Ego; Nesnel yansımalar’ın; öznel depoda istif edilmesiyle birlikte tedricen gelişen bir bilinç sonucunda, bu birikimlerin tümüne sahip olabilme güdüsüdür.
Bir çocuğu; bebeklikten olgun yaş sürecine kadar, içinde Elma ağacı bulunan bir ormanda sıkı gözetim altında tutarsanız, önceden İlahi bir programla dizayn edilmiş beyni, hangi koşullarda olursa olsun o yönde ameller sergileyebileceği uzak bir ihtimal değildir.
Ona verilen bir açlık hissi, belli bir zaman diliminde ortaya çıkıp, ilgili organdan sinirler vasıtasıyla beyne ulaşması yanısıra, ister istemez o problemle ilgili bir çözüm yöntemini zorunlu kılar.Buda onun illaki bir objeye yönelmesi demek tır.
Gözetim’e tabi tutulan kişinin;bir takım deneysel kazanım sonucu,o orman içindeki Elma ağacında açlık problemini sonlandırmasıyla ,söz konusu açlık olgusunun tekrar yaşanabilme ihtimali ile ilgili bir endişeye düçar kalması, olağan bir durum olmaktan uzaktır .Bunun,kainatlar’ın efendisi olan Allah’a olan bir güvensizliğin belirtileri olduğunu bilmek için alim olmak gerekmez.
Bu durumda bir paylaşım hissi mevcut değilse;veya bu konuda bir çabanın oluşumuna dair bir ameliyenin ortaya konulmaması ,egosal hissiyatta tavan yaptıracak kadar ileri bir boyutu var eder.
Bu beşeri aykırılık, nesnel iletişim önünde bir set olabileceği gibi, münzevi bir yaşam biçimini de ortaya koyar .
Gelişmesine izin verilmemiş Empati kurma yeteneği,üst bilincin “Ben”çukurunda yok olup gitmesine sebeptir..
İnsan sosyal bir varlık olduğuna göre;bunun dışında bir çabanın seyri,sizi öznel çerçeve içinde tutsak edip, yalnızlığa mahkum emekten öte bir yararı olmaz, olamaz da…
Yaşamamız için İlahi bir tasarımın sonucu olan bu dünyanın,salt kendimiz için olduğunu düşünüp, tek başına bir sahiplenme fikrine hizmet ediyor olmamız, bizi kendimizden de var oluş gayemizden de uzaklaştırır.
Yaratılan’ın yaratandan geldiğini idrak edip,had aşmamanın doğruluğuna iman edebilirsek, girdiğimiz bu sınavdan başarıyla çıkıp, uhrevi dünyanın nimetlerinden faydalanmak gibi bir hakkı elde edebilmenin keyfini yaşarız.
Çünkü Egoyu eritmenin en reel yolu acziyet’i idrak etmektir.Acziyet Allah’a teslimiyeti,teslimiyet,Selameti tezahür ettirir.
Eğer her şeyin Allah tarafından geldiğini idrak edebilirsek, tıpkı Yunus Emre gibi bir mübarek insanın seyiyesine ulaşmamız işten bile değil.
Ve onun dizelerindeki dile getirilenler gibi;
“Beni bende demen bende değilem
Bir ben vardır, bende, benden içerü”diyebilmeyi becerebilisek,tutsak kaldığımız egosal zincirlerin kopması, ardından asıl özgürlüğün yaşanacağı sürecin başlamış olacağı tahmin dahilindedir.
Kendimiz demek olan yüksek bilinç veya benlik olgusu;zaten Allah’ın bizlere sunduğu, ancak belli bir tekemülat sonrası elde edilebilineceği şartı konmuş olduğudur.
Egoyu azgın bir ata benzetir sek, onun yüksek bilinç kırbacıyla kontrol altına alınması zarruriyet arz eder; buda çıkılan hem dünyevi hem uhrevi yolculuğun sağlıklı bitmesine binaendır.
Kontrolsüz ego; kişiyi nefsani ve Şeytani mecralarda estirdiği günah rüzgarları’yla kuru bir yaprağa çevirip ordan oraya savurur…