İnançsızlığa karşı koruyucu hekimlik (5)
İnsanın başıboş olduğuna dair bir inancı zihinlere zerk eden natüralist evrimin görüşleri, Müslümanların inanç dünyasına çok büyük zarar vermektedir. Çünkü tabiattaki her maddeyi başıboş bırakan bir Yaratıcı olduğu zannı oluşturuluyor. Bu durum, maddelerden oluşan insanı da, Yaratıcının başıboş bıraktığı zannını doğuruyor. Dolayısıyla Yaratıcıya inanılsada, insanların nedenselliğe emanet edildiği varsayılıyor.
Bu sebepten dolayı natüralist Evrim ideolojisinin, Müslümanlar üzerindeki olumsuz yan etkileri, izah etmeye çalışacağım ÅŸekilde kalpleri sarsıcı bir hengame olarak karşımıza çıkıyor…
Â
Evrim perspektifiyle sunulan modernizm dahil her ÅŸey, bazı Müslümanların kalbinde, uzak bir Allah inancını oluÅŸturmaya sebep oluyor. Bu hasarı almış kalplerde, “Dua etmek yerine, sadece gerekeni yapmalıyım!” diye bir inanç oluÅŸuyor.
“Depremlerde ve Covid-19 hastalığından dolayı ölen kimseler, yalnızca insanların vurdum duymazlığından kaynaklı ihmallerin sonucudur” diye düşünmeye baÅŸlanıyor.
Bu kimselere göre Deprem, fay hatlarının hareket etmesiyle gerçekleşen tabiattaki bazı yasaların sonucudur. Bu kimselere göre Covid-19, yenmemesi gereken bir hayvanın yenilip, insanların ihmalleri sonucu dünyaya yayılan, aynı zamanda devamlı mutasyona uğrayan kendi halinde bir virüs diye bakılıyor. İnsanlığın işlediği günahlardan dolayı, hayata ilahi müdahale olan böyle bazı musibetlerin gelebileceği hususundaki bir inanç, yok sayılıyor.
Bu tür ilahi müdahalelerin olduÄŸu kabul görmüyor. “BaÅŸa gelen sıkıntılardan dolayı hiç kimsenin kendisini muhasebe etmesine gerek yok” diye düşünülüyor. Yaratıcıdan kopuk bir hayat algısı ortaya çıkıyor.
Böyle düşünen birine göre Yaratıcı, evrenin başlat düğmesine basıp, yasaların işleyişini başlatmıştır. Böyle bir zihne göre, maddeyi nedenselliğe emanet etmiş Yaratıcı, maddelerden oluşmuş insanı da hayatın nedenselliğine emanet etmiştir. Böyle bir kimse, her işini baştan sona sonuçlandıran en önemli nedensellik ilahı olarak sandığı aklını kutsar.
Aklıyla irade ettiğinde, fiillerini nedensellikle yaratanın Yaratıcı olduğu konusunda gafildir. Bu yüzden, kişisel hayatında en önemli nedensellik argümanı olarak gördüğü aklını, nedensellik ilahı zanneder.
Her işinde olduğu gibi vahyi anlayabilmek için de kişisel hayatında nedenselliğin ilahı zannettiği akılla sadece yol alır. Her işte olduğu gibi vahyi anlayabilme nedenselliğinin de yegane ilahının, Yaratıcı olduğu konusunda gafildir. Yaratıcının kendi vahyini, insanın aklına ve kalbine ulaştırabilme nedenselliğini dilediği gibi kurgulamada El-Ehad olduğu, hakkıyla kabul edilememiştir.
Â
Vahyin içeriğindeki ilahi muradı ıskalamadan anlayıp, yaşayabilmek adına El-Ehadın kurguladığı bir nedensellik vardır. Bu nedensellikte yer alan ilim, hikmet ve ilahi rehberin (peygamberin) payı maalesef es geçiliyor.
Â
“Enflasyon var, iÅŸsizlik var, bu yoklukta geçinemeyiz.” diyenlere kanıp aldanan biri, aslında Rabbimizin bize tayin ettiÄŸi rızkı koruyacak kadar bize yakın bir Rahman olduÄŸu hakikatine güvenememektedir. Vahyi hakkıyla kavrayıp, yaÅŸayabilmemiz için aklımızı ilahi murada göre eÄŸitip, öğreten sünnet rızkının, bir rahmet olarak korunmuÅŸ olması hakikatine güvensizlikte böyledir.
Rasulullah’ın bizi eÄŸitici ve öğretici muallimliÄŸinin, Rahman’ın merhamet ve adaletiyle, kudret ve hikmetiyle günümüze kadar korunduÄŸuna ikna olunmuyor. Çünkü Kuran-ı Kerim ile ilgili batıl yorumlara sapmamızı istemeyen, hak üzere bir yaÅŸam sürmemizi saÄŸlayacak olan Rabbimizin, ÅŸah damarımızdan daha yakın olduÄŸu hakkıyla bilinmiyor.
Â
Tabiatı dilediği gibi yapan Allah (c.c), dini de benim mantığıma göre yapmaz. Vahyin hakkıyla anlaşılıp, yaşanmış hali sünnet ile bilginin kaynağı olan ilahi murada ulaşmak için akıl bir vasıta yapıldı. Yaratıcı bunu böyle murad etmiştir.
Rabbimiz, bizim çeÅŸitli fikirlerden etkilenebilen zihin dünyamıza göre ilahi muradını belirlemek zorunda deÄŸildir. Kur’an’da geçen meleklerin Hz. Ademe secde etmesi, çeÅŸitli hikmetli gerekçelerden dolayı ÅŸirk deÄŸildir. Kur’an-ı Kerim’de geçen, meleklere iÅŸ görebilmesi için yetki verildiÄŸi hakikati de bir ÅŸirk unsuru teÅŸkil etmez. Allah’ın meleklerle ilgili dilediÄŸi gibi tasarrufta bulunması kabul görüyor. Lakin, ayetlerde geçtiÄŸi gibi peygamberimize (a.s) bazı yetkiler verildiÄŸi hususu dile getirilince ise buna ÅŸirk deniyor.
Allah (c.c) rahmetiyle, ÅŸah damarımızdan bize daha yakın ki, insanın salt aklına ve bozuk olabilecek inancına göre hüküm vermesini, tefsir yapmasını murad etmiyor. Bizden biri ve bize destek veren bir rahmet olan peygambere bu iÅŸi ilk olarak yaptırıyor ki, ardından gelenler onun yolundan gidebilsin… Allahın bu muradına teslimiyeti olmayan kiÅŸi, Rabbimizin böyle bir muradı olduÄŸunu ayetlerde görse bile kabul edemiyor. “Benim inandığım Allah böyle yapmaz” diyor.
Oysa, Allah bizim kusurlu algılarımıza göre “karar” vermez. Çünkü karar vermek, her ÅŸeyi bilmeyen insanının aklıyla düşünerek yaptığı insani bir eylemdir. Rabbimiz her ÅŸeyi bildiÄŸi için insani bir akılla haÅŸa düşünerek, karar vermez. Yüce ilmi ve yüce hikmetiyle muradını dilediÄŸi gibi gerçekleÅŸtirir. İnsan gibi düşünüp, karar vermeye ihtiyacı olmadan bunu yapar. Biz El-Alim’in bize bildirdiÄŸi ve bize öğrettiÄŸi kadarını bilebiliriz.
Sünnetin ilahi korumada olduğu gerçeği, dini belirlemede ve dinin nasıl yaşanacağı konusunda, aklımızın ve nefsimizin ilahlaştırılmadığı süre zarfında kabul edilebilir. Dinin belirlenmesinde ilahi irade olduğu gibi, dinin nasıl yaşanacağını gösteren sünnetin, korunması hadisesinde de aynı ilahi irade vardır. Bu ön kabul, bizi başıboş bırakmayan ve hikmetli iş yapan bir ilahı varsaymak ile mümkün olur.
Â
Kur’an-ı Kerim’den beslenen Kelam alimleri, aklın bilgi kaynağına ulaÅŸmada sadece vasıta olduÄŸunu belirtir. Dolayısıyla akıl, bilginin kaynağı deÄŸildir, bilgiye ulaÅŸma nedenselliÄŸindeki bir sebeptir. Anladığımız üzere akıl, her ÅŸeyi bilen ve bilginin kaynağı olan bir ilah deÄŸildir. Gani ve Alim olan Allah’ın, insanoÄŸlunun öğrenebilmesi için ortaya koyduÄŸu kadar bilgiye ulaÅŸabilmek adına akıl yalnızca bir vasıtadır.
Zihni bulandırılmış bir kimse, nedensellik ilahı diye zannettiği akılla, modernist bir düşünceye dayanarak, iman ve salih amellere dair sınırları, hataya düşmeden çizebileceğine inanır. Haddi aşmış olma ihtimaline karşın, Yaratıcı tarafından başına bela, musibet gelebileceği hususunda da korkuya kapılmaz. Çünkü bu kimsenin görüşüne göre, evrendeki kanunların işleyişi, kendisine ilahi iradeyle musibet verilmeyecek şekilde, olağan haliyle devam etmektedir.
Â
Bu kimsenin zannına göre, Allah insanı evrendeki böyle bir nedenselliÄŸe emanet etmiÅŸtir. Bundan dolayı, Kur’an-ı Kerim’i doÄŸru anlayıp yaÅŸaması hususunda, peygamberin kılavuzluÄŸuna emanet edildiÄŸini bir türlü kabul edemez.
Vahyi anlayıp, yaşamak için sadece bir vasıta olan aklı, kendisini güvenerek emanet ettiği nedenselliğin bir ilahı olarak görür. Modernist aklına ve bu aklın iradesine emanet edildiğini varsayar. Bu yüzden, dini yaşama hususunda akıl ve iradesinin yalnız olduğunu varsayarak, ilahi rahmet olan uyarıcı peygamberimiz (a. s) ile kendisi arasına mesafeler koymuştur. İmani, ahlaki ve ibadi konularda gevşeklik gösterebilmesi, sorunlar yaşaması buradan kaynaklanmaktadır.
Â
Suat Altınbaşak