Bir Mahallenin Kalbinde Unutulmuş Çocukluk Hatıraları
Bir zamanlar sokaklar çocuk sesleriyle doluydu…
Lastik ayakkabılar asfaltta sürtünürken çıkan ses, misketlerin ve beş taşların kaldırım taşlarında yankılanan tıkırtısı, ip atlayan kızların gülüşleri ve telden yapılmış arabalarını süren çocukların coşkulu bağırışları… Şimdi sadece anılarda kalan bir dünyanın parçalarıydı.
1980’lerde çocuk olmak, yürek burkan bir masalın içinde yaşamaktı aslında; ne ekran vardı her köşe başında, ne zamanın bu denli acelesi…
O yıllarda “mahalle” sadece bir yerleşim alanı değildi. Bir yuvaydı, bir okuldu, bir tiyatro sahnesiydi. Aşağı, yukarı mahalle savaşları yapılırdı, her çocuk kendi sokağını savunurdu. Akşam ezanı okunduğunda ise herkesin eve dönüş vakti gelmişti.
Her çocuğun bir lakabı, her sokağın bir oyun alanı, her köşenin bir hatırası vardı. Mahalle maçlarında taşlar kale olurdu; siyah önlük, beyaz yaka ile okula giden çocuklar, okul çıkışında plastik beslenme çantalarını bir kenara atar, soluğu sokakta alırlardı.
At arabasına asılırdık, sürücünün kamçı darbelerine aldırış etmezdik.
Minibüslerin arkasına tutunur, sanki rüzgârla yarışır gibi keyifle giderdik.
Kar yağdığında korkusuzca minibüslere asılıp kayar, her düşüşte kahkahaya boğulurduk.
Bezlerden yapılmış bebekler, tel ve makaralardan arabalar…
Oyuncaklarımız pille değil, hayalle çalışırdı.
Sopayla oynanan “çelik çomak”, asfaltın üstüne tebeşirle çizilen “sek sek”, plastik toplarla yapılan maçlar…
Kışın soğuk sabahlarında, her çocuk okula gitmeden önce elinde birkaç odun taşırdı sobayı yakmak için.
Kar yağdığında, eldivenimiz olmadığında annemiz yün çorapları elimize geçirirdi.
Damların üstünden yuvarlanan büyük taşların (loğların) sesi yankılanırdı sokaklarda; kışın karla mücadele böyleydi.
TRT ekranlarından pazar sabahları yayımlanan “Heidi”, “Arı Maya”, “Taş Devri” ve “Red Kit” bizlere bambaşka dünyaların kapısını aralardı.
Her çizgi filmden sonra koşardık dışarıya; Heidi gibi dağlarda koşmak, Arı Maya gibi uçmak, Red Kit gibi tek başına adalet dağıtmak isterdik.
Bir tek kanal vardı belki ama bir milyon hayal…
“Heman” çizgi filmiyle kas gücüne hayran olur, “Uzay Yolu” ile geleceği hayal eder, “Küçük Ev” dizisinde aile olmanın sıcaklığını hissederdik.
Tombraks, Teksas, Zagor, Tommiks gibi çizgi romanlarla başka dünyaların kahramanı olurduk.
Bayram sabahı herkesin içi kıpır kıpır olurdu.
Anneler en güzel kıyafetleri çıkarır, ütülü gömlekler giydirilir, çocuklar ceplerine mendiller konulurdu.
Büyüklerin elleri öpülür, bayram harçlığı alınırdı.
Siyah beyaz Yeşilçam filmleri…
Kadir İnanır’ın, Türkan Şoray’ın, Tarık Akan’ın bakışlarında bir asalet vardı.
“Selvi Boylum Al Yazmalım” izlenince gözyaşı dökülürdü, “Hababam Sınıfı” izlenince kahkahaya boğulunurdu.
Şimdi her şey dijital ama hiçbiri bu kadar gerçek değil.
Minibüsler vardı, arkası açık kamyonetler…
Tofaş Murat 124’ler, Anadol’lar, Renault 12’ler…
Her taşıt bir hatırayı sırtlanırdı; şimdi otomobiller hızla giderken duygular geride kalıyor.
Komşuluk vardı, kapı çalınmadan girilirdi.
Anneler birbirine “bir tabak da siz tadın” diye yemek gönderirdi.
Ramazan akşamları mahallece iftar açılır, sahur davulcusuna maniler söylerdi.
Şimdi her şey daha sessiz; ne sahurda bir mani, ne bayramda bir kapı tıklanışı kaldı…
1980’lerde çocuk olmak, dünya küçücükken gönlün kocaman olması demekti.
Bir ip, bir taş, bir mendil…
Bunlarla mutlu olmayı bilirdik.
Bugün çocuklar ellerindeki tabletlerle büyüyor ama biz gönlümüzdeki anılarla yaşamaya devam ediyoruz.
Kim bilir, belki bir gün…
Bir eski sokak lambasının altında, plastik top peşinde koşan çocukların hayaletlerini görür gibi oluruz.
Ve işte o an, gözlerimizden bir damla süzülür…
Çünkü geçmiş bazen yalnızca bir anı değil, yüreğin hiç sönmeyen bir sızısıdır.

14 Mayıs 2025
0 Yorum
12 Görüntülenme
Bir Mahallenin Kalbinde Unutulmuş Çocukluk Hatıraları
tarafından Seyfettin Budak
Bir Mahallenin Kalbinde Unutulmuş Çocukluk Hatıraları Bir zamanlar sokaklar çocuk sesleriyle doluydu… Lastik ayakkabılar asfaltta sürtünürken çıkan ses, misketlerin ve beş taşların kaldırım taşlarında yankılanan tıkırtısı, ip atlayan kızların gülüşleri ve telden yapılmış arabalarını süren çocukların coşkulu bağırışları… Şimdi sadece anılarda kalan bir dünyanın parçalarıydı. 1980’lerde çocuk olmak, yürek burkan bir masalın içinde yaşamaktı aslında;... Devamı