? Halbuki düşünen topluluklar için kurtuluş kapısı açık olacaktır, düşünmeyenler için değil…
Hani bizler bir vücudun organları gibiydik? Hani Dünya’nın öbür ucunda bir mazlumun ahı duyulsa kendi acımız gibi tepki verecektik? Hani biz bir ümmet idik, her tarafta tek bir yumruk idik? Haşlanan kurbağa sendromuna yakalandık, zihinler yavaş yavaş işgal edilince bizden bene, benden de nefsimizin dipsiz kuyularına düştük. Eskiden herkesi gözetirdik, şimdi kendimizi dahi gözetemiyoruz.
Şeytanın kuklası, nefsin esiri olunca akıl ve kalp gözümüz karardı, sonrasında ise yanlış davranışlar zinciri ile devam edildi. Aklımız ideolojiler ile, kalbimiz nefsin ihtirasları ile işgal edilince yanlış davranışları benimsedik. Böylece zihinler işgal edilmiş oldu. Zihin işgal olunca kalp gözü kör oldu, beden gözü tavşan uykusuna daldı.
Haramlara, günahlara, zulümlere ses çıkarmayan, Rabbi’nin emirlerini dikkate almayan, yasaklarını çiğneyen insanlara dönüştük. Kalp neye inanırsa göz onu görür demişler, kalbimiz işgal edilince görecek gözümüz kalır mı? Kalmaz elbette…
Nefsin ve şeytanın ihtirasları ve onların iki ayaklı destekçileri, vahiysiz ve rahmetsiz fikir akımları, Rabbinin nizamına karşı nizam inşa edenlerin projeleri, dünyalık sıkıntılar vb. etkenler yüzünden zihinlerimiz işgal edildi. Doğruyu yanlıştan, aydınlığı karanlıktan, hakikati batıldan ayırt edecek bir kabiliyetimiz kalmadı. Tepki gösterecek bütün organlarımız duyarsızlaştırıldı. Artık zulüm normal, zalime tepki anormal bir durum olarak kabul görmeye başladı.
Böylece bazıları hakikati görmüyor, hakikati görenlerde kınama mesajlarından öteye geçmiyor. Zulüm kendi cinsiyle ortadan kalkar. Kınama mesajından korkacak olan kan döker mi? İTÖ’nün (İsrail terör örgütünün) kınama mesajı ile durmayacağını yaklaşık 100 yıldır anlamadık mı? İTÖ’nün anlayacağı tek bir dil var, o da kan… İsrail tarih boyunca nasihat ile düzelen bir topluluk olmadı, başlarında kılıç gördükçe insan gibi davranmaya başladılar. Onların bu zulmüne kınama mesajları ile değil, güç ile karşılık vermek zorundayız.
Sonuç itibariyle Allah’ın bize yüklediği sorumluluğu terk edince hem dünya hem de ahiret açısından ziyan olduk. Dünyalık açıdan çekirge sürüsü gibi çok ama bir kıymeti olmayan, selin sürüklediği çer çöp gibi çok ama sözü dinlenmeyen, hayvandan aşağı muamele gören insanlara dönüştük. Ahiret açısından ise sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz için ve zulümlere karşı çıkmadığımız için Allah katında kıymeti olmayan insanlardan olduk. Böylece mazlum kardeşlerimiz ölünce şehit oluyorlar, biz ölünce ziyan oluyoruz.