Çay Kaşığında Devrim – Bir Kafe Hikâyesi
Sabah sabah kahveye devrim karıştırmaya karar verdim.
Hayır, öyle latteye tarçın serper gibi değil; bildiğin devrim.
Biraz Marx, bir tutam Che, hafiften bir Troçki sosu…
Ama fincanı uzatırken garsona, o bana baktı:
— “Abi… Şeker mi, devrim mi?”
— “Devrim,” dedim net.
— “Sütlü mü olsun, manifestolu mu?”
— “Manifestolu. Yanına da biraz Orwell köpüğü getir. Ama dikkat et, 1984 dereceden fazla olmasın, özgürlük eriyor!”
Garson iç çekti:
— “Ah be abi, ütopya kalmadı. En son geçen hafta bir filozof içti, tabağına boşluk bıraktı.”
Ben tam siparişin sonuna Freud’un bilinçaltına batırılmış bir bisküvi ekliyordum ki…
Kapı gıcırdadı, içeri Heidegger girdi.
Saati yoktu, ama zamanla kavgalı olduğu belliydi.
— “Zaman gecikiyor,” dedi bana bakmadan.
Peşinden Kant geldi, elinde bir tabakla:
— “Tatlı yok mu bu varoluşta?”
Ben gülümsedim:
— “Şekerim metafiziksel hocam,” dedim.
— “Biraz da absürt.”
O sırada Camus çıkageldi. Üzerinde bol cepli nihilizm paltosu.
Yorgun bakıyordu ama ayakta dik duruyordu.
Direkt garsona döndü:
— “Çifte espresso. Hayat kısa, ölüm uzun.”
Garson, garsondu ama sabrı filozoftandı.
Bir elini beline koydu, diğer eliyle menüyü gösterdi.
— “Abi biz burada varoluş değil, menemen yapıyoruz. İki kişi felsefe tartışınca domates eziliyor.”
—
Felsefe çöktü masama. Kelimenin tam anlamıyla.
Masa altından titredi. Nietzsche sandalye bulamadı.
Menüye baktım, ama sadece “düşünülmüş yemekler” vardı.
Bir tabak diyalektik söyledim, yanına da serbest piyasa salatası.
Garson geldi, uyardı:
— “Kapital fazla kaçarsa, mide burjuvalaşır. Gaz yapar, sonra devrim mi, hazımsızlık mı belli olmaz.”
Ben çay kaşığını alıp karıştırmaya başladım.
İçine devrim koymuştum, ama karşımda süt köpüğü gibi sönmüş umutlar vardı.
Garsona döndüm:
— “Bu kahve değil, bu sistem!”
O gözünü bile kırpmadan cevap verdi:
— “Afiyet olsun. İdeoloji bizden, ikramdır.”
—
Hesabı istedim. Felsefeciler masadan kalktı, sadece Sartre bahşiş bıraktı.
İçinde “varoluş benden, hiçlik sizden” yazan bir not vardı.
Garson fişi uzattı, en altta şunu okudum:
> “Bu hayat, ne çay gibi demli, ne kahve gibi sert… Tam kararında bir varoluşsuzluk.”
Gülümsedim.
Sonra düşündüm:
Acaba menemenin içine biraz ütopya katsak nasıl olur?