Bediüzzaman’ın Eyalet Sistemi Hakkındaki Düşünceleri
Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük İslam alimlerden birisi Bediüzzaman Said Nursi’dir. Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğmuş ve bölge insanını maddi ve mavevi yönden irşad etmiştir. Aynı zamanda Birinci Dünya Savaşında Gönüllü Alay Komutanı olarak Ruslara karşı savaşmış ve başarılarından dolayı savaş madalyası almıştır.
Bediüzzaman, Osmanlı Devleti zamanında medrese hocası olarak yüzlerce talebe yetiştirdikten sonra şarkta din ve fen ilimlerinin okutulduğu bir darülfünun yani bugünkü adıyla bir üniversite kurmak için çalışmıştı. Cumhuriyet kurulduktan sonra da Meclisten bu konuda karar çıkarmışsa da “tekke ve medreselerin kapatılması” bahane edilerek bu çok hayırlı ve güzel çaba başarılı olamamıştır.
Bediüzzaman, Türkiye’nin siyasi hayatına çok büyük katkılar sunmuştur. Bunlardan sadece bir tanesi de devletin üniter yapısının muhafaza edilmesi olmuştur. Ademi merkeziyete yani eyalet sistemine karşı çıkarak Müslümanların birlik ve beraberlik içinde kalması için çalışmıştır.
Bundan 110 yıl önce de aynı görüşler dile getirilmekteydi. Özellikle “Ahrar” partisinin kurucu ve yöneticilerinden olan Prens Sabahattin, eyalet sistemini savunuyor bunun için kamuoyu meydana getirmeye çalışıyordu.
Yerinden yönetim ve daha çabuk karar alma konularında ileri sürülen faydalarına karşılık ülkemizin bölünüp parçalanmasını önlemek adına eyalet sisteminin son derece zararlı olduğunu gören Bediüzzaman, Prens Sabahattin’i gayet nazik bir şekilde uyarmıştır. Ademi merkeziyetin “zenb-i azim” yani “büyük günah” olduğunu dile getiren Bediüzzaman, Batılı ülkelerin Müslümanları bölüp parçalayarak ortadan kaldırma planlarına bu şekilde karşı çıkmıştır.
Günümüzde de neredeyse aynı plan ve bölücülük emelleri yürürlüktedir. 300 milyonluk Türk ve yine 300 milyonluk Arap dünyası halen karmakarışık bir vaziyette gayrimüslim devletlerin oyuncağı olmuş durumdadır. Bu devletler ve süper güçler diş geçirmekte en çok zorlandıkları Türkiye’yi parçalayabilmek için akla gelmedik yöntemleri uygulamaktadırlar.
Bunlardan sadece bir tanesi çeşitli ülkelere dağılmış Kürt Müslümanlarına bir devlet vaat ederek İslam aleminin en karmaşık coğrafyası olan Ortadoğu’yu yine kan gölüne çevirmek istemektedirler. Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ta diğer Müslümanlarla kaynaşmış olan Kürtleri, “Büyük Kürdistan” devleti adı altında bir hayalle kandırmaya çalışmaktadırlar.
İslam düşmanları karşılarında bu coğrafyayı ve insanlarını çok iyi tanıyan Bediüzzaman Said Nursi’yi bulmuş hayallerine bir türlü ulaşamamışlardır. Bu konuda yani eyalet sisteminin zararlarının anlaşılması için Bediüzzaman’ın eserlerinden istifade ederek çok sayıda makale kaleme aldım. İsteyenler Yeni Akit Gazetesinin internet arşivlerinden okuyabilirler. Burada kısa olarak özetlemek gerekirse; şu hususları tekrarlayabiliriz.
Ülkemizde çok farklı unsurlardan meydana gelmiş kökenleri ve dilleri farklı çok sayıda halk yaşamaktadır. Etnik köken olarak çok farklı kültürden gelen bu insanları tek vatan ve bayrak altında birleştirecek en önemli unsur din birliğidir.
Devletimizin ve üniversitelerin “Bu zamanın en önemli farz vazifesi İttihadı İslam’dır (İslam Birliğidir)” diyen Bediüzzaman’a artık daha fazla rağbet etmelidir. Bu konuda yazmış olduğu eserler yüz yıldan fazla bir zamandan beri kamuoyunun önünde ve milyonlarca kişi tarafından okunmaktadır. Fakat ne yazık ki İslam’a olan gönül bağından ve dolayı Bediüzzaman’ın eserleri, bir çok kişi tarafından görmezlikten gelinmektedir.
Allah, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’dan razı olsun. Bediüzzaman’ın eserlerini Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesinde büyük emeği geçmiştir. Ayasofya’yı da ibadete açtığı için kendisine bir çok kişi gibi minnettarım. Siyasi konulardaki eleştirilerimden dolayı siyasetçiler ne kadar tepki gösterirlerse göstersinler ölene kadar yine oyumu seve seve Erdoğan lehinde kullanırım. Burası çok açıktır.
Devlet vazifesini yapmıştır. Lakin üniversite ve araştırma kuruluşları dünyada eşi görülmemiş bir bağnazlık içerisindedir. Bediüzzaman gibi bir büyük İslam aliminin eserlerinden istifade etmeyi hala düşünmemektedirler.
Ülkemizin birlik ve beraberlik içinde bulunması ve 40 yıldan beri PKK terör örgütü tarafından akıtılan kanın durdurulması açısından en önemli kaynaklarımızdan biri Risale-i Nur eserleridir. Bu muhteşem külliyatı, iman konusundaki yoğunluğundan dolayı isterlerse sevmesinler. Kimsenin benim gibi hayran olması gerekmez. Fakat Bediüzzaman Said Nursi’nin bu eserlerinden istifade etmek bu vatanda yaşayan insanların üzerine bir borçtur.
Belki de bugün Bediüzzaman olmasa idi Güneydoğu illerimiz kan gölü haline gelecekti. Çünkü ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler bu bölgede bir Kürdistan eyaleti meydana getirmek için yıllar boyunca oluk gibi para dökmüşlerdir. Eyalet kurulduktan sonraki adımda ise devlet şekline dönüşecek bir yapı ve sonrasında dünyanın bir çok bölgesinde olduğu gibi bitmeyecek savaşların meydana gelmesidir.
Halbuki böylesine tehlikeli bir hayale gerek yoktur. Bin yıldan fazla bir zamandan beri kurulan Türk Devletleri içerisinde huzur ve barış içinde yaşayan diğer küçük unsurlar gibi Kürtlerinde aynı ülkede barış içinde yaşaması için çalışmak gereklidir. Ay Yıldızlı bayrak sadece Türk milletinin değil; bütün Müslümanların ortak bayrağıdır. Zira “Hilal” İslam’ı sembolize etmektedir.
Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra neredeyse iki yüzyıl boyunca Anadolu’da kan gövdeyi götürmüştür. “Tavaif-i mülük kavgası” adı verilen yani kardeşler arasında malın mülkün paylaşılamamasından doğan savaşlar, İslam’ın cihangir ordusu olan Türkleri yiyip bitirmiştir. Nihayetinde Birinci (Çelebi) Mehmet, İkinci (Fatih) Mehmet ve Yavuz Sultan Selim Han, Osmanlı Devletini derleyip toparlayarak ülkeyi tek bir çatı halinde tutmayı becerebilmişlerdir. Allah onlardan da razı olsun…
İşte, huzur ve güvenlik içinde yaşamanın en önemli şartlarından bir tanesi üniter yapı iledir. Adem-i merkeziyet gibi yani merkezden bağımsız eyaletlerin ortaya çıkması ülkemizi yeniden karışıklığa ve kan gölüne çevirecektir.
Bu hususu Amerikan İç savaşı örneği ile ayrıca izah edebiliriz. Savaşı Kuzeyliler yani Birleşik Devletler kazanmıştı lakin kayıplar ise korkunçtu. 110.000 kişisi çatışmada olmak üzere toplam 360.000 ölü ve 275.000 yaralı ve kayıp vermişlerdi. Konfederasyon’un da kayıpları büyüktü; 93 bini çatışmada olmak üzere toplam 260.000 ölü ve 137.000 yaralı ve kayıp vermişlerdi. Kısaca bir milyon insan kaybedilmişti. Bu yıkım ne yazık ki hala kimse tarafından dikkate alınmamaktadır. Tarih ibret alınsa tekerrür eder mi hiç?
Amerikan İç Savaşına karşılık bölgesel farklılıkları olmayan Avrupa’da tersine sonuçlar alınıyordu. Örneğin Almanya’da homojen bir yapı mevcuttu. Ülkenin kuzey veya güneyi ile doğu veya batısı arasında bir fark yoktu. Yüzlerce küçük devletçiklerden meydana gelen Alman prenslikleri, Prusya’nın önderliğinde “Almanya” adıyla birleşmişti. İki büyük dünya savaşından yenik olarak ayrılmasına rağmen eyalet sistemi bu ülkede başarılı sonuçlar doğurmuştu. Halen AB’nin motoru olan ve her bakımdan üstünlüğünü kuran Almanya, dünyanın büyük ve güçlü ülkelerinden bir tanesi olmuştur.
İşte eyalet sistemi ülke bölgesel farklılıklar giderildiğinde yani sosyal ve kültürel yönden birlik ve beraberlik içinde olduğu takdirde başarılı sonuçlar vermesi söz konusu olabilir. Böyle bir durumda ancak adem-i merkeziyet desteklenebilir ve başarılı sonuçlar doğuracağı beklenebilir.
Lakin Türkiye topraklarında Selçuklu Devletinin yıkılması ile ortaya çıkan ve 300 yıl devam eden beylikler arasındaki mücadeleye tekrar tanık olmak da mümkündür. Tavaif-i Mülük Kavgası adı verilen bu Türkler arasındaki iç savaşta; onca Müslümanın kanı akmış insanlar perişan olmuştu. Nihayet Osmanlı Devletinin sağduyulu padişahları birliği sağladı ve bugünlere kadar geldik. Eğer Yavuz Sultan Selim Han’ın;
İhtilâf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.
İttihadken savlet-i a’dâyı def’e çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni.
Diyerek dile getirdiği İttihad yani birlik ve beraberlik sağlanamamış olsaydı çok büyük acıları yine yaşayabilirdik. İşte bu nedenlerden dolayı üniter yapıyı muhafaza etme zorunluluğumuz vardır. Aksi takdirde aç kurtlar gibi ülkemizi parçalayarak bölmeye çalışan düşmanlara yem olma ihtimalimiz vardır.
Vakta ki; Türkiye, Almanya gibi homojen bir yapıya sahip olur yani kuzeyi, güneyi, doğu ve batısı ile birlikte bütünlük içinde olur, bölgesel farklılıklar giderilir, sosyal ve kültürel bakımdan eşitlik sağlanır işte o zaman eyalet sistemine geçilebilir. Aksi takdirde Prens Sabahattin’e yazılan mektuplarda olduğu gibi büyük bir günah işlenmiş olur, vesselam…