“Beni Neden Kimse Merak Etmiyor?”: Sessizlikte Kendini Bulmak
Hiç durduk yere telefonunu eline alıp bildirim var mı diye baktığın oldu mu?
Peki ya hiçbir şey yoksa o bomboş ekranda bir şeylerin eksik olduğunu hissettin mi?
Bazen elimiz telefona gidiyor. Sanki görünmeyen bir çağrı varmış gibi…
Belki bir mesaj, belki içten gelen bir “Nasılsın?” arayışı…
Oysa ekran çoğu zaman sessiz; tıpkı içimizde büyüyen bir boşluk gibi…
Bu sadece bir teknolojik alışkanlık mı, yoksa çok daha derinlerde yankılanan bir özlem mi?
Gündelik hayatın telaşı içinde çoğumuz yalnızlıkla karşı karşıya kalıyoruz. Kalabalıkların ortasında, dijital bağlantıların içinde bile hissedilen bir içsel kopukluk. Biri bizi hatırlasın, sorsun, özlesin…
Bu beklentiler insani ama çoğu zaman karşılıksız. Çünkü herkes kendi hikâyesinde başrol, başkalarının sahnesinde figüran olmaya zamanı yok…
Ama bu bir suçlama değil. Belki de bu sessizlik bize başka bir şeyi anlatmak istiyor: Kendimizi duymayı, kendimizi anlamayı…
Zira antik Yunan’dan bugüne filozoflar, yalnızlığın sadece bir eksiklik değil, bir fark ediş alanı olduğunu söylediler.
Stoacı filozof Epiktetos şöyle der: “Kendine yetmesini bilmeyen, başkasının ilgisine muhtaç kalır.”
Peki biz gerçekten kendimize yetmeyi öğrenebildik mi?
Modern insanın kırılganlıklarını saklaması, güçlü görünme çabası da aslında bu içsel özlemin bir kalkanı.
Her “iyiyim” deyişimizde belki de içimizden geçen şu: “Beni biri gerçekten görseydi, anlardı.”
Hepimiz bir paradoksun içindeyiz: Bir yandan özgürleşmek, “kimseye ihtiyaç duymamak”la övünürken; diğer yandan en derinde “Beni görün, beni duyun” diye haykırıyoruz. insanın doğasında var olan “ait olma” ihtiyacı çarpışıyor.
Peki bu çatışmada kaybeden kim?
Belki de cevap, Erich Fromm’un dediği gibi: “Yalnızlık korkusu, sevme yetimizi köreltiyor.”
Ancak tüm bu kırılganlık, insanı insan yapan şey: Camus’un Sisifos’u gibi, kayayı tepeye çıkarırken bile gülümseyebilmek.
Belki de o beklediğimiz mesaj gelmiyorsa, bunu bir eksiklik değil, “kendimizle konuşmaya davet” olarak görmeliyiz.
Antik Yunan’daki “Kendini bil” mottosu, tam da bu anlama işaret ediyor.
O halde sorgula kendini!
– Acaba biz de başkalarının telefonlarında sessiz bir umut mu yaratıyoruz?
– “Değerli hissedememe” korkusu, bizi gerçekten sevenleri görmemizi mi engelliyor?
– Gerçekten duyulmak mı istiyoruz yoksa algoritmaların bize sunduğu sahte aidiyetle mi yetiniyoruz?
Belki de o telefonun sessizliği, bize en çok ihtiyacımız olan kişiyle “kendimizle” konuşma fırsatı sunuyor. Rilke’nin “Yalnızlık, içimize dönebileceğimiz bir şölendir” sözünü hatırlatarak…
Evet, belki “Nasılsın?” sorusunu bekleyenler, önce kendilerine sormalı. Çünkü ancak o zaman, gerçekten duyan birinin sesi, içimizdeki sessizliği kıracak.
Telefonu bir kenara bırak. Pencereden dışarı bak. Orada, sen fark etmesen de seni bekleyen bir dünya var. Belki de “Nasılsın?” diyecek ilk kişi sen olmalısın…

7 Mayıs 2025
0 Yorum
8 Görüntülenme
“Beni Neden Kimse Merak Etmiyor?”: Sessizlikte Kendini Bulmak
tarafından Seyfettin Budak
“Beni Neden Kimse Merak Etmiyor?”: Sessizlikte Kendini Bulmak Hiç durduk yere telefonunu eline alıp bildirim var mı diye baktığın oldu mu? Peki ya hiçbir şey yoksa o bomboş ekranda bir şeylerin eksik olduğunu hissettin mi? Bazen elimiz telefona gidiyor. Sanki görünmeyen bir çağrı varmış gibi… Belki bir mesaj, belki içten gelen bir “Nasılsın?” arayışı… Oysa... Devamı