BİR RED-Dİ AŞK HİKAYESİ VE BUNDAN ÇIKAN DERS
(Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir”(Tirmizî, )
Zembîl firoş zembila tînê
Holan,bı holan digerînê
Li jor xatunê dibînê
Rih diçû aqıl naminê
Zembîlfiroş lawikê derwêş e
Keremke tu were pêşe
Heqê zembîlên xwe bibêje
Lawiko ez evîndar im
Zembîlfiroş:
Lê lê lê, lê lê Xatûnê
Çavên te mîna zeytûnê
Ditirsim ji agirê êtûnê
Ya Xatûn ez tobedar im
Tobedarê Xaliqê Cebar im
J’ser toba xwe ez nayêm xwarê
Zembîlfiroş lawikê feqîr e
Were ser doşeka Mîr e
Bidim te guliyên herîr e
Lawiko ez evîndar im
Zembîlfiroş:
Tu Xatûna li birc û van î
Li ser text û li ser seran î
Tu ji min re nabî kevanî
Xwedî zarok û eyal im
Zarok tazî û birçî li mal in
Xatûnê ez tobedar im
Yetmişli yıllarda,ve ondan öncesi, yani daha televizyon falan pek yaygın değilken, ailece toplanır, radyomuz’dan , Bağdat’ta Kürtçe kanaldan bu destanı dinler,mest olurduk…
Nedense bu hikayenin bende tarifsiz bir etkisi vardır..!
Bu hikaye,nefsine yenilmeyip,kendini günahlardan korumak için her zorluğa göğüs germiş;günah işlememek için ölmeye bile razı olmuş bir yiğidin hikayesidir… Yiğit diyorum, çünkü nefsiyle giriştiği o çetin savaşta, yüzünün akıyla çıkmış, hiç bir tehdide boyun eğmemıştır.
Feqî Teyran,bu eseri nasıl bir halet-î ruhiye içinde yazmış olduğunu bilemesek de ,o devirden bu devire kadar, tüm taze’liğiyle, tüm güzelliğiyle hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşabilmiş, dengbêjlerin,sazına sözüne , konu olmuş bir başyapıt tır.
Bir padişahın zevk ve sefa içinde büyüttüğü oğlu, yani Zembilfiroş, birgün bir mezarlıkta geçerken, yolu üzerinde bir insan kafatasını görüp, aklına o ana kadar getiremediği ölümü hatırlar . Dünya malının dünyada kalacağını, zenginliğin ecele bir faydası olamayacağını idrak eder; karısını ve çocuklarını alıp,Silvan yakınlarında bir yerde çadırda yaşamaya başlar .”Bundan sonra çocuklarıma haram lokma yedirme’den,alın terimle çalışıp,kazancım’ın peşinde koşacağım” “deyip, daha önce içinde bulunduğu zengin’lige veda ederek, köy köy, ilçe ilçe dolaşıp, zembil satar…
Birgün Silvan’da mirin konağı altında zembil satarken, güzelliği dillere destan mirin karısı Gül hatunu görür .
Gül hatun, bu yakışıklı gence sırılsıklam aşık olmuştur… Zembilfiroşu yukarıya konağına davet etse de ,zembilfiroş bu daveti red eder … Gül hatunun, yanına gelerek, önünde diz çöküp; ona aşkını ilan etmesi de Zembilfiroş tarafından kabul görmez…
Zembilfiroş,her ne kadar bu davetin günah olduğunu , Allah’tan ve Cehennem ateşinden korktuğunu söylese de; hatun dinlemez,peşine düşer …
En son zembilfiroş, “ölmek, Allah’a asi olmaktan evla’dır ” der ve Allah’tan ölmesini ister ve ölür.
Hatun da aynı dilekte bulunur,o da zembilfiroşun ardından teslim-i ruh eder.
Bu hikayede anlatılmak istenen, bu dünyadaki zenginliğin şan ve şöhretin mevki ve makamların geçici olduğu, muvakkat ve gayrı meşru zevklerin ebedi ulan uhrevî dünyada nasıl bir azapla karşılık bulacağı anlatılıyor.
Bir anlık keyif sanılanın,bu dünyada bile insanların başına nasıl belalar açtığı, hayatta telafisi mümkün olmayan hasarlar bıraktığı her aklıselim kişinin bilgisi dahilindedir.
Bu hikayede anlatılmak istenen, bu dünyadaki zenginliğin şan ve şöhretin mevki ve makamların geçici olduğu, muvakkat ve gayrı meşru zevklerin ebedi ulan uhrevî dünyada nasıl bir azapla karşılık bulacağı anlatılıyor.
Bir anlık keyif sanılanın,bu dünyada bile insanların başına nasıl belalar açtığı, hayatta telafisi mümkün olmayan hasarlar bıraktığı her aklıselim kişinin bilgisi dahilindedir.
Mesela içki..! Bir Yudum’u bile,insan beyninde binlerce hücrenin ölümüne yol açtığı tıp literatüründe mevcuttur .
Yüce Allah, kuşkusuz kulları için herşeyin en iyisini vermiş, zararlı olanı yasaklamıştır.
Örnekler sayısız… Çoğunuzun da bildiği bir Harut ve Marut hikayesi vardır…Bu iki melek, yeryüzünde bir anlık gaflet sonucu içki içip, sarhoşken cinayet işlerler; akabinde onları bekleyen kaçınılmaz çetin bir azaba düçar kalırlar …
Makul ve hayırlısı, mümkün mertebe günah işlemekten kaçınıp, öbür dünyaya huzur-u Rahman’a sevap kazanım’larıyla çıkabilmek..! İşte asıl mesele bu…